Hakan, bugünkü köşe yazısında eleştirdiği manşetleri şöyle anlattı:
İki koca gazete manşet atmış: “Çankırı’da oğluna Recep Tayyip ismini veren adam, bu ismi değiştirmek istedi. Nüfus müdürlüğüne başvurdu. Nüfus müdürlüğündeki görevli, ‘Bunu yapamam, beni sürerler’ dedi.” Nedir bu haberin kaynağı? Şudur: CHP’nin hazırladığı bir rapor. Güya CHP heyeti, Çankırı’ya gitmiş. Orada bir adamla karşılaşmış. Adam da onlara böyle bir şey demiş. Onlar da rapora yazmışlar. İki gazete de “CHP raporunda yazıyorsa doğrudur” diyerek... Atmışlar dokuz sütuna manşeti.
Vatandaş "Oğlumun ismi Erdoğan, değiştirmeme izin vermiyorlar" dedi, vali yalanladı
"Fakat üzerinde hiç düşünmedikleri bir husus var" diyen Hakan, şunları yazdı:
İsim değiştirmek için nüfus müdürlüğüne başvurulmaz, mahkemeye başvurulur. Dolayısıyla... Nüfus müdürlüğündeki bir görevlinin “Yapamam, beni sürerler” demesine, teknik olarak imkân da yoktur, ihtimal de yoktur. İnsan “Atıyoruz, bari sunturlu atalım” falan der, değil mi? Dememişler! Ne CHP’li heyet böyle bir şey demiş. Ne de olayı manşetlere çeken gazeteler.
Peki ama niye? Neden usturuplu atmak gibi bir kaygıları yok bunların? Çünkü onlar da bal gibi biliyorlar ki... Karşılarında bu palavrayı satın almaya hazır bir kitle var. Siyasi cepheleşmenin vardığı vahim boyut, maalesef Türkiye’nin iki kanadını da kör ve sağır etmiş durumda.
Bir taraf... “Hükümetin aleyhine olsun da isterse yalan olsun” havasında iştahla satın alıyor palavrayı... Öbür taraf da... “Muhalefetin aleyhine olsun da isterse yalan olsun” havasında.
Türkiye, işte bu durumda olduğu için... Hiç kimse... “Atıyoruz, bari biraz usturuplu atalım” diye en ufak bir kaygı bile duymuyor artık. Atıyorlar, sallıyorlar, manşetlere çekiyorlar. Sıfır kaygıyla. Size bir şey söyleyeyim mi? Ben, “Atıyoruz, bari biraz usturuplu atalım” denilen dönemleri deliler gibi özledim.