Sabahın köründe Ayşem uyandırdı:
- Kalk kalk! Mardin'e, Batman'a,
Halfeti'ye kayyım atandı.
Esenyurt'tan sonra şimdi de Mardin'e...
Hemen cep telefonumu açtım,
Ahmet Türk'ü aradım.
Sesi hüzünlüydü:
- N'apalım Hasan Cemal,
alıştık artık. Evdeyim, gülüyoruz.
Sabah beş buçukta geldiler,
tebligat yapıp gittiler.
Arama falan yapmadılar.
Ahmet Beyin sesindeki hüzün
içimi acıtıyor.
- Hep demokrasi dedik,
adalet dedik, diyoruz ama
demokrasi de adalet de
kapımızı çalmıyor.
Ve ekliyor Ahmet Türk:
- Bak Hasan Cemal,
bunlar iktidardan gitmemek için
her şeye başvuracaklar!
"Kendine iyi bak Ahmet Bey" deyip
telefonu kapatıyorum, bilgisayarımı açıyorum.
Başka ne yapabilir ki gazeteci,
oturup çabuk tarafından bir yazı yazmaktan başka...
Hasan Cemal Ahmet Türk yazıp
Google'luyorum, bir dolu yazı çıkıyor
karşıma. Birini aşağı alıyorum.
(20 Ağustos 2019)
Ahmet Türk'ün sesi hüzünlüydü.
Bakışları da öyledir.
Bir ömür boyu hiç yalnız bırakmadığı Kürtlerin acıları
Ahmet Türk'ün yüz hatlarında da kendini belli eder.
Bu acılar bir türlü bitmek bilmiyor.
Yoksa acı, Kürtlerin alın yazısı mı?
Acı çekmek Kürtler için kader mi?
1990'lı yıllardan beri kim bilir bu konuyu
kaç kez konuştuk sevgili Ahmet Türk'le,
özellikle de Kasrı Kanco'nun terasında...
Kasrı Kanco, Ahmet Türk ailesinin ovaya nazır taştan konağıdır.
Terastan Mezopotamya Ovası’nı seyre dalmak bana her
seferinde sonsuzluk duygusu verir.
Hele güneşin son ışıkları, Mardin’den Suriye’ye doğru açılan
bu uçsuz bucaksızlığın üzerine vurmaya başlamışsa,
harikulade bir manzara insanı büyülemeye başlar.
Mehtabı da ayrı bir güzelliktir.
Mezopotamya’da ay ateşten bir portakal gibi doğar.
Böyle bir mehtaplı gecede, baş başa rakılarımızı yudumlarken 12 Eylül’de,
Diyarbakır Askerî Cezaevi’nde gördüğü işkenceleri dinlemiştim kendisinden...
Demişti ki:
-Bak Hasan Cemal acıların, o geçmişin esiri olursak, barışı kuramayız.
Ama acılar bitmek bilmiyor.
Ne yazık ki öyle.
Ahmet Türk
Mardin'de
yüzde 56
oy aldı;
Adnan Selçuk Mızraklı
Diyarbakır'da
yüzde 63
oy aldı;
Bedia Özgökçe Ertan
Van'da
yüzde 54
oy aldı.
HDP'nin belediye başkanları olarak seçim sandığından
bu kadar yüksek oy oranıyla çıktılar, devlet hayır dedi.
'Millet iradesi'ni tanımadı.
Saray darbesi yapıldı.
Saray, öyle anlaşılıyor ki 31 Mart'la 23 Haziran'ın intikamını almaya yöneldi.
Sesi hüzünlüydü Ahmet Türk'ün:
Kanunsuzluk, hukuksuzluk!
Başka ne diyeyim?
Mardin'de belediyenin etrafını sarmışlar, ne var ne yok götürüyorlar.
Bunca yıl, bunca acı...
Ama hâlâ ders almadık.
Hâlâ halkın iradesini tanımıyorlar.
Ne kadar hazin Hasan Cemal...
Ahmet Türk, Kasrı Kanco'daki o teras sohbetlerimizden birinde bana demişti ki:
- Geceyi dışarıda, bu terasta geçirdin mi, yıldızlar üstüne dökülüyormuş gibi olur.
Diyarbakır'da yüzde 63 oyla başkan seçilen Adnan Selçuk Mızraklı'yla dün öğleden sonra konuşuyorum, diyor ki:
Hukuku, demokrasiyi, halkın iradesini hiçe sayan bu operasyon büyüyebilir.
Demokrasi, hukuk, özgürlük konularında kaygısı olan herkesin karanlığa karşı ayağa kalkması lazım.
Hukuksuzluk git gide büyüyor.
Şimdilik Diyarbakır'da 150 gözaltı var,
bölgede 400'ü geçti derler.
Kabaran bu dalgada her şey mümkün...
Yüzde 63 oy alıyorsun.
Yüzde 56 oy alıyorsun.
Yüzde 54 oy alıyorsun.
Hukuk tanımayan devlet gücü tüm oyları çöpe atıyor.
Bu yalnız hukuksuzluk, bu yalnız adaletsizlik değil,
aynı zamanda vicdanlıksızdır.
Elbette farkındayım.
Bu kafa bunca yıldır değişmedi.
Ama bu kafa bunca yıldır barış ve huzur da getirmedi Türkiye'ye.
Bundan sonra da getirmez.
Hep aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç beklemek ahmaklıktır, ahmaklık!
Halk TV'ye bakıyorum.
Mardin Belediyesi'nin önünde itiş kakış.
Ahmet Türk de orada, dimdik,
konuşuyor, gerekeni söylüyor.
Ben de tekrarlıyorum:
Bu kafa bunca yıldır barış ve huzur
getirmedi Türkiye'ye.
Bundan sonra da getirmez.
Hep aynı şeyi yapıp farklı
bir sonuç beklemek
ahmaklıktır, ahmaklık!
Bunun adı "zamane diktatörlüğü"dür.
Zamane diktatörleri ile
demokrasi, barış,
hak hukuk adalet gelmez.
Yazık!
Gözüm Halk TV'ye ilişiyor, Esenyurt Belediyesi'nin önünde itiş kakış...