"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz sonrası açtığı yeni sayfada küslüğe yer yok" diyen Beki, "Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’la temasta Erdoğan. İkiliye ayrı ayrı yurtdışındaki kontaklarıyla irtibata geçerek lobi faaliyeti yürütme görevi verdi. Başbakan Binali Yıldırım’la MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasındaki soğukluğu da bizzat araya girerek giderdi. Başbakan Yıldırım, zaten ‘devlet idaresinde küslük olmaz’ anlayışına sahipti. Kucaklayıcı politikaları memnuniyet ve takdir topluyordu" ifadesini kullandı.
Akif Beki'nin "Ankara'da 'küslük yok' dönemi" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15 Temmuz sonrası açtığı yeni sayfada küslüğe yer yok.
Sadece ‘devlette küslük olmaz’ ilkesi hayata geçirilmiyor.
Toplumda da küslük ve kutuplaşmaya geçit verilmeyeceği mesajlarını güçlü bir şekilde veriyor Cumhurbaşkanı ile Başbakan.
Lafta da kalmıyor.
Önemli ve ilginç duyumlar alıyorum. Teyit ettirebildiğim birkaçını aktarayım mı size?
***
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’la temasta Erdoğan.
İkiliye ayrı ayrı yurtdışındaki kontaklarıyla irtibata geçerek lobi faaliyeti yürütme görevi verdi.
Başbakan Binali Yıldırım’la MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasındaki soğukluğu da bizzat araya girerek giderdi.
Başbakan Yıldırım, zaten ‘devlet idaresinde küslük olmaz’ anlayışına sahipti. Kucaklayıcı politikaları memnuniyet ve takdir topluyordu.
FETÖ’cü ihbarlarını bilgi, belge ve vicdan filtresinden geçirme çağrıları yapıyordu.
Erdoğan’ın da kapalı kapılar ardında hükümeti, FETÖ ile mücadelenin adalet ve vicdanla yürütülmesi konusunda uyardığını duyuyorum.
***
AK Parti’nin kuruluş yıldönümünde Ahmet Davutoğlu ile Abdullah Gül’ün de davet edilip konuşturulması bir örnekti.
Erdoğan’ın, tavırlı olduğu Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve heyetini sıcak bir şekilde kabul etmesi başka bir örnek...
Ama kamuoyuna yansıyandan daha fazlasının sütre gerisinde yaşandığına dair duyumlar alıyorum. Bu da aşının tutacağına inancımı arttırıyor.
Yılmaz Erdoğan'ın Hakkari meselesi
Habertürk gazetesinde Muhsin Kızılkaya, bunca altüst oluş içinde kendisinin bir de Hakkâri meselesi olduğunu yazdı.
Aynı gün sanatçı Yılmaz Erdoğan, Hakkâri meselesi için Meclis’e gitti, Başbakan Binali Yıldırım’la görüştü.
O gün Hakkâri’den otobüslerle Ankara’ya gelenler de oldu.
Ama Meclis Genel Kurulu’na sevk edilen torba yasadan Hakkâri çıkmadı.
***
Bir Bingöllü olarak ben de farklı davranmaz, memleketim için aynısını yapardım.
Hakkâri’den çıkmış ünlüler Muhsin Kızılkaya ile Yılmaz Erdoğan’a sempatim güçlendi.
‘Bana ne, orada kalanlar düşünsün’ deyip rahatlarını bozmayabilirlerdi.
Şehirlerine sahip çıkma duyarlılıklarını gıpta ile izledim.
Zaten alanlarında büyüktüler, bence asıllarını unutmamaları onları daha da büyüttü. Yaptıkları şöhrete yakıştı.
***
Gelelim Hakkâri meselesine...
Düzenleme, il statüsünün Hakkâri’den alınıp Yüksekova’ya kaydırılmasını öngörüyor.
Hakkâri, Çölemerik adıyla ilçe konumuna gerileyecek.
Benzer bir düzenleme Şırnak için de söz konusu.
İl merkezi Cizre olacak, Şırnak bağlı bir ilçeye dönüşecek.
Fakat Cizre’nin il yapılmasına aynı şiddette bir itiraz duyulmuyor.
Aksine gecikmiş bir hakkın iadesi gibi görülüyor.
Çünkü Cizre tarihten beri hep daha önde bir nüfus, ticaret, kültür ve medeniyet şehri olmuş.
Yüksekova içinse aynı şey geçerli sayılmıyor.
Hakkâri’ye ağır basan bir mazisi, kültür ve medeniyet birikimi yok.
***
Muhsin Kızılkaya bu konuda söz söyleme ehliyetine sahip bir edebiyat adamı.
Bilakis Hakkâri’nin kadim bir şehir olduğunu, ilçeye çevrilmesi halinde tarihi birikiminin, geçmişten bugüne yaşattığı şehir kültürünün korunamayacağını söylüyor.
Şehir halkının ekonomik kayıpları da cabası.
Gerek Kızılkaya gerekse Erdoğan’ın talebi, aceleye getirilmemesi.
Plebisitle sandıkta onayı alınmasa bile en azından halka, bu fikri tartışma ve hazmetme fırsatı tanınması...
Fena öneri değil. Bence Hakkâri’yi mesele edinenlere bir tartışma fırsatı vermekten zarar gelmez.