Bildirici, "Onların 2000’li yılların başlarında estirdiği barış rüzgarlarının yerini günümüzde savaş çığlıkları aldı. Türk ve Yunan ulusları arasında düşmanlık ve nefret tohumları yeniden canlandırılıyor. Hem de ülkeyi yöneten siyasetçiler ve daha kötüsü medya eliyle…" düşüncesini dile getirdi.
Bildirici, "Medyada nefret söylemi ve ayrımcılık aldı başını gidiyor. Bu yarışta bayrağı burca diken de Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu oldu. 25 Ağustos akşamı, Akit TV’de Sabri Balaman’ın yönettiği 'Derin Kutu' adlı programda aynen şunları söyledi: 'Hitler nasıl Polonya’ya anında girdiyse biz Yunanistan’a adeta elimizi kolumuzu sallaya sallaya gireriz.
Biz Yunanistan’a elimizi kolumuzu sallaya sallaya -tabiri caizse söylüyorum bunu böyle tabii ki tedbirlerle falan- gireriz. Fakat tabii ki Türkiye’yi yönetenler bu hamasetle hareket etmezler, ben de hareket etmelerini tavsiye etmiyorum. Ama yapabileceklerimiz var.'
Yunanistan’ın 'erkek görünümlü avratlarla dolu' olduğunu söyleyip, kadınlara karşı ayrımcılık ve cinsiyetçilik yapan, Yunan erkeklerini aşağılayan, korkaklıkla suçlayan, Yunan ulusuna karşı 'nefret söylemi' üreten bu kişiye programı yöneten Sabri Balaman’dan en ufak bir itiraz gelmedi. Tersine gülümseyerek destek verdi, öbür katılımcılar da itiraz etmedi bu sözlere." ifadesini kullandı.
Bildirici, "Nefret söylemi içeren haber ve başlıklara da çok sık rastlanıyor. Örneğin 27 Ağustos günü Hürriyet gazetesi ve internet sayfasındaki haberin başlığında 'Yunan provokasyondan vazgeçmiyor' denilmişti. Okurun yerine karar verip, hüküm bildirmeyi geçtim, Yunanistan politikacılarının yaptıkları bütün Yunan ulusuna mal edilmişti. Ulus ile devleti yönetenler arasında bir ayrım gözetilmemişti." değerlendirmesinde bulundu.
Bildirici yazısında şunları kaydetti:
Sabah gazetesi de 25 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını “Şımarık Yunan zararlı çıkar” başlığıyla yansıttı okurlarına. Fakat web sayfasında da aynen kullanılan bu başlık ile haberin içeriği uyuşmuyordu; Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle söylememişti. “Bölgede bulunan tüm gemilerin kıyı ve seyir emniyetini tehlikeye atan bir şımarıklıktır.
Bundan sonra bölgede yaşanabilecek her olumsuzluğun tek müsebbibi Yunanistan, tek zarar gören de yine bu ülkenin kendisi olacaktır” demişti. Erdoğan’ın sözünü ettiği, Yunanistan’ı yönetenlerin tutumu ve ülkenin zarar görmesiydi. Sabah ise bu sözleri çarpıtarak, nefret söylemine dönüştürmüştü.
Sabah Yazarı Mehmet Barlas da 27 Ağustos’ta yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına atıfta bulunarak, “Yunanlılar acaba mezarlıkta ıslık çalmayı mı seviyorlar” diye yazmıştı. “Yunan” yerine yanlış biçimde “Yunanlı” yazan Mehmet Barlas da yine korkaklık imasında bulunuyordu.
Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde “Gazeteci; şiddeti haklı gösterici, özendirici ve savaşı kışkırtıcı yayın yapamaz” deniliyor. “Nefret söylemi” konusunda da “Gazeteci ırkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden ya da haklı gösteren her türlü ifade biçiminin karşısında olmalıdır” uyarısında bulunuluyor.
Evrensel gazetecilik deneyimlerinden damıtılmış bu ilkelerin yanı sıra yasalarda da “nefret söylemi”ne karşı hükümler bulunuyor.
6112 sayılı RTÜK yasasının “Yayın Hizmeti İlkeleri” hakkındaki 8. Maddesinde, “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz” deniliyor.
Tabii önemli olan bildirgelerde ve yasa metinlerinde bu kurallara yer verilmesi değil, yaşama geçirilmesi. Uygulanmaz, gereği yerine getirilmezse bildirge de yasalar da ölü metinlere dönüşür.
Yazının devamı için TIKLAYIN