Ulu önder kültü üzerinden cumhuriyet güzellemesi ve vatanseverlik edebiyatı yapmanın makbul vatandaş olmanın ilkelerinden biri sayıldığını yazan Alpay, “Resmi ideoloji anayasayla teminat altına alındı, ordu halka karşı Kemalist oligarşinin muhafızı olarak konumlandırıldı, tarih en berbat yöntemler kullanılarak oligarşinin hizmetine koşuldu. En temel ve hayati soruların sorulmasına hiç müsaade edilmedi: Cumhuriyet kavram ve ideal olarak iyi bir yönetim tarzı olabilirdi ama Türkiye’de kurulan cumhuriyet nasıl bir yönetim tarzıydı? Bu cumhuriyet kime, nasıl hizmet etti veya kimlere, nasıl zulmetti?” soruların sordu.
Alpay yazısına şöyle devam etti:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sloganı Meclis’in duvarlarından okul ve hastanelerin koridorlarına, oradan meydan ve yüksek dağlara kadar her yere övünçle kazındı. Peki, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilince egemenlik 'kayıtlı ve şartlı' bile olsa hakikaten milletin mi oldu? Halkın iradesi tahakkuk etti mi? Halkın iradesini beyan etmek üzere parti kurmasına, gazete ve dergi yayınlamasına, sokaklara çıkıp itiraz etmesine müsaade edildi mi? Ne gezer... Cumhuriyet yönetimi denilen işleyişin ilk yarısı doğrudan doğruya halkın iradesini gasp etme, halkın iradesini ipotek altına alma siyasetinden ibarettir. '
Padişahları kovduk, saltanatı devirdik' içerikli nutuklar ve şiirlerle bir taraftan milletin kafası şişiriliyor diğer taraftan da Tek Adam ve Tek Parti saltanatına tabi kılmak üzere jandarmanın dipçiği devreye sokuluyordu. Cumhuriyet var ama Tek Partili bir Cumhuriyet! Büyük dahi Gazi Paşa’nın yüksek stratejilerine uyularak Meclis ve yerel yönetimler için seçimler yapılıyor. Fakat seçimlerde Ulu Önder’in partisi CHP yine ve sadece kendisiyle yarışıyordu. Seçim var ama CHP dışında başka seçenek yok Cumhuriyeti!"