DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, firari organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in videolarla açıkladığı itiraflar ve AKP’ye de uzanan iddiaları konusunda savcıların harekete geçmesi gerektiğini vurguladı, ‘iktidarın küçük ortağı MHP’nin bu oluşumlara ilişkin girişimlerine iktidarın büyük ortağı AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sessiz kalmasını” eleştirdi.
Babacan, “Açıkçası ben o videoları izlemeye dayanamıyorum. İnsanın vicdanını yaralıyor. Türkiye’nin 1990’ların karanlığına döndüğünü gösteriyor” dedi. “Alkol yasağı ile pandemi yasakları arasında bir bağ bulunmadığını, iktidarın vatandaşların Ramazan ayında yükselen dini hassasiyetleri üzerinden muhalefete tuzak kurduğunu” belirten Babacan, ancak “muhalefetin de akıllandığını” belirterek, “Her doğruyu her yerde söylemek de ülkenin gerçekleriyle örtüşmüyor” görüşünü dile getirdi.
Babacan, vatandaşın çektiği sıkıntılara işaret ederken, “Cumhurbaşkanı’na meydan okuyorum, çıksın çarşı pazarı bir dolaşsın” dedi. Babacan, 17-25 Aralık 2013’te başlayan sürecin ‘FETÖ kumpası’ olduğunu vurguladı, ancak ortaya çıkan yolsuzluk görüntülerine kayıtsız kalındığına işaret etti. Babacan, ‘hile hurdanın karışamayacağı, muhalefetin açık arayla kazanacağı ilk seçimde kâbusun biteceğini ve Türkiye için bayram olacağını’ söyledi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, T24 yazarı Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. T24 ekranında “Türkiye’de hayat nasıl bayram olur?” başlıklı sohbet serisine konuk olan Babacan’ın video söyleşide yaptığı açıklamalar özetle şöyle:
Türkiye’de ‘beceriksizlik, liyakatsizlik, yetersizlik, istişaresizlikle ortaya çıkan ekonomik tablonun çok vahim olduğunu, dünyada faizlerin yükselmesi durumunda faizlerin zaten yüksek olduğu Türkiye’nin çok olumsuz etkileneceğini’ vurgulayan Babacan, “Önümüzdeki sürece bakarken çok kaygılıyız. Küresel bir dalgaya karşı en hazırlıksız ülke Türkiye” görüşünü dile getirdi.
Ekonomi yönetimlerinin likidite bolken para biriktirdiğine, kriz dönemlerinde bu birikimleri kullandığına işaret eden Babacan, “Oysa Türkiye pranın en bol olduğu dönemde Merkez Bankası rezervlerini tüketti. Har vurup har savurma, hazırda olan ne varsa satma zihniyeti Türkiye’yi çok zor duruma düşürdü. Yıllardır biriktirdiğimiz yedek akçeler bir anda sıfırlandı.
Aynı zamanda Hazine’nin borcu ikiye katlanarak 2 trilyon dolara çıktı. Bugün Türkiye’de kötü sistemle kötü yönetim birleşti. Türkiye’deki yoksulluğun sebebi kötü yönetimdir, pandemi değil. Türkiye güvenini, itibarını, rezervini sıfırlamış bir ülke olarak bu pandemiye girdi ” açıklamasını yaptı. Babacan, Türkiye’yi gezerken çok sayıda bölgede ‘çöpten yiyecek toplayan insanlar gördüğünü’ belirtti, ‘iktidar medyasının bu tablo için çöpe tüketilmeden atılan yiyeceklerle yapılan israf yayını yaptığını’ vurguladı ve “İsraf 1200 odalı saraylarla, 100 araçlık konvoylarla, yanlış yatırımlarla yapılıyor. Yeni kurulmuş Varlık Fonu bile 12 milyar dolar borçlanmış durumda. Türkiye sadece eldekini değil, borçlandığını bile tüketmiş durumda. Kurala bağlı bir yönetim olsun bunlar çok hızlı düzelir. Geçmişte Türkiye’yi çok kısa zamanda toparladık. Durum kötü ama umutsuz olmak için fazla bir sebep görmüyorum” dedi.
“İlk bozulan Y yolsuzluklar oldu”
Murat Sabuncu’nun, AKP’nin iktidara gelirken ‘yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk’ üçlüsü için yaptığı ‘3 Y’ kelimelendirmesiyle sembolize ettiği vaatleri ve bugün gelinen noktayı hatırlatması üzerine, özetle şunları söyledi: “İlk mesele yolsuzlukla başladı. Uluslararası etik standartlara göre rahatlıkla yolsuzluk olan şeyler Türkiye’de normal görülmeye başlandı. İlk bozulan Y yolsuzluklar oldu. İkinci bozulan Yise malum, yasaklar oldu. Bu ilk 2 Y bozulunca yoksulluk başladı. İktidar gücünü kendi menfaatine kullanmak isteyen bir sürü insan türedi. Kötü paranın iyi parayı kovması gibi, kötü insan kaynağı iyi insan kaynaklarını uzaklaştırdı.”
“17-25 Aralık FETÖ kumpası, ama yolsuzluk da vardı”
“Türkiye’nin hâlâ bir siyasi etik yasası yok. 17/25 Aralık’ta FETÖ kumpası vardı, doğru, ama yolsuzluk olayı da vardı. a17/25 Aralık’tan sonra ısrarla çalışmamıza rağmen, Türkiye’nin tarafı olduğu Yolsuzluğa Karşı Ülkeler Grubu Greco, Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi, Türkiye’nin üye olmaya çalıştığı Avrupa Birliği etik kurallarını, bu uluslararası etik kuralları Türkiye’ye getirip uygulayalım, dedik ama istenmedi. Sonra Türkiye’de dikiş tutmadı. 15 Temmuz’dan (2016) sonra FETÖ terörüne karşı, olağanüstü hal uygulamasıyla mücadele başladı, ama olağanüstü uygulamalar sürdü. Hukukusuzluğa karşı hukuksuzlukla mücadele başladı ve ülkede yasaklar başladı.”
Murat Sabuncu’nun sorusu üzerine, Kendi yönettiği bakanlığa kendi şirketinden ihalesiz bir süreçte malzeme sattığı ortaya çıkan ve Ticaret Bakanlığı görevinden alınan Ruhsar Pekcan’ın durumuna da değinen Babacan, ‘bu durumun bir gün yargısal denetiminin olacağını, masumiyet karinesine inanarak kimseyi yargılanmadan suçlamak istemediğini, ‘hukuki ama ahlaki değil’ gibi bir sonuç da çıkabileceğini’ söyledi. Babacan, ‘Türkiye’de yüz misli, bin misli olaylar olduğunu ve sorumlularının korunduğunu’ vurgulayarak ‘Ruhsar Pekcan olayında gereğini yapıldı’ gibi bir izlenimin doğru olmayacağını kaydetti.
“Alkol yasağı ile pandemi kısıtlamaları arasında bağ yok, muhalefete tuzak var”
Murat Sabuncu’nun, pandemi önlemleri öne sürülerek uygulanan alkollü içki satışı yasağını hatırlatması üzerine Ali Babacan, ‘pandemi kısıtlamalarıyla alkol yasağı arasında bir bağ bulunmadığını, ancak başarı üretemeyen iktidarın bu tür temalar ortaya attığını’ vurguladı.
İktidarın, ‘Ramazan’da doğal olarak yükselen vatandaşın dini hassasiyetleri üzerinden muhalefete tuzak kurduğunu’ kaydeden Babacan, “Muhalefet de akıllandı, bu tuzaklara gelmiyor. Her doğruyu her yerde söylemek de ülkenin gerçekleriyle örtüşmüyor” dedi. Babacan, iktidarın başvurduğu tuzakların da sonuna gelindiğini, muhalefetin de yaklaşımları nedeniyle bu tuzakların sonuç üretemediğini anlattı.