Abone Ol

Ali Karahasanoğlu: Sana ne lan p...nk

Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne yapılan kundaklama girişimini "Pezevenk' Müjdat'a büyük şok" başlığıyla duyuran Yeni Akit'in Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu, gazetesine gelen tepkileri haberleştiren Hürriyet'i 'eleştirdi'.

Ali Karahasanoğlu: Sana ne lan p...nk

Karahasanoğlu, "Gazeteciliği baldır bacak fotoğrafı basmaktan ibaret sanıyor olmalılar ki, bu ‘p...nk’ muhabbeti acaba nereden geliyor diye hiç sorgulamadan, kalemi kırmışlar, 'yeniakit.com.tr’nin idamına' demişler" diye yazdı.

Ali Karahasanoğlu'nun "Sana ne lan p...nk" başlığıyla yayımlanan (21 Şubat 2017) yazısı şöyle:

İçki ile ilgili düzenleme yapılıyordu..

“Bu düzenleme geçerse, Türkiye’de hiç kimse içki içemeyecek. Bir özgürlük kısıtlanmış olacak” denildiği günlerdi..

Oysa yapılmak istenilen..

“İçen içsin.. Ama hem içip, hem de halkın içine sıçmasın” bakış açısı ile..

Özendiricilik engellenmek isteniyordu..

“İçsem mi.. İçmesem mi?” diye tereddüt edenleri, adeta “içmeye tahrik edecek” şekilde imkanlar sunulmasının önüne geçilmek isteniyordu..

Sağlığa zararlı bir şey değil de, ilaç satılıyormuş gibi, nöbetçi eczane benzeri nöbetçi bakkallar eli ile 24 saat her yerde içki bulundurmanın önüne geçiliyor, akşam 22.00’den sonra içki satışına dur deniliyordu..

Bakkal-çakkal kapılarında.. İçki reklamlarının yapılması önleniyordu...

İlla zıkkımlanacak olanlar, yine zıkkımlanacaklardı..

Ama yeni yetişen neslin, içkiyi bir matah şey sanıp, alışmasının önüne geçiliyordu..

O düzenleme yürürlüğe gireli, iki sene oluyor..

Bugün itibari ile iki senelik uygulamada..

“Ben zıkkımlanmak istiyorum ama.. Zıkkımlanamıyorum” diyen kimse var mı?

Yok..

Benim gönlüm, “kimse içmesin”den yana ama..

Yapabileceğimiz bir şey yok..

İçen içiyor..

Sadece teşvik önlenmiş durumda..

Bu girişten sonra, gelelim “p...nk” muhabbetine..

İçki tartışmaları ekseninde..

Uğur Dündar, Yaşar Nuri Öztürk (Bu muhabbetin hesabını, öte dünyada nasıl veriyor acaba?), Müjdat Gezen ve Levent Üzümcü, dörtlü ekip oluşturmuşlar, konferans salonunda, izleyiciler karşısına oturmuş sohbet ediyorlar..

Müjdat Gezen’in ifadeleri tane tane şöyle:

“Diyelim ki içki içiyoruz.. Sana ne lan pezevenk..”

Yaşar Nuri dahil oluyor söze:

“Hah böyle böyle.. Yağlı yağlı.”

Gazı almış Müjdat devam ediyor küfürlere:


“Sana ne ulan?”

Biraz nefesleniyor..

Devam ediyor:

“Bu bir küfür değil.. Azericede ‘pezevenk’ yol gösteren demektir..”

Ondan sonrasında da..

90’dan rövaşata ile gol atmış futbolcu havası ile aklınca noktayı koyuyor:

“Bitti.. Bitti.. Hah.. Açın sözlüğü bakın..”

Önceki gece, Müjdat Gezen’in Kadıköy Belediyesi ile mahkemelik olan sözde sanat merkezi.

Gece yarısı bir kişinin kundaklamasına sahne oluyor..

Faili, büyük ihtimalle kısa sürede yakalanacaktır..

O da Müjdat Gezen gibi kendisini “espri dehası” sanıyor ise..

“Kadıköy Belediyesi buraya ceza yazdı.. Ama tınmadılar.. Ben de, imara aykırı yerlerin, imara uygun hale getirilmesine çalışıyordum” derse..

Hiç şaşırmam..

İşin “espri manyaklığı” yönü bir yana..

Kundaklama olayını haber yapan yeniakit.com.tr’nin, Müjdat Gezen’in “p...nk” muhabbetine atıf yapmak üzere attığı başlık, anında sosyal medyada zirve yapmış..

Hepsi hepsi..

Yapılan şu..

Müjdat Gezen, “p...nk” kelimesini “yol gösteren” diye tanıttı ya..

Ona atıf ile.. Müjdat Gezen’in başına, Azerice “yol gösteren” anlamındaki o kelimenin konulması..

“Espri”yi kendi tekellerine alan topluluk..

Başlamış hemen hücuma..

İşkembeden sallayan sallayana..

Haydi sosyal medyayı fazla ciddiye almayalım..

Hürriyet’in internet sitesi de topa girmiş..

Dünkü 1. sayfada, tıynetlerini deşifre eden “Hürriyet’in çirkin yüzü” başlıklı haberimiz çok ağırlarına gitmiş olmalı ki..

Haberimize cevap verememişler de..

DHKP-C’lilerin, Okmeydanı’ndaki kahve propagandasını haberleştirirken, “Kahvede konuşmaya tutuklama” başlığını kullanmalarını..

DHKP-C’lileri o başlıkla savunurken, cübbeli sarıklı dindar insanların, Erzurum’da kayak merkezindeki tebliğ amaçlı faaliyetlerini “Cüppe ve sarıklılar kayak pistinde!” diye haber yapmalarındaki çelişkiyi izah edemeyince..

“Cüppe ve sarıklılar kayak pistinde!” başlığının sonundaki ünlem işaretini izah edemeyince..

Acısını, Müjdat Gezen haberindeki “p...nk” ifadesinden çıkartmaya çalışmışlar..

Gazeteciliği baldır bacak fotoğrafı basmaktan ibaret sanıyor olmalılar ki..

“Bu ‘p...nk’ muhabbeti acaba nereden geliyor” diye hiç sorgulamadan, kalemi kırmışlar, “yeniakit.com.tr’nin idamına”na demişler..

Baktım Hürriyet’te yorum yapanların eleştirilerine..

Sığ mı sığ..

Basit mi basit..

Birkaç alıntı yapayım, siz de takdir edin:

“Kimin sesi neyin sesi bu gazete..kimden yada kimlerden akıyor bu kadar cesareti.yargı daha ne duruyor onu anlamıyorum.”

Bu cümleleri yazan arkadaş..

Aslında savunduğu Müjdat Gezen’in..

Bu ülkenin yöneticilerini ima ederek..

“Sana ne ulan p...nk” dediğinde “Nerden alıyor bu cesareti” demeli değil miydi?

Yeni Akit’in internet sitesindeki "gönderme"yi idrakte zorlanan bir başka yorumcunun ifadesi de şöyle:

“Kötü söz sahibine aittir. Hakaret suç değil mi?”

Doğru söze ne denir?..

Ama o kelime ilk kullanıldığında, Müjdat Gezen’e yapılacaktı bu yorum!

Hürriyet’te yayınlanan bir başka yorum:

“Terbiyesizlik, bir gazete  alelade sokak dilini rahatca kullanabiliyior, ceza gelmeli Mujdat Gezen tazminat davasi acarsa kesinlikle kazanacaktir.”

Ay ay ay..

Akit’tekiler de çok korkmuştur..

Beyefendilerin idol haline getirdikleri adam o kelimeyi kullanıyor.

Bir de ardından “Sözlük anlamı yol gösteren” diye, aklı sıra devletin yöneticileri ile kafa buluyor..

Ama sözüm ona sanatsever yorumcular, gerçeklere gözlerini kapatmışlar, Akit’e saldırıyorlar!

Bir başka yorumda da, şöyle deniliyor:

“Bu bir gazetecilik değil. Yapılan paylaşım gazeteciliği bırakalım bir kenara , ne ahlaka, ne mantığa, ne vicdana, ne de insanlığa sığar.”

Aslında yorumcu, Akit’e mi demiş, yoksa Hürriyet’e mi, bu sözleri..

Öyle ya..

“P...nk” muhabbetini başlatan adama, ağzının payını veren mi suçlu, yoksa o muhabbeti görmezden gelip, gazetecilik yaptığını sanan Hürriyet mi?

Ne dersiniz Hürriyet’çiler?

“Kağıt üçkağıdı”na benzemiyor değil mi, gazetecilik!