Aldattığımı söylemesin diye Gökçe’ye ev almışım, yuh!
Ali Sunal... Çok konuşuldu Gökçe Bahadır’la ayrılığı. Şahane bir düğün, çarşaf çarşaf fotoğraflar, birbirine çok yakışan bir çift. Ve sonrasında küt diye yaşanan bir boşanma.
Gökçe Bahadır ve Ali Sunal düğün fotoğrafları!... FOTO GALERİ
“Yok Ali Sunal biriyle basılmış, yok Gökçe Bahadır’ı aldatmış, susturmak için bilmem ne almış.” Magazin sayfalarının baş mevzusuydu uzun süre bu konu. Ve taraflar, aslında hiç adam gibi konuşmadılar. Ayrılığın sebebi bir muamma olarak kaldı. Ali Sunal da hep suskunluğunu korudu ve sadece çok nazik açıklamalar gönderdi basına ve hep dedikoducuların iftira attıklarını ima etti. İşte şimdi karşımda... Onunla Elele için konuştum. Bir zahmet Elele alın ve röportajın gerisini okuyun. Ali Sunal, şeytan tüyü olan insanlardan, gerçekten çok kibar, esprili, zeki ve eğlenceli. Bir ara soruyorum, “Gay misin, cimri misin! Bu kadın senden niye ayrıldı?” Ama bunu bir soruşturma savcısı edasıyla sormuyorum, gülerek soruyorum. O da kahkaha atarak, “Yok ya ben lezbiyenim! Kadınları seviyorum” diyor...* İnsan, 3.5 yıl birlikte olduğu bir kadınla evlendikten 6 ay sonra neden ayrılır!
Gökçe Bahadır’ın şaşırtan görüntüsü... VİDEO
- Hemen söyleyeyim: Karısını dövüyorsa, aldatıyorsa, içip içip eve gelmiyorsa... Ayrılırsın tabii... İnsan otomatikman böyle düşünüyor, değil mi? Ama değil işte! Bazen oluyor, ayrılıyorsun... (Gülüyor...)
* Sorun o 3.5 yılda mı, 6 ayda mı?
- Valla anlamaya bile vakit olmadı. Karar bir anda verildi...
Gökçe Bahadır kasayı boşalttı mı?
* Niye böyle bilmece gibi konuşuyorsun... Siz hiç birlikte yaşamadınız mı?
- Hayır, doğru dürüst bir şey yaşayamadan ayrıldık. Bazı kötü niyetliler de, “Ayrıldılarsa, mutlaka kötü bir şey yaşanmıştır” gibi göstermeye çalıştılar. Ben kendi adıma Gökçe’ye kötü bir şey yaşatmadım, yaşamadım da. “Aldatmıştır!” dediler. Bu iftiralar üzdü beni. Bu işleri, bu kadar pis noktalara da götürmemek lazım. Tamam merak ediyorlar ama ayıp da ediyorlar...
* 3.5 yıl birliktelikten sonra, ciddi olduğunu göstermek için mi evlendin...
- Yok ya, ben severek evlendim. İnsan, boşanmayı düşünerek evlenir mi?
* Eeeee?
- Bilmiyorum. Gelme üstüme. (Gülüyor...) Boşanma sürecindeki “davalı” benim.
* Davayı açan karşı taraf mı?
- Evet.
* O mu senden ayrılmak istedi yani...
- Evet, ama konuştuk ve kararı birlikte aldık.
* Yani aslında neden ayrıldığınızı sen de bilmiyorsun öyle mi?
- Olur mu öyle şey? Tabii ki biliyorum sebeplerini. Bana kalsa, aşılacak şeylerdi. Ama bu, benim fikrim, sonuçta iki kişi yaşıyor ilişkiyi. Ben gerçekten de severek evlendim. Bu kadar ciddi bir karar vermişken, 5-6 ayda bundan vazgeçmem. Bir şeye yemin ettiysem, başkoyduysam, iyi olsun, güzel olsun, düzgün olsun diye uğraşırım, onun için savaşırım.
* Ama bu sefer savaşma fırsatın olmadı...
- Evet. Zaten 23 Şubat’ta boşandık. Bitmiş gitmiş bir şeyden söz ediyoruz.
* Annesinin “Kızımı Allah kurtardı!” dediği doğru mu?
- Bilmiyorum. Doğru ya da değil insan üzülüyor. Ama büyüğümdür, saygı duyarım. Karım dediğim insanın annesi. Dönüp hiçbir şey demem.
* Ali eğri oturup doğru konuşalım: İnsan 3.5 sene birlikte olduğu, ölüp bittiği adamdan 4 ayda neden kaçar? Ya cimri olduğunu anlar, arkasına bakmadan kaçar gider, ya gay olduğunu fark eder, yol yakınken döner... Hangisi?
- (Büyük bir kahkaha atıyor!) Tövbe, tövbe! İkisini de çevreye sorabilirsin! Ben anlatmayayım. Yürütemedik, anlaşamadık. Bunun dışındaki iftiralarla artık mahkemede hesaplaşmaya karar verdim. Şimdiye kadar sustum, efendilik ettim, soyadıma yakışanı yaptım ama bugünden sonra yeter...
* Ne yani sevgi mi bitti? Artık seni sevmiyor mu? Açıklaması bu mu?
- Sanmıyorum ama karşı taraftır bir şey söyleyemem...
* Senin o boşanma sürecinde basına verdiğin yanıtların hepsi kibar ve hoştu. Ama kırılgan bir tarafı da vardı sanki...
- İnanır mısın, olan bitene hayret ettim ve yaşadığım hayattan bir süreliğine tiksindim. Bir ayrılık açıklaması yapıyorum, diyorum ki, “3.5-4 sene geçirmişiz. 4 senede paylaştığım her şey için ona çok teşekkür ederim.” Peki değerli arkadaşlar, o teşekkürü nasıl algılıyorlar? Ben bir yerde yakalanmışım, Gökçe beni birileriyle basmış, ama sesini çıkarmayacağına söz vermiş, o yüzden ben de ona basın aracılığıyla teşekkür ediyormuşum. Yuh artık! Basit teşekkürün altında bile büyük maceralar arandığı bir zamanda yaşıyoruz. Çok fena. Bir insan, bir insana yaşattığı güzel şeyler için teşekkür edemez mi? Ayrıca ihanet, çok ağır itham. Öyle bir şey olmadı. Bir de akıl var mantık var, bu kadar canı yanan bir kadın, boşanma dilekçesine bunu koymaz mı? Muhakkak koyar. Hâkime der ki “Beni aldattı!” Ha gerçi buna da bir kulp buluyorlar, böyle demesin diye ben ona ev almışım. Delirmişler!
* Ama işte sen bu ayrılığın sebebini adam gibi açıklamadığın sürece bu tür suçlamalar hiç bitmeyecek...
- İyi de mecbur muyum özel hayatımın detaylarını anlatmaya? Niye ya! Cevap verdiğin sürece iş ucuzluyor. Konuştuğun sürece, seni daha çok konuşturmak için uğraşıyorlar. Bir anda kendini reality şovlara konuk olan insan konumunda buluyorsun. Ben istemiyorum, ben sadece işimi yapmak istiyorum. Geri kalanın da kimseyi ilgilendirmediğini düşünüyorum
* Bir de “Reytingleri düştü ondan ayrıldılar” dediler...
- Ya bir de o var. Ben “Beşer Beşer” diye bir iş yaptım, ciddi anlamda sevildi, şimdi yeni kanalına geçiyor. Gökçe de, “Dedemin İnsanları”nı çekti. Pardon ama biz nerede başarısızız?
* O zaman yani ateş olmayan yerden duman çıkıyor, öyle mi?
- En azından söyledikleri sebepler değil. Birtakım sebepler var ama uyuşmazlık, anlaşmazlık, evliliği yürütememe gibi son derece normal sebepler. Bunun dışında serserilik, çapkınlık, “Dizi tutmadı bunalıma girdiler, ayrıldılar” gibi şeyler yok.
* Bir de Utku var. “Sebep o” dendi. Sen onunla arkadaşsın da bunu saklama gereği mi hissediyorsun?
- Olur mu öyle şey? Neden saklayayım? Ben Utku’yu tanıyorum, çok da severim, programına da gittim. O da çıkmış aslanlar gibi konuşmuş. Çok güzel açıklamalar yapmış.
* Tuzla’da basılma... Bunlar da mı uydurma...
- Tuzla’da bir ev var, Kemal Sunal Sokak’ta. Babamın en huzur bulduğu, en rahat ettiği ev. 9 tane köpeğimiz, taklacı güvercinlerimiz, bize her sene bal veren arılarımız, hindilerimiz, tavuklarımız, horozlarımız ve sebzelerimizle bir dünya kurduk kendimize. Gayet de keyifliyiz.
* Orada kimseyle basılmadın öyle mi?
- (Gülüyor) Mümkün mü böyle bir şey? Tuzla’daki evimizde Kenan Bey var. Oradaki yardımcımız, bekçimiz. Sağ olsun bütün o hayvanlara o bakar, sebzelerimizi o eker, ağaçlarımızı o sular. Bana iftira atıldıkça Kenan Bey delirdi. Kendini sorumlu hissetmiş olmalı ki, insanlara “Vallahi böyle bir şey olmadı, olsa ben buradayım” demekten bunalıma girdi. Onu da kızdırdılar anlayacağın...
* Şimdi Gökçe’yle karşılaştığınızda konuşmuyor musunuz...
- Hiç karşılaşmadık.
* Hâlâ seviyor musun onu...
- Bunu sorma...
* Yoksa o kendine başka bir sevgili yapmış olmasın!
- Herkes mutlu olsun.
KASMIYORUM ARTIK KENDİMİ
Kemal Sunal’ın oğlu olmak, oyunculuğa başlarken avantaj. Çünkü sen daha hiçbir şey yapmadan bir markasın, soyadından, ailenden, babandan dolayı. Kimse seni normal, genç oyuncu gibi başlatmıyor, başka bir yerden başlatıyor. Seni “pr” olarak da kullanıyor. Ama başta avantaj olan ismin, sonra ciddi engel. Devamlı “Onun gibi olacak mı?”, “Bakalım hata yapacak mı?”, “Ali Sunal iyi oyuncu ama asla babası gibi değil!”. Değilim tabii. Daha yetenekli olsam, daha başarılı olsam, insanlar beni daha çok sevseler de, ben babam değilim. Bunu anlatmaktan sıkıldım. Zaten vazgeçtim. Saldım. Kasmıyorum kendimi. Kim ne düşünürse düşünsün...
Ayşe Arman / Hürriyet