Cumhuriyet!ten Gamze Akdemr'in Yazısı:
Amin Maalouf’un yeni romanı Empedokles’in Dostları, tüm yapıtlarında olduğu gibi arayış içindeki insan doğasına ilişkin yalın, yerinde, kimi spekülatif kimi bilimkurgusal tarihi bir polisiye geriliminde gelişiyor. Bu, Maalouf yazınında yabancısı olduğumuz bir biçem değil fakat Empedokles’in Dostları’nda yoğunluğunu hayli arttırdığını söyleyebiliriz.
Roman; Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche adası merkezli gelişiyor. Sessiz bir hayat sürmek isteyen Alec ile yazdığı ilk romanının yakaladığı başarı sonrası her şeyi ardında bırakan esrarengiz Ève’in yolları bir gün elektriğin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişir.
Gerçeğe ulaşma imkânı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Buna göre gezegen bir nükleer felaketin eşiğindedir, Amerika küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın yaşamını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir...
Tüm dünya bu söylentilerle çalkalanırken, kendilerine Empedokles’in Dostları diyen bir grup gizemli insan, son derece gelişmiş bir teknoloji, tıp bilgisi ve yüzen hastaneleriyle birlikte, bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Alec bu insanların kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, içinde yaşadığımız dünyanın çelişkileriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.
Amin Maalouf ile Empedokles’in Dostları’nı konuşurken geçmiş ve günümüz hattında gidip geldik.
İnsanoğlunun sakatladığı gezegenin durumunu, bu durumdan çıkarılabilecek dersleri, kıssadan hisseleri değerlendiren Maalouf; yeni çağı, yükselmekte olan yeni şafağı da değerlendirdi.
Her anlamda “sağlıklı” işleyen, sosyalist ögeleri gözardı edemeyecek bir sistem arayışıyla evrilmekte olan yeni devrimi, mümkün olduğuna inandığı “yeni dünya”yı yorumladı.
Yanı sıra ana vatanı Lübnan’ın ve son seçimler doğrultusunda karizmasının çizildiğini düşündüğü, romanında da önemli bir öge olarak yer verdiği ABD’nin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştı.
“Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.”
Romandan...
GÜNÜMÜZ ANTAKYA’SI GİBİ!
- Çizim yapan, sessizliğe tapan ve günlüğünü gezegenin içinden geçtiği çalkantıların tam ve açık tarihçesine dönüştüren Alec ile sanatçı Eve farklı birer dinamik sunduğu romanda, kahramanların yaşadıkları ada Antioche... Umut, korku, dinginlik ve öfkeyle dolu bir dünyanın prototipi gibi.
Yıllar önce, Batı Fransa’da, Atlantik kıyısında, Akdeniz’den uzakta, “Antioche” adlı küçük bir ada olduğunu keşfettiğimde, tıpkı günümüz Antakya’sı gibi, hem eğlendim hem de büyülendim. Bu romanı yazmaya başladığımda da ana karakterleri bu isimli bir adaya yerleştirmeye karar verdim. Alec ve Eve güvensizlikle izledikleri, kendilerine dayatılan ıssızlık hissiyle yaşadıkları ve tepetaklak olduğunu gördükleri engin dünyadan uzaklaşmayı seçmişlerdi.