Tanımadığımız bir yerde, tanımadığımız bir kişiye birkaç saniyelik küçük bir bakış ve bunun sorasında gelişen reaksiyonlar zinciri tüm bedenimizi ve tüm ruhumuzu birden etkisi altına alıveriyor. Vücudumuzda yükselen sıcaklık, kalbimizdeki çarpıntı, cildimizin terlerken ağzımızın kuruması, dizlerimizin bağının çözülmesi, zihnimizdeki diğer tüm düşüncelerin aniden blokelenerek yalnızca o tek ve çok özel olduğuna inandığımız kişi üzerine yoğunlaşan konsantrasyonumuz... Ne oluyor veya neler değişiyor? Bize bir haller oluyor!
Ben aşkı kişinin "duygusal hipnozu" olarak tanımlarım. Aynı hipnoz altındayken insanlar nasıl yer ve zaman kavramından uzaklaşıp bilinçaltının derinliklerinde bir seyahate çıkarlarsa, gerçek anlamda aşkı yaşayanlarda da benzer düşünce ve davranış kalıpları oluşuyor.
Nasıl aşık oluyoruz?
Cinsel veya duygusal heyecanlar, tutkular her kişide farklı nedenlerle ortaya çıkar. İnsanların bazıları için dokunma bazıları için koklama bazıları için işitme bazıları için de görme 'ilk bakışta aşk sebebi' olabiliyor. Herkes için bu duyusal algı şekilleri farklı boyutlarda olabiliyor. Örneğin; bazı insanlar görerek ('Hımm çok yakışıklı biriymiş'), bazıları güzel kokular duyarak ('Senin vücudunun kokusuna ve parfümüne bayılıyorum') bazıları güzel ve hoş sözler işiterek ('Bu gün harika gözüküyorsun!') , bazıları da dokunarak (Ten uyumumuz harika!) karşı tarafa kendilerini kaptırabiliyorlar.
İnsanlarda, üreme dönemindeki hayvanlarda salgılanan ve eş bulmaya yarayan 'feromonlar' salgılanmasa da aşk sırasında bazı komplike kimyasal olayların gerçekleştiği artık bir gerçek.
Dokunma, görme, işitme, tat alma veya koklama sonrasında oluşan algımız öncelikle beynimizde "limbik sistem" adını verdiğimiz özel alanda bir hareketlenmeye neden olur. Limbik sistemimizi beynimizdeki "aşk merkezi" olarak da tanımlayabiliriz.
Aşkın ana hormonu "oksitosin"
Beynin hipofiz bezinden salınan oksitosin hormonu aşık olmamızdaki en etkili hormon olarak biliniyor. Oksitosin doğum sırasında kanda hızla yükselerek doğumu başlatan ana hormon aynı zamanda. Bu hormon acaba annenin yeni doğmuş bebeğine aşık olurcasına bağlanmasının da nedeni olabilir mi? Oksitosin, doğum sırasında rahimi kasarak doğumu hızlandırmak için dışarıdan ilaç olarak da verilebiliyor.
Aşık olurken beynimizden salgılanan tek hormon oksitosin değil. Amerikalı biliminsanları aşık olan kişilerin beyinlerindeki kan akışının değiştiğini saptadılar. Özellikle aşırı yoğun tutku ile birlikte beyinde oksitosin haricinde "dopamin, prolaktin, noradrenalin ve feniletilamin" gibi nörokimyasal maddelerinin salgıları da artıyor.
Adrenalin seviyesinin artışı kalbimizin daha hızlı atmasına, ağzımızdaki tükürük salgısının azalmasına ve hafif düzeydeki tansiyon artışına neden oluyor. Aşık olduğumuz biriyle öpüşürken tükürük salgısının azalması sizi bazen zor duruma sokabiliyor. Adrenalin kan şekerimizin artmasına da neden oluyor; bu da aşıkken sürekli tok hissetmemizin nedeni.
Ayrıca adrenalin hormonu daha agresif olmamıza da neden oluyor; bu da uykusuzluk, bazen de ani öfkelenme sebebi. Adrenalin salgılanması kişilerde bağımlılık da yapıyor; bu da aşkın bağımlılık nedeni olarak kabul ediliyor.
Serotonin bizi depresyondan koruyan ana hormon. Örneğin tüm antidepresan ilaçlar beyindeki serotonin seviyesinin artması için etkinlik gösteriyor. Aşık olan insanların beyinlerindeki serotonin hormonu seviyesi de azalıyor. Bu da aşk sırasında depresyon yaşanmasının nedeni olarak görülüyor.
Aşık olan kişinin beynindeki "feniletilamin" seviyesinin de artışı"hipnotik etki"ye neden oluyor. Yani birden yer ve zaman kavramlarını kaybederek hayallere dalıveriyoruz.
Diğer bir ilginç saptamam ise aşık olma sırasında beyinden salınan nörokimyasalların, cinsel ilişkinin orgazm sırasında salınanlarla birebir paralellik göstermesi. Bu durum belki de, aşk ile cinsellik arasındaki direkt bağı açıklayabilir.
Çoğu insan aşkın her türlü zorluklarına karşın, o güzel duyguyu hayatı boyunca en az bir kere olsun yaşamak için bazen her şeyi göze alabiliyor. Bazıları ise yaşadıkları "yakınlaşma korkusundan" dolayı ondan uzak durmayı çok daha fazla tercih edebiliyorlar.
Her ne olursa olsun; bazen hormonlar söz dinlemiyor ve hiç beklenmedik bir yerde, hiç beklemedik bir şekilde aşk kapımızı çalıveriyor.
Yazan: Dr. Süleyman Eserdağ
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı