İŞTE O YAZI..
Önceki gün Hürriyet Gazetesinin ikinci sayfasında Sinem Vural imzalı bir haber dikkatimi çekti. Üşenmedim büyük dikkat ile yavaş yavaş okudum. Çünkü haberde ‘Sezen Aksu hayatını kaleme alıyor’ diye bir cümle vardı.
Açılımda ise Sezen Aksu olmadan önceki yıllarını, bilinmeyenleri anlatacağı vardı. ‘Vay beee... Sezen Aksu’nun galiba kafasına saksı düştü, kitabını yazmaya karar vermiş’ diyerek düşüncelere daldım.
Açıkçası kafam karıştı Önce aklıma şu düşünce geldi;
Neden yazmayacak ki? Yeter ki etliye sütlüye fazla dokunmasın. Bazı kişileri ve olayları hiç hatırlamasın, isim vermesin, aralara şaşırtıcı notlar sokuştursun yani bilinçli olarak oltalar atsın. Sık sık benzetmeler yapsın. Yapar. Zaten matrak, mizaha çok yatkın bir kişiliği ve yazı üslubu var. Sahnelerde yıllardır şarkı arasında tiyatro yapmıyor mu, komedi oynamıyor mu? Fıkraları alıp annesine mal ederdi. Annesi şunu demiş bunu demiş diye anlattığı komik anıların hepsi bilim-kurgudur. Fıkraların hayatına uygulanmış şekli. Aynı işi Beyazıt Öztürk de Beyaz Show’da yıllardır yapıyor. ‘Annem bana dedi ki’ diye konuya girdiği zaman, bilin ki bir fıkrayı annesine uygulanmış. Aynen ‘Temel bir gün‘ diye başlayan fıkralarımız gibi. Eskiden bütün fıkraların kahramanı Nasrettin Hoca idi. Mutlaka hatırlarsınız.
Velhasıl Sezen Aksu bu koşullarda hayatını bal gibi anlatır dedim. Hayranlarını güldürür, daha sempatik görünmesini sağlar, sevgisini pekiştirir. Eminim farkındasınız son yıllardaki besteleri tutmadı. Patlayan şarkısı yok gibi. Hala 30 yıl önceki ‘Kaybolan Yıllar’ gibiler ile avunuyor. Günahını almayayım ama belki de yoruldu-tükendi.
Kolay değil ama 40 yıl zirvede kalabilmek. Yakınlarda annesini kaybetti. Aylarca dizinin dibinde yattı çok üzüldü. Öğretmen babası hakkında ortalarda ilginç dedikodular dolaşıyor. Hatta yazılıp-çiziliyor. Darbe girişiminden sonra babasının gençliği gündeme geldi. Mutlaka okudunuz.
Fetö terör örgütünün ilk kalesi İzmir Yamanlar’dır. Fethullah Gülen oradaki camide dini görevlisi iken, Sezen Aksu’nun babası da Yamanlar Lisesinde öğretmenmiş. Bir rivayete göre cemaat ilk kez bu okulda çocuklara bulaşmış. Sezen Aksu bunları iyi bildiği ve düşündüğü için iki ay içinde 50 kiloya düştü. Son halini görenler şaşırıyor.
İkinci olasılık ise gerçek hayatını anlatması... Yazacağı kitaplarda bilinmeyenleri kaleme alırsa... İşte buna inanmıyorum. Burada düşünceye virgülü koyuyorum.
Hemen şimdi gözümün önüne gelen bazı kişiler bu kitapta isimlerinin geçmesine asla izin vermezler. Kitabı toplatmak için hemen mahkemelere koşarlar. Gazetelerde yalanlama haberleri okuruz. Eee ben de kaç yılın gazetecisiyim. Sezen Aksu’nun hayatının her döneminde çok yakınlarında bulundum. Sadece İzmir de yaşadığı çocukluk günlerinde de yaptığı iki evliliği yaşamadım.
Zaten bunları sadece çocukluk arkadaşı Pakize Suda bilir. İstanbul’a ilk geldiği günlerde de Sezen Aksu’yu az tanıyordum. Çünkü o günlerde vatani görevimi yapıyordum. 1977 yılında ise tam ise iyi tanıdım. O zaman vokalistleri Recep-Gül Aktuğ ile kıvırcık Nilüfer idi. Gece gündüz birlikte idiler.
Rahmetli plakçı Yavuz Asöcal’ın Bebek'teki bodrum katı dairesinde hep birlikte yaşıyorlardı. İlk yapımcısı ve menejeri Şanar Yurdatapan ile kardeşi Onur da iyi tanıyan kişilerdir. O günlerde bir otelin genel müdürü olan Üstün Doruk’a çok fena halde aşık olmuştu. Bence hayatının aşkı Üstün’dür.
Açık konuşmak gerekirse Üstün bu arkadaşlığı çabuk bitirdi. Sezencik üzüntüden 36 kiloya düştü. O günlerde kafasında saç yoktu. Asker traşı kestirmişti. Resmen erkek çocukları gibiydi. Caddebostan Maksim Gazinosunda sahneye çıkması hayatını değiştirdiği gibi sağlığını da kazanmasına neden oldu.
Şimdi bir ara verelim. Çünkü hatırlanacak ve paylaşılacak çok şey var. Yarın şayet Sezen Aksu kitap yazarsa neleri unutmaması gerektiğini hatırlatacağım.
Çok önemli kişiler zaten 1980 yılından sonra hayatına girmeye başladı.
Sakın www.medyafaresi.com'dan ayrılmayın. Okuyunca çok şaşıracağınızı veya ‘aaa... ben bunu bilmiyordum’ diyeceğiniz bilgilerle karşılaşacaksınız.