Abone Ol

Aykut Işıklar yazdı: Alaattin Çakıcı hangi gazeteciyi önce vurdurdu, sonra geçmiş olsun dedi?

Medyafaresi.com yazarı Aykut Işıklar, 20 yıl önce yaşanan bir olayı çarpıcı detaylarıyla köşesine taşıdı. Bakın Bahçeli'nin af istediği Alaattin Çakıcı ile Hıncal Uluç arasındaki olayın sebebi neydi?

Çakıcı hangi gazeteciyi önce vurdurdu, sonra geçmiş olsun dedi?

Aykut Işıklar yazıyor / Medyafaresi.com

Her şeyi bilen ‘huysuz ihtiyar ‘ile fena dalga geçmişler.

Alaattin Çakıcı’nın yaptığı da ayıp  yaaa. Hıncal Uluç’un İstanbul’da bacaklarını parçalatmış, Los Angeles’da özür dilemeden ‘geçmiş olsun’ demiş.

Nereden başlayacağıma karar veremiyorum. Her tarafı ilginç ve komik bir yaşanmış olay.

Biliyorsunuz MHP lideri Devlet Bahçeli'nin af çıksın demesi ile birlikte ünlü kabadayı Alaattin Çakıcı  gündemin tepesine oturdu. Yani tekrar eski günlerine döndü. Yani  unutulur gibi olan ismi ve geçmişi  hatırlandı.

O zıpkın gibi olduğu yılları yani 20 yıl öncesini bilmeyen yeni kuşak da internete sarıldı. Çakıcı, ne yapmış, ne yapmamış öğrendi. Özetle Çakıcı'nın bir zamanlar Türkiye de sözü geçen kabadayı  olduğu ortaya çıktı.

Birçok kişiye göre İstanbul'da rahmetli Dündar Kılıç'tan sonra gelen son 'delikanlı-kabadayı'dır. Gariban babası, halka yardımcı olan, kirli işler çeviren zenginlerin kafasını koparan bir kişi. Çakıcı'nın politik veya ideolojik yönü de vardır.

Aykut Işıklar yazdı: Alaattin Çakıcı hangi gazeteciyi önce vurdurdu, sonra geçmiş olsun dedi? - Resim: 1

Ülkücü camianın sevdiği bir reistir. Bin türlü abidik gubidik iş çeviren, özellikle tefecilerin bir numaralı da düşmanıdır. Özetle Çakıcı çok uzun ve karışık bir kitaptır. Her okuyan anlayamaz.

Şu günlerde de Devlet Bahçeli tarafından gündemin tepesine oturtuldu. İyi tanıdığım hatta üç yaş büyük olduğum için ağabeyi olduğum Çakıcı'yı sevdiğimi her fırsatta belirttim. Hatta bazı gazete yazılarımda 'İçeride ama dışarıda dolaşan sözde namuslu iş adamlarından ve politikacılardan bin kat daha dürüsttür' filan diye de yazdım.

Bu yüzden zamanın Ankara Emniyet Müdürü hakkımda suç duyurusunda bulundu. Cumhuriyet Savcılığına gidip ifade verdim. Çakıcı'yı iyi tanıdığımı, yaptıklarını değil insan yönünü sevdiğimi yazdım' dedim. Sağolsun Cumhuriyet Savcısı ihbarı çöp kutusuna attı. Hiçbir suçunu övmemişim ki.

Şayet parasızlıktan karnını doyuramayan bir zamanların milli futbolcuları için  Fenerbahçe Başkanı (eskisi) Aziz Yıldırım'dan iş istemesi ayıp mı günah mı, suç mu? kaç eski futbolcu Milli takımların alt kadrolarında Çakıcı sayesinde antrenör olarak iş buldu. Bunlardan biri de her zaman Çakıcı' yı çok sevdiğini belirten Beşiktaşlı Sinan Engin'dir.

Çakıcı futbolu çok severdi, her zaman tam içinde idi. Tabii ki eğlence dünyasını da… Gazinocular, şarkıcılar velhasıl renkli dünyanın tüm renkli insanlar gibi Caddebostan Büyük Kulüp'teki kaymak tabaka iş adamlarının da reisi, Alaattin ağabeyidir. Pek çok bakan yakın arkadaşı idi. Ama bir gün bir yerde olay çıkardığı, başkasını rahatsız ettiği görülmedi.

Tam tersi onun bulunduğu ortamlarda kimse terbiyesizlik yapamadı. Sadece bazen en lüks lokanta da olsa belli bir zamanda 'Çırpınırdı Karadeniz. Bakıp Türkün Bayrağına' türküsünü çaldırırdı. Bir rivayete göre Etiler Kulüp 29 da bile.  

Bu uzun girişten sonra, (bunları hatırlamaya mecburdum. Olayı anlamanız açısından şart... Bazı kişiler ne kadar kaçarsa kaçsın bela gelip onu bulur.  Çakıcı da galiba çekenlerden.

Bir takım olaylar nedeniyle yurt dışına kaçtığı, her hafta başka bir yerde yaşamak zorunda olduğu çantasındaki sahte pasaportları artık karıştırdığı ve... bu psikoloji içinde Türkiye'deki işlerini de yürüttüğü sırada... İstanbul'daki eşi Uğur Çakıcı ciddi bir hastalık geçirdi.

Şişli'deki bir özel klinikte tedavi altına alındı. İlgilenen kişi de tabii ki  Prof. Dr. Kaya Çilingiroğlu. Hani şu Hülya Avşar ile evlenip ayrılan, şimdi de TRT de futbol yorumcusu olan Çilingiroğlu' nun babası. Rahmetli Kaya ağabey, Karadenizlinin görünmez imparatoru, efsanesidir. Çok müthiş bir insandı. Uğur Çakıcı'yı sağlığına kavuşması için var gücü ile uğraşırken, günün birinde hastaneye Ayşe adında bir kadın gazeteci geldi. Ayşe'yi medya iyi  tanır. Kızını CHP den milletvekili yaptı.

Ayşe ortamı uygun bulmuş olacak ki, rahmetli Uğur'a inanılmaz sorular sordu. 'hadi gel beni öldür' der gibi. Çıldırttı yani. Ee.. Uğur da safkan Karadeniz kadını. Babası Dündar Kılıç. Halası alemin Kısmet yengesi, eniştesi Oflu İsmail. Yeğenlerinin hepsi de İstanbul'un en hızlı kabadayıları.

Gazeteci kadını hastane koridorlarında resmen kovaladı. Sen beni katil yapmak için mi geldin? diye bağırarak.

Olay orada kapandı. Ama Ayşe boş durmadı. Hemen Sabah Gazetesindeki Hıncal Uluç ağabeyine gidip ağladı. Uluç da  'Konuyu hastaneden alıp başka boyutlara getirdi. Gazeteciler Cemiyetine ve Ayşe'ye yardım etmeyenden gazetecilere taşıdı. 'Kadın gazeteciye saldırıyorlar, bir allahın kulu çıkıp da bunu yazmıyor. Olayı kınamıyor. Dernekler, polis, devlet nerede? gibi bir yazı.

Yani medya kahramanı olarak Alaattin Çakıcı'ya meydan okudu. Bir süre sonra da Levent deki bir benzin istasyonunda dizlerinden vuruldu. Hatırlarsınız aylarca alçılar içinde dolaştı. Buraya kadar her şey normal. Zaten hepsi yazıldı- çizildi.

Hatta yanılmıyorsam Çakıcı bu azmettirme suçundan da cezaevinde  yatıyor.

Şimdi geldik olayın traji-komik yanına. Hıncal Uluç alçılar içine dolaşırken Amerika'da Dünya Kupası finalleri başladı.

Tabii ki o havalı görünüş ile uçarak Amerika'ya gitti. Türkiye'de maçlara kötü tezahürat yüzünden (özellikle Galatasaray maçları) maçlara gidemiyor. Tribün zevkini ABD de çıkarmak tatlı geldi. Eminim engin arkadaşlarının sponsorluğunda...

Los Angeles’daki maçlardan birinde sonra fast footculardan büfelerden birine gitti. Orada Hıncal filan iplenmez. Sıraya girip sosisli ekmeğini beklerken, hemen arkasına sırada duran bir Türk 'Geçmiş olsun Hıncal bey'. diye yüksek sesle sesleniyor.

Uluç döndü baktı ki kafasında kocaman bir Meksika şapkası, çiçekli gömleği ile bir adam duruyor. Yanında da birkaç arkadaşı var. Uluç da yalnız değil. Geçmiş olsun mesajına 'Aman önemli değil. Boş verin. İş kazası konuşmaya değmez' dedi ve kolunu salladı.

Geçmiş olsun diyen kişi Alaattin Çakıcı idi. Yani Uluç’u İstanbul'da vurduran kişi. Uluç meğerse hayatında Çakıcı’yı bir kez olsun görmemiş. Yüzünü bile bilmiyor. Daha sonra bana itiraf etti.

'Yaptığım çok büyük bir hata. Ya beni tanıyıp suratıma baka baka küfür etse. Veya bilmem ne çocuğu vurdurdu' dese ben ne yapardım. Hadi al başına bela.  Allahtan Hıncal tanımadı, konuyu çabuk geçiştirdi. Ben de sustum' dedi.

Şimdi daha dikkatli okuyun,

Aradan iki ay geçti. Şimdi Sabah Gazetesinin İkitelli merkez binasının kapısında turnikelerdeyim.. Ben hızla çıkıyorum, Hıncal Uluç da içeri giriyor.

Şeytanlık işte, kanımda var. 'Hıncal ağbi sana müthiş bir sır söyleyeceğim. Sen Amerika'da bir fast foodcuya çok sık giderdin. Bir gün kuyrukta beklerken adamın biri sana 'geçmiş olsun. Bacağınıza ne oldu? Trafik kazası mı' diye sordu.

Şöyle bir düşündü, bir kişi değil ki. Onlarca Türk tanıyıp geçmiş olsun dilekleri aldım.' dedi. İşte o zaman top bana geçti. 'İyi güzel de o adamlardan biri seni ayağından vurduran Alaattin Çakıcı idi. Bunu biliyor musun?' dediğimde ağzından ilk şu cümle çıktı.

'Aykut bunu sakın yazma'...

Ben de yıllarca sözüme durdum ve yazmadım. Haklı idi. Herkesi eleştiren, her şeyi en iyi bilen bir gazetecinin kendini vurduran, fotoğrafları yıllarca gazetelerin birinci sayfalarında yer alan Çakıcı'yı tanımaması...

Hoş bir kariyer olmasa gerek. Bunu bir genç muhabir yapsa hadi neyse de 50 yıllık gazeteci…

AYKUT IŞIKLAR / MEDYAFARESİ.COM