Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, "Biz, Kürt meselesini görüyoruz, biliyoruz. Reddedenlerden değiliz. Kürt meselesinin çözümünün de meşru, demokratik siyasetten geçtiğini, geçeceğini gayet iyi biliyoruz. Meşru demokratik siyaset, çözüm burada. Çözümü Meclis olarak gösterenler de var. Olabilir ama keşke Meclis çalışsa. Bugünkü Meclis’ten siz neyi çözmesini bekleyeceksiniz ki? Asıl bu milleti temsil eden, temsil gücü çok yüksek bir Meclis, gerçekten çözümlerin iyi bir adresi olacaktır. Ortada bir sorun var ise bir mesele var ise ilgili herkes ile görüşülmesi gerektiğini ve görüşüleceğini de herkesin bilmesi lazım. Bu mesele de biz, devleti sorunun bir parçası olmaktan çıkarıp, devleti çözümün bir parçası haline getireceğiz. Şu anda devlet burada sorunun bir parçası, sorunun bir kaynağı" dedi.
Babacan, partisinin Esenyurt İlçe Teşkilatı'nın açılışında yaptığı konuşmada, demokrasi hasretini bu meydanda gidermeye başladıklarını, Türkiye’nin tümünün demokrasiyle yeniden buluşacağını söyledi.
Ali Babacan, partisinin İstanbul Esenyurt İlçe Başkanlığı’nın açılışında konuştu. Babacan, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Tarım Kredi Kooperatif marketinden yaptığı bin 2 liralık alışverişi 'Fiyatlar gayet uygun' sözleriyle değerlendirmesine tepki gösterdi. Babacan, özetle şunları söyledi:
" Asgari ücret kazanan vatandaşımızın hangisi gidip bir defada bin liralık alışveriş yapabiliyor"
“Biz bu iktidara hep ne dedik? ‘Eğer sorunlar varsa, bu sorunları inkâr ederek, yok sayarak çözemezsiniz’ dedik. ‘Hayat pahalılığını inkâr ederseniz, hayat pahalılığıyla baş edemezsiniz’ dedik. Önce hastalığı bir kabul edin. ‘Ben hastayım, evet ekonomimiz hasta’ deyin. Hastalığı teşhis edin ki doğru tedaviyi uygulayın. Bunlar hastalığı inkâr ediyor. ‘Problem yok’ diyor. ‘Millet hayatından memnun’ diyor. Sayın Erdoğan’a bakarsak her şey güllük gülistanlık. Sorunu görmüyorsa, insanlarımızın yaşadığı bu işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı sorunlarını inkâr ediyorsa bu sorunları artık çözmesi mümkün değil. Önce diyecek ki ‘Evet yanlış yaptık. Bu ülkede hem faizi arttırdık hem kuru arttırdık hem enflasyonu arttırdık. Beceremedik, yapamadık, sorunu görüyoruz’. Ondan sonra da ‘Çözmeye çalışacağız’ dese belki millet inanacak. Ama inkâr ediyor hepsini, ‘Sorunu yok’ diyor. Dilimizde tüy bitti, ama bir türlü anlamadılar. Geçen gün Sayın Erdoğan markete gitmiş. Abur cubur doldurmuş sepete. Bin liralık da alışveriş etmiş. Bir de dönüp diyor ki ‘Fiyatlar gayet uygun’. Sayın Erdoğan, vatandaşımız markete gidip bin liralık abur cuburla artık sepet dolduramıyor. Karnını doyuramıyor. Asgari ücret kazanan vatandaşımızın hangisi gidip bir defada bin liralık alışveriş yapabiliyor? Var mı böyle bir şey? 100 lira, 200 lira. O da ne alabilirse, torbayı ne kadar doldurabilirse. Sayın Erdoğan artık uydurulmuş bir gerçeklik içinde yaşıyor.
"Hakikat çarşıda, pazarda, markette"
Makarnaya yüzde 88, süte yüzde 99, doğal gaza yüzde 89, elektriğe yüzde 99 zam yapıldı. Kendi belirlediği fiyatlara yüzde 80, 90 zam yapıyor. Hatta tarımda kullanılan elektriğin fiyatı yüzde 168 arttı. Sonra ‘Fahiş fiyatlarla mücadele edeceğim’ diyor. Peki senin arttırdığın fahiş fiyatlarla kim mücadele edecek? Şimdi Cumhurbaşkanı’na, Sayın Erdoğan’a sesleniyorum, benim bunları söylemem gerekiyor: Siz, her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir hayal dünyasını insanlara anlatıp duruyorsunuz. Ben, sizi hakikate davet etmek istiyorum. Hakikat çarşıda, pazarda, markette.
"İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılamakta büyük güçlük çekiyor "
Taraflı Cumhurbaşkanı olduğunuz ülkede, bir yandan lüks otomobil satışları rekor kırarken diğer yandan emekliye ayrılmış vatandaşlarımız, emeği ile çalışan işçilerimiz, ikinci el otomobil almayı artık hayatı boyunca mümkün görmüyor. Sizler israf içinde yüzerken emeğiyle geçinmeye çalışanlar için aylık kirasını dahi ödemek büyük bir problem bu ülkede. Bunu görmüyor musunuz? Kirasıydı, elektriğiydi, ısınma gideri, çocuğun okul masrafıydı derken insanlar ay sonunu getiremiyor. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılamakta büyük güçlük çekiyor. İpe sapa gelmez ekonomi politikaları yüzünden bazı vatandaşlarımız, kişi başı günlük 20 liranın, 30 liranın altında bir gelirle geçinmeye çalışıyor bu ülkede.
"İktidar yoksulluk üzerinden oy devşirmeye çalışıyor"
Vatandaş borca batmış durumda. Borç, artık borçla da dönmüyor. Bütün bir ülke depresyonda. Kimsenin yüzü gülmüyor. İşsizlik aldı başını gitti. İnsanlar asgari ücretin bile altında maaşa razı bir şekilde işler arıyor. Çok sayıda vatandaşımız kayıt dışı çalışıyor. Çalışanların yevmiyeleri, enflasyon karşısında sürekli eriyor. Tencereler kaynamıyor, mutfaklar adeta yangın yeri. Tüm bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Sayın Erdoğan’ın görmediği, konuşmadığı gerçekler bunlar. Bakın bu iktidar, mesaisini yoksulluğa karşı mücadeleye harcamıyor, yoksulluk üzerinden oy devşirmeye çalışıyor.
BU ÜLKENİN TÜM İNSANLARI EŞİTTİR: Biz, bu toprakları saygının, sevginin ve barışın diyarı yapmakta kararlıyız. Bu ülkenin tüm insanları eşittir. Bu ülkenin tüm insanları birinci sınıf vatandaşımızdır. Biz, tüm hak ve özgürlüklerin garantisi olmak adına yola çıkmış bir siyasi hareketiz. Biz, eşit vatandaşlık için buradayız. Türkiye’de yaşayan her bir ferdin kendisini bu ülkenin haysiyetli ve eşit vatandaşı olarak hissetmesi için, öyle yaşaması için buradayız.
"Meclis'te konuşan arkadaşlarımız olduğu zaman tutanaklara niçin bilinmeyen bir dil diye yazıyorsunuz"
Şu anda ülkemizde geniş çapta maalesef gördüğümüz bu ayrımcı uygulamaları gerçekten gördükçe içimiz parçalanıyor. Geçtiğimiz hafta TBMM’de bir haber ortaya çıktı. Anlık çeviri hizmetleriyle ile ilgili Meclis’te bir çalışma var. Dört tane dile çevriliyor. İngilizce, Arapça, Rusça ve Fransızca. Bu listede bir eksik var. Türkiye’de en çok konuşulan ikinci dil, Kürtçe yok. Şimdi diyebilirler ki ‘Kürtçe yabancı dil değil ki bu toprakların dili’. Böyle diyorlarsa eyvallah, amenna. Ama o zaman Meclis kürsüsünde ya da Meclis’te sandalyelerde oturan milletvekillerinden Kürtçe konuşan arkadaşlarımız olduğu zaman tutanaklara siz niçin ‘bilinmeyen bir dil’ diye yazıyorsunuz? Kürtçe bu toprakların has diliyse niçin ‘bilinmeyen dil’ diye diyorsunuz TBMM’nin tutanaklarına, zabıtlarına? Eğer ‘bilinmeyen dil’ ise hiç olmazsa şöyle bir tercümesini, çevirisini yapın da ne olduğunu anlasınlar, ne olduğunu dinlesinler insanlar.
"Kürtçe milyonlarca Kürt'ün dilidir"
Arkadaş, Kürtçe milyonlarca Kürt’ün dilidir. Şunun adını koyun artık. ‘Kürt sorunu falan yok’ diyorlar. İşte daha geçen hafta Meclis uygulamasında gördük, Kürt meselesi neymiş, ne değilmiş izledik. Biz, bu ırkçı, ayrımcı zihniyetin mutlaka değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Bunun için de bu meselenin adını doğru koymak gerekir. İşte bu meselenin adı, Kürt meselesidir. İşte biz, Kürt meselesini mutlaka ama çözüme ulaştıracağız.
"Ortada bir sorun varsa ilgili herkes ile görüşülmesi gerektiğini herkesin bilmesi lazım"
Vatandaşlarımızın tüm haklarını koşulsuz, şartsız, pazarlıksız derhal tanıyacağız. Hak talep edilmez. Pazarlık konusu edilmez. Devletin görevi, bütün bu hakları olduğu gibi tanımaktır. Biz, Kürt meselesini görüyoruz, biliyoruz. Reddedenlerden değiliz. Kürt meselesinin çözümünün de meşru, demokratik siyasetten geçtiğini, geçeceğini gayet iyi biliyoruz. Meşru demokratik siyaset, çözüm burada. Çözümü Meclis olarak gösterenler de var. Olabilir ama keşke Meclis çalışsa. Bugünkü Meclis’ten siz neyi çözmesini bekleyeceksiniz ki? El kaldır, el indir. Ona göre oluşmuş bir profil var orada. Asıl bu milleti temsil eden, temsil gücü çok yüksek bir Meclis gerçekten çözümlerin iyi bir adresi olacaktır. Ortada bir sorun var ise bir mesele var ise ilgili herkes ile görüşülmesi gerektiğini ve görüşüleceğini de herkesin bilmesi lazım. Sorun varsa konuşa konuşa çözeceğiz. Bu mesele, herkesi ilgilendiren bir meseledir.
"Devlet burada bir sorunun parçası"
Kandan, gözyaşından beslenen hiç kimseye geçit vermedik, vermeyeceğiz. Bu meselede biz, devleti sorunun bir parçası olmaktan çıkarıp, devleti çözümün bir parçası haline getireceğiz. Şu anda devlet burada sorunun bir parçası, sorunun bir kaynağı.”