Son 10 günde CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile görüşen Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, siyaset gündemine dair önemli açıklamalarda bulundu.
T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Özdağ, AKP-MHP ilişkilerine dair önemli iddialar ortaya koydu, "Bahçeli Erdoğan'ı tehdit etti" dedi.
Ümit Özdağ: Eski bir AKP'li bakan AKP'nin 'karanlık ilişkileri' diye nitelenen dosyayı Bahçeli'ye takdim etmiş; Bahçeli Erdoğan'ı tehdit etti!
“MHP’nin AKP üzerinde ciddi bir vesayeti var. Bahçeli Erdoğan'ı tehdit etti, bir dosyayı elinde tutarak. Eski bir AKP'li bakan AKP’nin bütün karanlık diye nitelendirilen ilişkileriyle ilgili bir dosyayı Sayın Bahçeli'ye takdim etmiş. Bu çok açık bir mesajdı AKP'ye. Şimdi parlamenter demokrasiye dönünce bu ilişkiden de kurtulacak AKP. Özellikle Sinan Ateş cinayetinin mahkemeye intikal etmesinden sonra farklı bir süreç başladı”
Prof. Dr. Ümit Özdağ hangi siyasi partide olursa olsun her daim dikkat çekmeyi başaran bir isim. MHP’den kopuşu da İYİ Parti’den kopuşu da hep çok gürültülü oldu. Yaklaşık üç sene önce kurduğu Zafer Partisi, Türkiye’deki sığınmacı karşıtlığının baş aktörü olarak siyasi arenada kendine başta niş gibi görünen bir konum kazandı.
Kayseri’deki olaylardan sonra Özdağ’ın sığınmacı sorunun çözümüne dair radikal önerileri daha çok konuşulmaya başlandı. Toplumsal gerilimin artmasının ardından siyasi partiler nezdinde sınır güvenliği temalı bir görüşme trafiği başlattı. Son 10 günde CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’ndan ise randevu talebine yanıt alamadı.
Öte yandan hem Özgür Özel hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özdağ’ın yıllardır savunduğu “Sığınmacı işini çözmek için bir an önce Beşar Esad ile masaya oturmalıyız” noktasına gelmiş gözüküyor. Bütün bu gelişmelerin ne anlama geldiğini konuşmak için Özdağ ile Türk siyasi tarihine geçen mülakatımızın sene- i devriyesinde yine bir zor konuşmaya oturduk. Özdağ’ın yoğun programı nedeniyle bir gece geç saatte yaptığımız bu söyleşi de yine yakın tarihin tartışmalı bazı konuları açısından tartışma yaratacak iddialarla doldu.
Özdağ belki de ilk kez bu kadar açıklıkla İYİ Parti’nin eski lideri Meral Akşener’in en başından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ittifak içinde olduğunu anlattı. Hatta bunu anlatırken Akşener’in bir siyasi danışmanına söylediklerine doğrudan referans verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e iade- i ziyareti öncesi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin paylaştığı fotoğrafa ilişkin iddiası ise yeni tartışmalara neden olacak türden. Özdağ kendisine gelen bilgiye göre Bahçeli’nin o fotoğrafta elinin altında tuttuğu dosyayı ona takdim edenin eski bir AKP’li bakan olduğunu söyledi ve ekledi “O, AKP’nin bütün karanlık diye nitelendirilen ilişkileriyle ilgili bir dosya.”
Bu arada kendisine ‘etki ajanı’ diyenlere meydan okudu okumasına da Türkiye’ye kendisinin getirdiğini söylediği modern düşünce kuruluşlarının işinin stratejik istihbarat yapmak olduğunu da kayda geçirdi. Geçmişte öğrencisi olan vatansever bürokratlardan kendisine bilgi aktığını da doğruladı. Bir manşet attık ama siz diğer manşetlerin boynunu bükük bırakmadan okuyunuz.“
"AKP 22 senedir iktidarda istihbarat dosyaların hepsine hâkimler, ellerinde varsa benimle ilgili belge açıklasınlar”
- Kayseri Melikgazi’deki olayların ardından iktidar cenahı sizi sıkça hedefe koymaya başladı. Sizi provokasyon yapmakla suçluyorlar. Hatta geçen gün Yeni Şafak sizi ‘etki ajanı’ ilan eden bir manşetle çıktı. Bugüne kadar milliyetçi camia içinden de benzer laflar söyleyenleri gördük. Siz de bu son manşet üzerine sosyal medyada yaptığınız paylaşımda “İngiliz Muhipler Derneği'nin gazetesi Yeni Şafak” ifadesini kullandınız. Sanki karşılıklı imalar var. Türkiye'de muhalefeti sert yapan biri olduğunda bu kişinin ‘etki ajanı’ ilan edilmesi ya da dışarıdan fonlandığının söylenmesi size özgü bir şey de değil. Türk siyaseti neden daha yaratıcı olamıyor?
Bu açıklamayı yapan Yeni Şafak yarı resmi Al Ahram, yani AKP iktidarının yarı resmî gazetesi. 22 seneden beri AKP iktidarda. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başında da yıllardan beri AKP'nin atadığı kişiler var. Devletin diğer güvenlik ve istihbarat birimlerinin başında da AKP’nin atadığı bürokratlar var. Bu tür bir gerçeklik olsa, yarı resmi Al Ahram’a bir şey yazdırmaya, çamur attırmaya gerek yok. Elinizde bir bilgi varsa koyarsınız ortaya. Bu iftiralar üzerinden akbilcilere cevap bile vermem. Akbilciler deyince akbil dosyasının ne olduğunu, Yeni Şafak’ın sahiplerinin akbil üzerinden neler yaptığını bütün kamuoyu biliyor.
"Bana ‘MOSSAD’da eğitim aldı’ dedi diye Davutoğlu’na dava açtım, avukatı mahkemeye gelip ‘Ümit Özdağ’ı kastetmedi’ dedi.
- Size başka türlü de size eleştiri getirebilirler. Neden ajanlık suçlaması?
Bu saldırıların amacı Zafer Partisi’nin yükselişini engellemek. Zafer Partisi ve Ümit Özdağ’dan bahseden cami cemaatini Zafer Partisi’nden iftiralar ile uzak tutmak. Yoksa başka ne kazanacaklar? Bakın en son Ahmet Davutoğlu işte “MOSSAD'dan eğitim alan” falan diyerek benden bahsetmişti. Ben o güne kadar diğer iftiraları dikkate almadım ama Ahmet Davutoğlu bunu söyleyince “Sen bu ülkede başbakanlık yaptın, Dışişleri Bakanlığı yaptın.
Devletin bütün bilgilerine, evrağına erişimin oldu. O zaman benimle ilgili dosyayı da görmüş olmalısın” diyerek mahkemeye verdim kendisini. Avukatım bütün devlet kurumlarından benim herhangi bir ülkenin istihbarat servisi ile ilişkimin olup olmadığına dair devlet kurumlarından bilgi istenmesini talep etti. Mahkemede Davutoğlu’nun avukatı geldi, dedi ki; “Davutoğlu Ümit Özdağ’ı kastetmedi.”
“Türkiye’ye modern düşünce kuruluşunu getiren benim, evet modern düşünce kuruluşları stratejik istihbarat yapar”
- Kimi kastetmiş?
Onu söylemediler ve böylece dava düştü. Dava kabul edilmedi ama bir de Ahmet Davutoğlu'nun avukatına 22 bin lira ödemek zorunda kaldım. Şaka gibi değil mi? Neresinden bakarsanız bakın bu saldırıların bir nesnel temeli yok. Evet, ben yıllarca istihbarat konusunda, güvenlik konusunda akademik olarak çalıştım. Türkiye'ye modern düşünce kuruluşunu getiren insanım. Modern düşünce kuruluşlarının stratejik istihbarat yaptığı gerçeği ortadadır. Ben de Türkiye'de stratejik istihbaratın sivil anlamda, akademik anlamda nasıl yapılabileceğini bütün Türkiye'ye gösterdim. Benim ASAM’ı kurmamdan sonra diğer düşünce kuruluşları kuruldu ve ASAM’ı örnek olarak aldılar model olarak.
2006 kongresinde MHP genel başkanlığına aday olunca tabii buradan hareketlen bu iftiraları gündeme getirdiler. “Ümit Özdağ CIA ajanı, MİT ajanı, MOSSAD ajanı” gibi yalanları yıllarca söylediler. Sonra ne oldu? Sonra Ümit Özdağ Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili oldu. Sonra Ümit Özdağ Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı oldu. Yani şimdi sormak lazım; MHP Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekili olmak için önce CIA, MIT ve MOSSAD'da çalışmak şart mıdır?
Şimdi ise MHP'nin söylediklerini akbilciler tekrarlıyorlar. Ben de meydan okuyorum. Devletin elinde bütün belgeler, bilgiler var. Öyle lafı kıvırmayın. Söyleyecek bir şeyiniz yok. Ümit Özdağ'ın bir vatansever olduğunu, Ümit Özdağ'ın bir Türk milliyetçisi olduğunu, Ümit Özdağ'ın Türkiye'nin menfaatlerini savunduğunu kendileri de biliyorlar. Hatta bugün iktidarın değişik nedenlerle yapma noktasına geldiği şeyi ben yıllardır söylüyorum.
2015’ten beri Suriyelilerin vatanlarına dönüşünü sağlamaya çalışmak için Esad ile görüşülmesi gerektiğini söyleyen benim. Ve dediğim gibi cami cemaati bir süredir Ümit Özdağ’ı konuşuyor, Zafer Partisi’ni konuşuyor. Bundan çok rahatsızlar. Zafer Partisi’nin sürekli yükselmesinden çok rahatsızlar. Şimdi Yeni Şafak ve arkasındakiler Erdoğan’ın görüntüde dahi olsa Özdağ’ın çizgisine geldiğinin görülmesi istemiyorlar. Yeni Şafak, “Ümit Özdağ Suriye ile görüşmeleri sabote etmek istiyor” diye iftira atıyor. Oysa Zafer Partisi başından beri Türkiye- Suriye görüşmelerini savunuyor.
“Allah’tan Kayseri’de dış servis müdahalesi yoktu”
- Son aylarda sırasıyla önce CHP’nin sonra da Erdoğan iktidarının gündemine aldığı Esad ile görüşme fikrinin arkasındaki temel motivasyon Türkiye’de sığınmacı statüsündeki milyonlarca Suriyeli. Siz yıllardır onların zorla geri gönderilmesi için çeşitli önerilerde bulundunuz. Neden hep en sert tedbirleri savundunuz, yok mu bunun daha makul bir yolu?
Türkiye’nin stratejik göç mühendisliği ile bir iç savaş sosyolojisine bilinçli olarak sürüklendiğini söylüyoruz. Ben Kayseri'deki olayı öngördüm. Kayseri'deki türde bir olaya karşı ben bütün Türkiye’yi bir çok kez uyardım. Bu toplumsal psikolojiyi iyi bilmekle mümkün. Ben siyasetçi olmadan önce iyi bir siyaset bilimciyim, iyi bir sosyoloğum. Toplumların nasıl refleksler verdiğini bilirim. Yıllarca üniversitede yüksek lisans ve doktora öğrencilerime destabilizasyon dersleri verdim. “Bulgaristan'ı nasıl destabilize edersin?” gibi örnekler üzerinden anlattım. Anlattığım şey destabilize etmenin doğru olup olmaması değil.
Bir ülkeyi destabilize etmek için onun tarihini, sosyolojisini, dinini, etnik grupları, anayasal yapısını bilmen lazım. Bu sürecin nasıl işlediğini bildiğim için 2011 sonrasında bu tür bir destabilizasyonun Türkiye'ye yapıldığını biliyorum. Yıllardan beri de uyarıyorum. Allah'tan Kayseri'de bir dış servis müdahalesi yoktu. Doğal bir öfke patlaması oldu. Ama yarın olabilecekleri, yabancı servisler tarafından istismar edilebilecek sosyal zemini gösterdi.
- Hiç unutmadığım bir şey var. Devlet birimleri İstiklal Caddesi'ndeki 2022’deki terör saldırısında bombayı olay yerine bıraktığı belirlenen Suriye uyruklu Ahlam Albashır'ın talimatı YPG’den aldığını söylüyordu. Siz ise saldırıda İran parmağını işaret etmiştiniz.
İran'ı işaret etmiştim çünkü bana da devletten bilgi geldi.
“Doğrudur, şu an devletin içinden bana bilgi akıyor”
- Biraz önce kendinizle ilgili tarif ettiğiniz akademik backgroundunuza bir de ben kendi gözlemim olarak şuna ekleyeyim, bu gözlem yanlışsa düzeltin. Geçmişte öğrenciniz olan insanların bir kısmı şu anda poliste, askerde, istihbarat teşkilatında orta ve üst düzeyde görev yapan insanlar, yani devletin içindeler.
Doğru.
- Ve benim hissiyatım o ki siz bu kadar spesifik bilgiyle bazı konularda konuşabiliyorsanız devletin içindeki bu insanlar politik risk de alarak size birtakım bilgiler aktarıyor.
Doğru düşünüyorsunuz.
“Devletin içindekiler bana Türkiye’deki yabancı sayısı için 18 milyon diyor ama kanıt getiremiyorlar, çünkü bilgisayarlara giriş çıkış denetleniyor”
- Türkiye'de 13 milyon yabancı var gibi çok spesifik bir rakam söyleyebilmek için de bu bilginin içerden gelmiş olması gerekiyor değil mi?
Bakın 13 milyon değil onların bana verdikleri rakam. Onların verdiği rakam 18 milyon. Ben 13 milyon diyorum çünkü bana kanıtını getiremiyorlar. 13 milyon bizim Zafer Partii olarak kanıtladığımız rakam. Hatta 13 milyonu aştı şu anda. Her gün ülkemize 1000- 1250 kişi giriyor kaçak olarak. Ben de bana “18 milyon oldu” diyen bürokratlara “kanıt getirin bunun için” diyorum. Ama kanıt getiremiyorlar.
- Madem sizinle paylaşıyorlar kanıtı neden sunmuyorlar?
Çünkü kimin bilgisayara girip çıkabileceği artık çok sıkı denetleniyor. Çok daraltılmış bir alandaki yetkililer görebiliyor. Bir de kaçaklar ile ilgili rakamların bir bölümü devlette bile yok. Amerikalıların, çalışılmış tahmin diye bir kavramı vardır. Bazı rakamları biz de devlet kuruluşları da ancak çalışılmış tahmin ile tespit edebiliyoruz. Gaziantep'e bakıyorsunuz, oradaki kaçak nüfusu görüyorsunuz. Adana'dakini görüyorsunuz. Bunları topladığınız zaman sayı daha artıyor. Ve bir toplam sayıya ulaşıyorsunuz. Türkiye'de bizim çalışılmış tahminimize göre 2 milyona yakın Suriyeli kaçak var, 5 milyon da sığınmacı Suriyeli.
İki sene önce tesadüfen, İstanbul Zeytinburnu'nda bir Afganın dükkanına girdim. O Afgan, Türkiye'ye gelen Afganların listesini tutan adamdı. Dedim ki, Allah'ım sen ne büyüksün! Adamın listesinde 1 milyon 750 bin Afganistan’dan Türkiye’ye girmiş kişinin ismi vardı. Ve O rakam Afgan ordusu Türkiye’ye gelmeden önce aldığım rakamdı. Onun üzerine bu ülkede 2 milyon Afrikalı var. Anadolu Ajansı 2016’da İngilizce yayınında Türkiye'deki Afrika sayısını 1 milyon 450 bin olarak vermiş. Nijeryalılar kendileri burada 650 bin olduklarını söylüyorlar. Özetle bunları birleştiriyorsunuz ve ortaya böyle bir rakam çıkıyor. Mesela bana vatandaşlık verilenlerin rakamları da geldi Temmuz 2022 itibariyle. Önce yayınlamadım.
- Neden?
Paylaşmadım. Çünkü test etmem lazımdı. Doğruluğundan emin olmam lazımdı. Sonra Süleyman Soylu bana rakamlar geldikten bir ay sonra vatandaşlık verilen Afganların sayısını açıkladı. Kaç Afgan’a vatandaşlık verilmiş? Bana gelen rakamın 3000 üstündeydi veya 4000 üstündeydi. Doğruymuş. O zaman anladım ki bana içerden verilen diğer rakamlar da doğruydu.
“Göç İdaresi’ne seçimde sandık konulsa yüzde 98 Zafer Partisi çıkar, vatansever memurlar vatandaşlık satılarak Türkiye’ye nasıl ihanet edildiğini görüyor”
- Peki şu anda var mı elinizde 2024 itibarıyla vatandaşlık verilen tüm yabancıların sayısı?
2022 Temmuz'undan sonra bir daha vatandaşlık rakamı gelmedi. Çünkü dediğim gibi çok az bir grup artık görebiliyor rakamları. Görebilenler de iktidara çok yakın olan kişiler. Ama şunu size söyleyebilirim; Göç İdaresi'nde sandık konulsa Zafer Partisi yüzde 98 ile birinci çıkar o sandıktan
- Vatandaşlık satışının nasıl yapıldığını görüyorlar çünkü, öyle mi?
Tabii biliyorlar. Göç İdaresi'ndeki vatansever memurlar burada Türkiye'ye nasıl ihanet edildiğini görüyorlar. Vize çeteleri oluşmuş durumda. Büyükelçiliklerde Afrika'dan nasıl vize verildiğini...
- Hatta geçmişte bakan yapmış çeşitli insanların da vize işinde olduğu söyleniyor.
Buralardan şirketler kurulduğunu, bakan yardımcılığı da yapmış kişilerin nasıl vatandaşlık sattığını... Hepsini en içerden biliyor, görüyor Göç İdaresi’ndekiler işte.
“Devlet içinde birileri bunların kaydını tutuyor, zamanı geldiğinde hesaplaşması yapılır”
- İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bunlarla ilgili tedbir almaya çalışıyor mu sizce?
Bilmiyorum. Bilsem söylerim ama bilmiyorum. Bu işleri yapanların şunu bilmeleri lazım; devlet büyük bir organizma ve devlet bu organizma içinde birileri bunun kaydını tutuyor. Bu suçlar kayıtsız geçmiyor. Hepsinin kaydını tutan var. Ben biliyor muyum, tanımıyor muyum kayıt tutanları? Hayır, tanımıyorum. Ama devleti biliyorum ve devletin nasıl kayıt tuttuğunu, nasıl bir köşeye koyduğunu biliyorum. Ve devletin zamanı geldiğinde bunun hesaplaşmasını yapacağını düşünüyorum.
“Özgür Özel Cumhurbaşkanına ‘Sizi yargılatmayacağız’ diye söz veremez, verse de tutamaz”
- Şimdi bu söylediğiniz şey, yani devletin her şeyin kaydını tutma özelliği, şu açıdan önemli. Malum 31 Mart’tan sonra üç ay Özgür Özel’in ‘normalleşme’ dediği süreci konuştu Türkiye. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iki kez görüştüler. Başta CHP seçmeni olmak üzere muhalif seçmende “Galiba Erdoğan ile anlaşacak ve ileride yargının konusu olması gereken konulara girmeme konusunda el sıkışacaklar” gibi bir kaygı oluştu. Sizce böyle bir kaygı gereksiz mi? Hani diyorsunuz ya “Bu devlette hiçbir şey kaybolmuyor, kaydı tutuluyor.” Doğrudur ama bu devlet kayıt tutup genelde kendine saklıyor, öyle bir geleneği de var.
Hiç kimse ya da bugünkü iktidardan sonra gelecek hiçbir iktidar bu konuda bir söz veremez, verse de bu sözü tutamaz. Mesela Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı’na “Biz sizi yargılatmayacağız” diye bir söz veremez.
- Niye veremesin?
Bu sözü verir, verir de verdiği sözü tutamaz. Çünkü iktidar değişimi olduktan sonra kaçınılmaz olarak bir çözülme başlayacak. Hukuk devletinin refleksleri oluşacak ve hukuk devletinin refleksleri oluştuğu zaman da savcılar harekete geçecek. Bir suç varsa eğer o dönemde, olmazsa ondan sonraki iktidar döneminde gündeme gelecek. Yani hiçbir partinin genel başkanı gelecek 20 senenin sözünü veremez. Zaman aşımına uğrar o söz. Bu hayatın gerçekliğine aykırı. Verir, tutamaz. Ama ben Erdoğan- Özel görüşmelerinin yargılanmama konusu üzerinden yürüdüğünü düşünmüyorum. Ben şu anda AKP ile CHP arasında parlamenter demokrasiye dönüş konusunda bir mutabakat olduğuna inanıyorum.
“Erdoğan-Özel görüşmelerinde parlamenter sisteme dönüş için mutabakat var”
- Yani o iki görüşmenin geldiği yer burası mı ve siz nereden biliyorsunuz?
Evet, parlamenter demokrasiye dönmek. Çünkü birincisi Erdoğan biliyor ki bir daha 51 alması neredeyse mümkün değil. İkincisi, bir başkası yüzde 51 alırsa bir başkasının eline geçecek güç Erdoğan'a karşı çok ağır şekilde kullanılabilir. Bu Erdoğan için çok büyük bir risk. Partisi tamamen eriyebilir. Onun için yüzde 49,8 ile kaybetmektense yüzde 39 ile birinci parti olmayı tercih edecektir. Parlamenter demokrasi aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisi'nin AKP üzerinde oluşturduğu yükü de çok hafifletecek. Çünkü şu anda özellikle Sinan Ateş cinayetinin mahkemeye intikal etmesinden sonra Anadolu'da ve büyük şehirlerde farklı bir süreç başladı. Bu, hem MHP'ye hem AKP'ye çok zarar veriyor. Halk anne konuştuktan sonra, eş konuştuktan sonra, isimler ortaya döküldükten sonra, “Ya olmaz böyle şey” diye çok yüksek sesle söylenmeye başladı.
- Bir parantez açmak istiyorum. Siz iki üç senedir hep diyorsunuz ki “AKP iktidarının din diyanet adı altında yaptıkları halkı dinden soğutuyor.” Bu söylediğiniz üzerinden gidersek Sinan Ateş cinayetiyle ortaya saçılanlar ve MHP’nin yaptıkları halkı ülkücülükten soğutur mu?
Bu ilişkileri iktidara yani AKP'ye zarar veriyor.
“MHP’nin AKP üzerinde ciddi bir vesayeti var, Bahçeli elinde dosyayla Erdoğan’ı tehdit etti”
- MHP'ye de zarar veriyor mu?
MHP'ye de zarar veriyor, AKP'ye de zarar veriyor. Onun için AKP bundan kurtulmak isteyecek.
- Bir vesayete mi dönüşüyor aslında AKP üzerinde?
MHP’nin şu anda AKP üzerinde ciddi bir vesayeti var.
- Gülen teşkilatının bir dönem AKP üzerinde kurmuş olduğu “Şunu yapmazsan bunu yaparız” şeklindeki tehdit mekanizmasının bir benzerinin bugün de MHP tarafından AKP'ye dayatıldığı gibi bir hissiyata kapılmamak mümkün değil son dönemde.
Bu hissiyat değil, somut gerçek. Bahçeli Erdoğan'ı tehdit etti, bir dosyayı elinde tutarak.
“O fotoğrafta Bahçeli’nin elinin altında duran dosyayı kendisine eski bir AKP’li bakan takdim etmiş; dosyanın içeriği AKP’nin bütün karanlık ilişkileri”
- 17- 25 Aralık dosyası mıydı sizce o fotoğraftaki?
Benim bildiğim, eski bir AKP'li bakan AKP’nin bütün karanlık diye nitelendirilen ilişkileriyle ilgili bir dosyayı Sayın Bahçeli'ye takdim etmiş.
- İçeriden birisi yani… öyle mi?
Evet o fotoğraf o dosyayla çekilmiş. Ya da sembolik olarak o ima edilerek çekilmiş. Ama bu çok açık bir mesajdı AKP'ye. Şimdi parlamenter demokrasiye dönünce bu ilişkiden de kurtulacak AKP. Peki, kendinizi Özgür Özel’in yerine koyun. Partinin genel başkanısınız ama değilsiniz.
Cansu Çamlıbel T24