İşte Cumhuriyet'teki o röportaj:
Bir kuğu gibi parmak ucunda dans etmek, kim istemez... O güzel kostümlerle, kollar havada uçar gibi dans etmeği herkes ister. Bu iş bu kadar kolay olsaydı herkes balerin, balet olurdu.
Günlerdir tartışılıyor: Bale spormuş ve Türkiye Dans Sporları Federasyonu 56 saatlik bir “bale antrenörlüğü” programı açmış. Akıl tutulması yaşıyoruz. Bu ülkede sanat ile ilgili yasaklar, sansürler dışında yaşamadığımız bir bu kalmıştı.
Yani birisi 56 saatte bale öğrenecek ve sonra öğretecek, buna kargalar bile gülmez. Yıllarını bu sanata vermiş, hâlâ onlarca balerin yetiştiren ve günde sekiz saat ders veren Hülya Aksular’ın görüşüne başvurduk:
Aksular, Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nden sınıf atlayarak mezun oldu. 1983 yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne tayininin ardından 18 yaşında oynadığı Kuğu Gölü Balesi ile bu rolü oynayan en genç başbalerin unvanına sahip oldu. Yurtiçi ve yurtdışında altmışın üzerinde karakter yorumladı.
1986’dan bugüne Almanya’nın birçok şehrinde, İsviçre, İtalya, İspanya, Kanarya Adaları, Japonya, Rusya, İsveç, Norveç, Danimarka, Bulgaristan, Makedonya’da dans eden Aksular, dünyaca ünlü Nureyev ile Uyuyan Güzel Balesi’nde aynı sahneyi paylaştı. Aksular 1993-1996 yıllarında en iyi balerin seçildi.
Bu özgeçmiş böyle uzayıp gidiyor. Tüm başarıların arkasında uzun bir hayat var. Bu sanata adanmış kocaman bir yürek var. Öyle kolay değil yani.
- “Bale spor mu, sanat mı?” diye bir tartışma var. Siz ne söyleyeceksiniz?
Aklıselim bir şekilde çözüleceğini umduğum için bu durumu ülkemizin bir sıkıntısı olarak görmek istemiyorum. Cumhuriyetin kurduğu Türk balesini, devlet konservatuvarlarının bale ve modern dans akademik çalışmalarının tamamını, senesi sınırlanamaz eğitimle oluşan pratikleri ve araştırmalarıyla ömürlerini veren öğretmenlerimizi, sanat kurslarının bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanlığı’nı, bu kurs kapsamında verilen eğitimin sonunda ancak başarılı olabilenlerin aldığı belge için çabalayan onca çocuğu ve emeği hiçe sayan bu hareketi de görmezden gelemeyiz.
- Türkiye Dans Sporları Federasyonu sizce neden böyle bir şey yaptı?
2001 yılında Türkiye Jimnastik Federasyonu bünyesinde branş olarak kurulan, sonrasında genel kurul kararıyla toplum danslarını içine katarak bağımsız bir şekilde varlığını sürdürmeye başlayan federasyon yaptı demek yanlış olur. Bağımsızlığını ilan ettiğinden bu yana federasyon ve yönetim kurulu başkanı olan Tolga Han neden yaptı, sorusuna odaklanırsak bir sonuca varabiliriz sanki. Dansçılık dönemini, branşının eğitmeni olduğunu biliyorum. Ama bale sanatını, çocuk ve gençlerin eğitimlerini, evlatlarının geleceği için didinen anne ve babaların umutlarını, emeklerini kişisel rant için kullanmaya yeltenenlere de şaşkınlıkla karışık öfkem büyük oluyor.
- 56 saatlik “bale antrenörlüğü” programına ne diyorsunuz?
Açıklamalarından dinledim: Federasyonun 2007 tarihinde toplanan genel kurulu baleyi trajikomik bir şekilde spor dalı branşları içerisine katma kararı veriyor. İki ay sonra Resmi Gazete’de ana statüsü spor dalı olarak tanımlanıyor. 2020 Eylül ayında ise 56 saatlik “Sportif Bale..ne demekse? Bale ve Modern Dans Antrenörlüğü, Bale Hekimliği, Bale ve Modern Dans” branş kurslarının onayını ve bale yarışmalarının Federasyon tarafından yapılması Gençlik ve Spor Bakanlığı’na sunuluyor, kanaatimce bakanımıza ulaşmadan onay alınıyor. Federasyonun aynı zamanda yönetim kurulu başkanı sitelerinde, hepimize yolladığı ses ve video kayıt çırpınışlarında “bu yeni değil” ibaresine değiniyor zaten. İnanamayacaksınız ama bilirkişi olarak bakanlık onayına istinaden “bale spordur!” bile diyor ısrarla. Peki, yaptıkları bu listelenen uydurulmuş başlıkların tarih boyunca dünyada geçerliliği var mı, diye bakmadan birkaç kişi tarafından sessizce yapılan hadsiz adım neden şimdi hayata geçirildi?
- Tamamen çıkar üzerine mi kurulu?
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İDOB sanatçılarının, erdemiyle hayatta kalmaya çalışan kursların, uzun yıllar eğitim alan bale öğrencilerinin, bale eğitmenlerinin, sanatçı çalıştırıcılarının çabalarını ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı hiçe sayarak bilinçsizce atılan bu adımın çıkarcılıktan uzak iyi niyet olduğunu düşünmek zor gerçekten. Tolga Han, yarışması yapılan her şey spordur diyor. Bale yarışmaları TDSF tarafından yapılabilsin diye herhalde. Dünyada, Türkiye’de yapılan yarışmalardan, kazanılan başarılardan habersiz sanki. Bale yarışmasına katılabilmek için sporcu olmaya gerek yok, balerin olmak, başarılı olmak yeterli zaten. Kurulan sistem işlesin diye bale spordur diyor! Ne çılgınca ne cahilce ne haince. Aslında ben bu bilmezliğin kendi kendini yok edeceğinden emin olduğumdan sessizce izliyordum. Mümkün mü böyle bir sistemin işleyebilmesi? Ama içimin susmadığı anlarda oldu tabii... Sosyal medya paylaşımları arasında bale sanatının düşürüldüğü durumun altını çizmek için bale sanatı gibi çok zor olduğunu bildiğimiz spor dallarının hırpalandığını da görüyorum ve hakikaten çok üzülüyorum. Sporun her dalı önünde saygıyla eğildiğimi söylemek isterim. Bale spor değildir, sanattır elbette ama sporu ışığıyla sanata dönüştüren büyük isimler olduğunu da unutmamak gerekir.
- Bale eğitimi ne kadar sürer?
Bale kursu öğrencileri dört yaşından itibaren 14 yıllık bir süreci tamamlamak için eğitim alıyorlar. Konservatuvarlarda 10 yaş itibarıyla eğitimleri başlıyor; sanatçı da olsalar, eğitmen de. Öğrenim süreci bitmiyor. Benim hâlâ sürdüğü gibi.
- Bale eğitimini bu işi bilmeyen kişiler nasıl verebilir bilmiyorum ama, sonuçları çocuklar için ciddi sorunlar açar?
Veremezler!
Öznur Oğraş Çolak / Cumhuriyet