Abone Ol

Barış Arduç ve Burcu Biricik: Birbirimizin halinden iyi anlıyoruz

Onlar ekranın en dikkat çeken ikililerinden. Kamera önünde olduğu kadar arkasında da enerjileri tutuyor. “Halden anlamak güzel bir şey, biz birbirimizin halinden çok iyi anlıyoruz” diyorlar. Ülke ve dünya gündemine kafa yoruyor, oyunculukla ilgili ciddi planlar yapıyorlar.

Barış Arduç ve Burcu Biricik: Birbirimizin halinden iyi anlıyoruz

Kuzgun dizisinin başrolleri Burcu Biricik ve Barış Arduç hakkında merak edilenleri Hürriyet'ten Hakan Gence'ye anlattı.

Barış Arduç: Yakışıklılığa takılıp kalmak bana doğru gelmiyor
Uzun süredir gazete röportajı vermiyorsunuz. Herkes işlerinizi konuşurken siz neden susuyorsunuz?
- Sessiz olmak gibi özel bir çabam yok. Sakin yaşadığım, ortalıkta görünmediğim zamanlar daha mutlu oluyorum.

32 yaşındasınız. 30’lu yaşlarla birlikte bazı şeylerin değiştiği söylenir. Sizde neler değişti?
- Kendimi bildim bileli sakindim ama fevrilik yapıp kolay parlayabiliyordum. 30’dan sonra metanet geldi.

Sizi ne kızdırır?
- Zekâya yapılan hakaret ve aptal yerine konulmak. Yalan bile söylüyorsan, bunu üslubunca yap. Anlayacağım dilden yalan söyleyip bunu anlamayacağımı zannetmek bile zekâya hakaret gibi geliyor.

Hiç yoksunuz magazin sayfalarında. Bu sakin hayat gerçek mi?
- Huzurlu bir hayat benim için daha cazip. Birkaç senedir neredeyse evimden çıkmıyorum. İki köpeğimiz var, onlarla vakit geçirip spor yapıyorum.

Şöhretin tadını çıkarmak varken vaktinizi köpeklerinizle mi geçiriyorsunuz?
- Onların da bana ihtiyacı var. İşimizin temposu belli; birtakım değerleri, ailemizi ihmal edebiliyoruz. Onlarla olmak beni mutlu ediyor. Arkadaşlarımız geliyor, yemek yapıyoruz, film izliyoruz. Geçenlerde krem brüle yaptım, acayip oldu. Bir gün sana da yaparım, beraber yeriz.

Sakinlikten yanayım diyorsunuz ama Müştemilat adlı bir mekân açtınız...
- Birbirini anlayan dört arkadaş, “Hadi bizim de hep beraber bir yerimiz olsun” diyerek mekân açtık. Emin ol, iş yoğunluğundan çok sık gidemiyorum.

Son dört yılda adınızı devler ligine yazdırdınız. Bu sürede neler yaşadınız?
- İnsan denilen varlık her şeye alışıyor. Bu yüzden bir süre sonra her şey normalleşiyor. Bu da aslında avantaj çünkü hayatının değiştiği dönüm noktalarında bocalama ihtimalin çok yüksek. Hayatıma bir anda çok büyük bir hikâye girdi. Bunu sindirdikçe daha temkinli oluyor, ayağın yere basarak hareket ediyorsun.

Oyunculuk nasıl bir dünya?
- Zor ve geniş ama bu, seni diri tutuyor. Sürekli bir şeyler üretip üzerine katman gerekiyor. Sonuçta her şey değişiyor, oyunculuk da evrim geçiriyor.

Nasıl bir evrim?
- Oyunculukta doğal tavır arttı. İzleyiciye belki “Aslında bu adam ekstra bir şey yapmıyor” dedirtebilecek ölçülere geldi.

Kendimi fena bulmam ama iddialı cümlelerim de olmaz
Adınızın başına konan ‘yakışıklı’ sıfatı size ne hissettiriyor?
- Yakışıklılığa takılıp kalmak bana doğru gelmiyor. Ben kendimi mesleğimde geliştirmekle yükümlüyüm.

‘Kuzgun’daki ters köşe rolü seçmenizin sebebi bu mu?
- Evet, hatta daha ters köşe işler istiyorum. Mesela bir sinema filminde 20 kilo vermek gibi. Bir oyuncuyu, aynaya baktığında kendine yabancılaşmaktan daha çok ne heyecanlandırabilir?

Kendinizi yakışıklı buluyor musunuz?
- Fena bulmam ama öyle iddialı cümlelerim olmaz.

Spor yaparken koyduğunuz, kaslarınızın göründüğü bir fotoğraf sosyal medyada Türkiye gündemine giriyor. Bu nasıl bir ego yaratıyor?
- Yaptığın iş, oynadığın karakterle ilgili gelen bir sevgi bu. Buna çok kapılmamak gerek. Yoksa bir gün işler yolunda gitmez, o zaman üzülürsün.

Şaşırmamayı uzun
yıllar önce öğrendim
Bu dünyaya dair sizi en şaşırtan ne oldu?
- Bir gecede her şeyin değişmesi, bir yere taşınması ilginçti. Ama ben şaşırmamayı uzun yıllar önce öğrendim.

Nasıl?
- Küçüklüğümden beri çok fazla şehir değiştirip çok fazla insan tanıdım. Bu da insanın olduğu yerde, iyisiyle kötüsüyle her şeyin olabileceğini, bir şeye şaşırmamam gerektiğini öğretti.

Nerelerde yaşadınız?
- Ailem çalışmak için İsviçre’ye gitmiş, ben orada doğdum. İlkokulda Sakarya’ya, halamların yanına geldim. İki yıl ailemin işlerini toparlayıp yanımıza gelmelerini bekledim. O dönem ülke değişimine de adapte oldum. İlkokul üçüncü sınıfta Gölcük’e taşındık. 99 depremi sonrası Bolu’ya yerleştik. Lise 2’de nihayet İstanbul’a geldim. Hep bir yere
adapte olma telaşım vardı.

Gupse’yle yılları devire devire gidiyoruz
Bir kadında ne ararsınız?
- Güzellik önemli ama hiçbir zaman önceliğim olmadı. Mesele geleceği düşleyebilmek, çocuk sahibi olabilir miyim diyebilmek, beraber yaşlanmayı hayal edebilmek... Bunları görmeden âşık olmam mümkün değil.

Uzun zamandır Gupse Özay’la birliktesiniz. ‘Aşkın ömrü üç yıldır’ klişesi yalan mıymış?
- Ortaya aşkla ilgili genel bir kanı koyamam, bu kişisel bir şey. Öyle bir sınır varsa bile çok şükür biz geçmişiz ve aşkımız devam ediyor.

Yakışıklısınız, ünlüsünüz. Ama sizi tanıdığımızdan beri tekeşlisiniz. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
- Kimse bunu zorla yaptıramaz, kişinin kendi karakteriyle ilgili bu. Huzuru seviyorum ve huzurumuz yerinde olduğu için de yılları devire devire gidiyoruz.

İnsanın aklı hiç başkalarına kaymaz mı?
- Çok şükür öyle bir durumum yok. ‘Tüh be’ dediğim tek bir an bile yok. Aslında bu belki de benim şansım. Hayatımda birinin olması beni dengeliyor.

Adaletsizlik ve
haksızlıkla ilgili derdim var
 Apolitik misiniz?
- Oy kullanıyorum ama politikayla ilgili konuşmayı sevmiyorum.
 

Nelerle derdiniz var?
- Adaletsizlik ve haksızlıkla ilgili
derdim var.
 

Sizce ne kadar adiliz?
- Herkes olabildiğince adil olmaya çalışıyor olabilir ama bencillik son yıllarda herkese çok sirayet etti. Sadece bir telefonla yaşamak, ona bağımlı kalmak, sosyalleşememek bizi çok fazla içe döndürdü ve herkes kendiyle uğraşır oldu.

Burcu Biricik: Depresyondan
bile sıkılırım

Sürekli pozitifsiniz, etrafınıza neşe saçıyorsunuz. Bu ne kadar gerçek?
- Yaşla mı ilgili bilmiyorum ama bazen bunu ben de sorguluyorum.

Yanıtı bulabildiniz mi?
- Arıyorum ama şunu biliyorum ki bu, algı yaratmak için çaba harcayarak yaptığım bir şey değil. Benim de inişlerim çıkışlarım oluyor ama çocukluğumdan beri böyleyim. Bizim ailede herkes neşeli. Bugün Elmalı’ya (Antalya’da büyüdüğü yer) gidip beni sor, yine hep enerjik olduğumu söylerler.

Bu enerji patlamasının sebebi ne?
- Enerji mevzuuna inanıyorum. Birinden aldığım negatif enerjiyle dağılabiliyor, kendimi toparlayamayabiliyorum. Sıcaklığı ve samimiyeti seviyor, bu yüzden karşımdan da onu görüyorum.

Peki bu halinizi ne bozar?
- Kötü duygularla beslenip kafamda büyütmüyorum. Ben depresyondan bile sıkılırım. Beş-altı saati öyle geçireyim, hemen birini arar, bir organizasyon yapar, silkelenirim. Etrafımda da kötü enerji saçan biri varsa yardımcı olmaya çalışırım, olmuyorsa da kaçarım.

Üç yıl içinde yıldızınız hızla parladı. Bu nasıl bir yük yarattı?
- Yük değil, sadece daha iyisini nasıl yaparım diye kafa patlatıyorum.

Arkadan hızla gelen yeni nesil oyuncular sizi korkutuyor mu?
- Bırakın arkadan gelen yeni nesli, artık dijital dünyada o kadar iyi animasyonlar izliyoruz ki duyguları onlardan alabiliyoruz. Daha çok, anlatılan hikâyeye bakıyor, ileride oyunculara bile ihtiyaç kalmayabilir diye düşünüyorum. Bu yüzden gelecekle ilgili kaygılarım değil, beklentilerim var. Her yaşta oynayabileceğin bambaşka karakterler mevcut.

Bu hızlı yükselişiniz sırasında bir şeyleri kaçırdığınızı düşündünüz mü?
- Uzun saatler çalışıyoruz. Arkadaşımın düğünü, doğum günü ya da bir buluşma fotoğrafı gördüğüm zaman ben de orada olmalıydım diye içimden geçiyor. Öyle anları kaçırıyorum diye üzülüyorum.

O, şu, bu tabu derken saatli bomba haline geliyoruz
Dijitale gelen denetim ve sansür hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bir izleyici olarak sorguluyorum: 30 yaşımdayım, ücret verip bilinçli seçtiğim bir platform varsa elimden alma lüksünü kimsede görmüyorum. Televizyon için işimizi yapıyor, sesimizi çıkarmıyoruz çünkü bununla savaşacak durumumuz yok. Ama ücretini ödediğim bir platformda, ne izlemek istediğimi kendim seçiyorum. Çocuklar için de ebeveyn kontrolleri var. Bu şekilde bize iyi bir şey yapılmıyor. Tam tersi, o da gidiyor, bu da gidiyor derken öfke birikimi doğuyor.

Peki günlerce çalıştığınız bir işte kısa bir öpüşme sahnesinin konuşulmasına ne diyorsunuz?
- Hikâye yine sansüre geliyor. Hayatı bu kadar kapalı yaşamasak, bazı şeylerin daha normal hale geldiğini görsek diğer sahnelerdeki oyunculuğumu daha çok konuşacaklar belki.

Sanat bu gibi durumlarda bir şeyleri değiştirir mi?
- Muhakkak ama bunu televizyonda yapabilir miyiz? Keşke ama bunu tiyatro, sinema ya da müzikle yapabiliriz. Mesela ‘Susamam’ şarkısı çıktı. Bunu siyasi ya da politik bir yerden söylemiyorum. Biz toplum olarak bir şey yaşıyoruz. Konu, insanların kafalarındaki algıyı, beyinlerini ve fikirlerini açmak. Biz o, şu, bu tabu derken saatli bomba haline geliyoruz. Biraz sevgi, biraz vicdan eksiğimiz var. Bu yüzden sanat hayatımızda hep olsun, yanlış gideni insanlara söylesin.

O kadar negatif enerji var ki bir
yerde infilak edecek diye korkuyorum
mDünya ve ülke sorunlarıyla ne kadar ilgilisiniz?
- Takip etmekle ‘artık yeter’ dediğim nokta arasında gidip geliyorum.

Neden böyle hissediyorsunuz?
- Twitter’ı açtığımda korkunç haberler görüyorum. Dengem altüst oluyor. Artık bu haberleri görmek, bunların yaşanmasını istemiyorum.

Nelerle derdiniz var?
- Kadın meselesi, doğa meselesi, hayvan meselesi, ekonomi... Meselelerle doluyuz. Bunu tüm dünya için söylüyorum. Enerjiye inandığımı söylemiştim ya, dünya üzerinde şu an o kadar negatif enerji var ki bir yerde infilak edecek diye korkuyorum.

Poponu kaşı,
dişine vur, saçını çek!
Evlilik nasıl gidiyor?
- Çok güzel ama nazardan korkarım!
Sen de Hakancığım poponu kaşı, dişine vur, saçını çek (Gülüyor).

Tamam, tabii yaparım. Peki kocanızın evleneceğiniz adam olduğunu nasıl anladınız?
- Sadece aşk, sevgi değil, başka şeyler de sizi beslemeli. Başta belki kafalarımız birbirine bu kadar yakın değildi. Zaman içinde sen ona, o sana evriliyorsun ve ortak noktada buluşuyorsunuz. Emre’yle (Yetkin) aynı zamanda çok eğleniyoruz.

Eşiniz aynı zamanda menajeriniz. Birlikte çalışmak zorlayıcı mı?
- Zor olacağını düşünmüştüm. Emre daha profesyoneldir, ben duygusal; “İşteki bir şeyin tribini sana atabilirim” dedim. Ama ikimiz de çok iyi idare ediyoruz.

Bende gelincik kini var
Anlattığınız hikâyede aşk ön planda. Siz aşkı nasıl anlatırsınız?
Barış Arduç: Tarifi olmayan ruhani bir şey. O kişiyle yan yana geldiğinde kimyan, ruhun, her şeyin değişir. Kendini değil, onu düşünürsün.

Dizide aşkınızın önünde büyük bir gurur engeli var. Aşkta gurur olur mu?
Burcu Biricik: Bazı yerlerde ben de gururluyumdur. Ama tabii dişe dokunan bir şey olmalı. Ne için gurur yaptığıma bakarım; boş bir gurursa, elde kıymetli, değerli, yaşanması gereken bir şey varsa çok uzatmam.

İlk aşkını unutamayan bir adamın öyküsünü izliyoruz. Siz ilk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
B.A.: Çok fazla şehir gezdiğim için ben aşktan çok, o şehirlere nasıl adapte olurum diye düşünürdüm.
B.B.: Hayatıma çok insan girmediği ve uzun süreli ilişkilerim olduğu için aslında hepsini hatırlıyorum. İlk aşk, ilk hissettiğin heyecan, kalbe verdiği darbe tabii başka bir şey ama şu an yaşadığım şey üzerinden şunu söyleyebilirim: Gerçek aşk şimdi yaşadığımmış.

Taktım mı takarım

Siz de karakterleriniz gibi intikamcı mısınız?
B.A.: Bende Kuzgun’un da sahip olduğu gibi gelincik kini var (Gülüyor). Taktım mı takarım ama beni o kine sürüklemesi için acayip travmatik bir şey olması lazım. Deli gibi onunla yaşamam ama kafamın bir yerinde tutarım. Onun dışındaki şeylere sinirlenirim, geçer.

Onlar gibi çocukluk travmalarınız var mı peki?
B.B.: Hepimiz gibi benim de vardır. Mesela tanıştığım çoğu kişinin baba problemi var ya da bir şekilde görüşmüyorlar. Gittiğim bir workshop’ta travmalarımızın dört yaş itibariyle ortaya çıktığını öğrendim. Sevgi, güven, sıcak bir yuva gibi ihtiyaçlar o yaşta tamamlanması gereken şeyler. Ve gördüm ki 20 kişilik sınıfta bile hepimizin bir eksiği var. Genele yaydığımız zaman çok ciddi bir oran bu. Bir şeyleri tamamlamadan, bir yerden beslenemeden büyüyen o kadar çok insan var ki… İşte bu eksiklerin yansıması da şu an bizi biz yapan unsurlar.

Sizin eksikleriniz nelerdi?
B.B.: Sadece anne tarafıyla büyüdüm. Ama büyük bir sevgi ve özgüven veren, sıcak bir yuvaydı.
Sevgi neydi? Sevgi emekti!

Birbirinizi nasıl anlatırsınız?
B.A.: Anlaşabilmek, yalansız, dürüst olmak çok önemli. Rol arkadaşınla olduğunuz gibi masaya oturup içinden geleni söylemen lazım. Burcu’yla ilişkimiz böyle. Çok iyi anlaşıyoruz, enerjisine bayılıyorum.
B.B.: Barış benim canım. Halden anlamak güzel bir şey, biz birbirimizin halinden çok iyi anlıyoruz. Hayatımızı, varsa sorunlarımızı, işimizi birbirimizle rahatça konuşuyoruz. Şimdi aramıza Onur da (Saylak) katıldı. Onunla çalışmak da büyük keyif ve şans.

Birinci sezonu hiç izlemeyen biri ikinci sezondan başlarsa konuyu anlayabilecek mi?
B.A.: Kesinlikle. Geçen sezon bir hikâyemiz vardı; bu sezon hayatımıza yeni karakterlerle birlikte yeni çatışmalar giriyor. Yeni oyuncular ve yeni hikâyelerle, altmetni olan, yeni bir dizi başlıyor gibi.

Neler olacak peki?
B.B.: Bu sezon Dila, sakin bir hayat sürmek istiyor. Ferman (Onur Saylak) buna çok güzel bir kapı açıyor. Ama Dila, Ferman ve Kuzgun arasında çıkmazda kalıyor. Sevgi neydi? Sevgi emekti! Bunu anlatıyor ve ben de bu gelgiti oynarken bile çok yaşıyorum.