Abone Ol

Başörtüsünü Çıkaran Kadınlar Anlattı

Medyascope’tan Sema Kızılarslan başörtüsünü çıkaran kadınlarla konuştu.

Başörtüsünü Çıkaran Kadınlar Anlattı

Şeyma (18), Ankara’da yaşayan genç bir kadın. Kendisi ile başörtüsünü çıkarmak isteyen başka kadınlar aracılığıyla tanıştık. Şeyma başörtüsü takmak istemediği için ailesi tarafından defalarca okul hayatını sonlandırmakla tehdit edilmiş. Şimdi tek hedefi üniversite için başka bir şehre giderek orada istediği hayatı yaşamak. Ailesi engel olmak istese de genç kadın, eğitimi konusunda hiç taviz vermediğini söyledi.

Kendime, ‘Benden nasıl olmamı istiyorlar’ yerine ‘Ben ne istiyorum’ sorusunu sordum“

Şeyma’nın başörtüsünü çıkarma fikri geçtiğimiz karantina döneminde başlıyor. İki erkek kardeşi olan genç kadının annesi, babasına göre daha muhafazakâr:

Açılma düşünceleri karantinayla birlikte başladı diyebilirim. Evde kaldığım süreçte biraz daha iç dünyama yöneldim ve ‘Benden nasıl olmamı istiyorlar’ yerine ‘Ben ne istiyorum’ sorusunu sordum kendime. Babamdan ziyade annem çok daha dinine bağlı biridir. Sürekli sohbet dinler, elinden geldiğince ibadetlerini yerine getirmeye çalışır. İki erkek kardeşim var, onlara da sürekli dini şeyler anlatır.”

Saçlarımı açmak istedim diye duymadığım hakaret ve aşağılama kalmadı

Şeyma başörtüsünü çıkarmak istediğini ailesine açıkladığında okuldan alınmakla tehdit ediliyor. Birçok hakarete maruz kalan genç kadın, annesinin babasını ikna etmesiyle ilk defa başını açıyor. O an yaşadığı duyguyu ise şöyle anlatıyor:

“Açılmaya karar verme sürecim üç-dört ay sürdü ve Kasım 2019’da annemle konuşmaya karar verdim. Yanına gidip ‘Anne sana bir şey söylemem gerekiyor’ dedim ve lafı hiç uzatmadan, ‘Ben açılmak istiyorum’ dedim. İlk başta çok şaşırdı. Birden bağırmaya, ağlamaya başladı. Zaten beklediğim bir tepkiydi o yüzden kendimi buna hazırlamıştım. Babam ise ‘Benim kızım yapmaz öyle şey’ dedi sadece ve o gün konu orada kapandı. Neredeyse bir yıl boyunca her gün bunu tartıştık. ‘Açılırsan seni okuldan alırız, dershaneye göndermeyiz’ gibi tehditler savuruyorlardı ama ben yapamayacaklarının farkındaydım, o yüzden hiç pes etmedim. Sadece saçlarımı açmak istedim diye duymadığım hakaret ve aşağılama kalmadı. Böylece bir yıl geçti. Temmuz sıcağında her yerimi kapatıp uzun şeyler giymekten bunalmıştım. Dışarı çıkmak için hazırlanırken ailemle yine bu konu üzerinde büyük bir tartışma yaşadık. Annem en sonunda babama ‘Bu böyle olmayacak, yanımızdan gittiğinde açmasını istemiyorsan izin ver’ gibi şeyler söyledi. İşte o gün ilk kez saçlarım rüzgarla buluştu. Sonrasında ise kimsenin bana bu konuda laf söylemesine izin vermediler. Şu an çok mutluyum, aynaya baktığımda kendimle gurur duyuyorum.”

Ailesinin “Biz senin iyiliğini istiyoruz” dediğini söyleyen Şeyma, “Biliyorum bu satırları hiçbir zaman okumayacaksınız” diyerek hislerini şöyle anlatıyor:

“Senin, sürekli övdüğün dininden nefret ediyorum”

Yüzüme bakarken gülseniz de o çatık kaşlar orada, biliyor musunuz? Ben hep görüyorum onları. ‘Biz senin iyiliğini istiyoruz’ derken aslında ne kadar yalancı olduğunuzun da farkındayım. Siz, benim iyiliğimi istiyor olsaydınız ben gecenin 5’inde ağlayarak bunları yazıyor olmazdım. Sen, anne çok iyi bir Müslümansın değil mi? Senin o sürekli övdüğün dininden nefret ediyorum. Saçlarım hakkında bana söz hakkı verilmeyen, dışarı çıkmama bile doğru dürüst izin verilmeyen bu evden de nefret ediyorum. Bunlara sebep olan herkesten, her şeyden nefret ediyorum. 

Siz, koruma adı altında yaptıklarınızla beni değil, koca bir nefret duygusunu yetiştirdiniz. Soruyorum size, inanmadığın bir dinin temsili olmak kulağa mantıklı geliyor mu?

Peki ya sen baba, hiç mi acımıyor için? Neden sen içki içerken, karını aldatırken sorun yok da ben saçlarımı açmak istediğimde bu günah oluyor? Kendinizle o kadar çelişiyorsunuz ki size sadece acıyorum.

Ben sizin yanımda olmanızı istedim. Evden uzaklaşınca değişmek istemedim ama buna sebep olan yine sizsiniz. Bu kadar zor mu gerçekten dünyaya getirdiğiniz insanın yanında durmak?

Seneye üniversiteye gideceğim. Bunu siz isteseniz de istemeseniz de yapacağım. Sizinle aynı şehirde yaşamak istemiyorum. Bu yaşlarımı sizin saçma sapan kısıtlamalarınızla, baskılarınızla geçirmeyeceğim. Bu yüzden kurtulmak için tek şansım okul. Bunu da elimden alamayacaksınız.

Kendime söz veriyorum, içimdeki umutları öldürmenize izin vermeyeceğim. Siz ne yaparsanız yapın benim başım hep dik olacak. Pes etmeyeceğim. Herkese, her şeye, özellikle de size rağmen savaşacağım.

Başörtüsü takan ve örtüsünü çıkarmak istediğinde baskılarla karşılaşan pek çok kadın var. Bunlardan biri de Twitter’da Nezihe Muhiddin adıyla yazan genç bir kadın. Nezihe (28), 13 yaşındayken kendi isteğiyle kapandı. Üniversiteye başladıktan sonra inancını sorgulamaya başladı.  Nezihe, başörtüsü taktığında da başörtüsünü çıkardığında da “sıfat”lara maruz kaldı. Başörtülüyken hakkında “muhafazakâr-dindar”, başörtüsünü çıkardığında “inançsız” denildi. Nezihe, bu değişim ve kırılma sürecinde yaşadıklarını Medyascope’tan Sema Kızılarslan’a anlattı.

Nezihe, başörtüsü takmasını destekleyen kişilerin, başörtüsünü çıkarmaya karar verdiğinde aynı desteği vermediğini ve insanlara kendini kanıtlamak zorunda kaldığını anlatıyor:

Üzerinden 6-7 sene geçmiş, ara ara arkadaş ortamlarında üstünkörü anlattığım, askerlik anısı kıvamında bir his veren şey, aslında hayatımın tekrar yüzleşmem gereken büyük bir kısmıymış. Kafamda birçok şeyi çözdüğümü düşünürdüm. Tıpkı başörtüsü takmaya karar verdiğim zamanki gibi. Meğerse insanlara kendimi kanıtlamam gerekiyormuş. Nereden bilebilirdim? Öğrendiğim ve inandığım din, Allah ile benim aramdaki bir mesele, günah defteri kişisel bir şey sanıyordum. Onaylanma ihtiyacından ziyade, onaylayan bakışların ve tavırların verdiği sahte cesaret ve özgüvenle tanıştım önce.“

Aklımı kullanarak aldığım bağımsız kararı desteklemiyorlar

Nezihe 13 yaşında başörtüsü takma kararını, öbür dünyada yaşayacağı “cezalandırma” ve “ödüllendirme” ile ilişkilendirmişti. Çevresi de onun başörtüsü takma kararını destekledi. Ancak zamanla, kendisine gösterilen sevgi ve saygının sebebinin kişiliği değil, dindarlığı olduğunu anladı. Bu, bir kırılma noktası oldu. Nezihe’den dinleyelim:

“Tamamen kendimi cehennem azabından korumak için yaptığım şey, bambaşka anlamlar da ifade ediyordu. Ben henüz 13-14 yaşlarında bir çocukken hangi anlamın benim için önemli olduğunun farkına varamadım. Arkadaşlarımdan ve çevremden gördüğüm destek sevindiriciydi ama destekledikleri şey, ‘küçük bir kızın aklını kullanarak’ ya da ‘kalbinin sesine kulak vererek’ aldığı bağımsız bir karar değil, kendi toplumlarının normlarına uyma yolunda attığı ‘uygun’ bir adımdı. Halbuki günahı da sevabı da ben işliyordum. Bu insanlar neden ve nasıl bu kadar candan seviniyor ve tebrik ediyorlardı? Yıllar sonra anladım ki bir topluluğun parçası olmuşum ve kendileri gibi olmayı başardığım için tebrik edilmişim. Ancak o zamanlar temiz kalpli Müslümanlar’ın cehenneme gitmeyeceğim için seviniyor oluşları beni etkiliyordu. Yaptığım şeye ve inancıma daha sıkı sarılıyordum.

Nezihe, başörtüsü takmaya başladıktan iki yıl sonra kararını sorgulamaya başladı. Bu süreçte hâlâ dindar ve inançlı bir kadın olarak başörtüsü takmaktan memnun olduğunu ve lisede bir sınıf arkadaşının sorusuyla sanki bir “suç” işlemiş ve verdiği cevapla işlediği bu “suçu” ona itiraf etmiş gibi hissettiğini anlatıyor:

“Üzerinden yaklaşık iki yıl geçti ve benim çevrem bir anda değişiverdi. Yeni şehir, yeni okul, yeni arkadaşlar, komşular, yıllardır uzaktan tanıdığım akrabalar… Ve tabii ki yeni bakışlar. Herkes takdir edecek bir şey bulurdu bende eskiden: ‘Başarılı, dindar, efendi, aklı başında bir kız çocuğu’ derlerdi. Bunlar geride bıraktığım şehirde kalmış, yerine ‘Taşralı, yobaz, annesi kapatmış, zeki ama örtülü işte, yazık’ lafları gelmişti. Bunları başlarda çok anlayamadım. Zamanla aşağılayıcı olduklarını fark ettim ve bu kez iyice şaşırdım. Çünkü aşağılanacak bir şey yaptığım yoktu. İnsan, kötü ve ayıp davranışları aşağılayabilir ama benim giydiğim kıyafetin, kıldığım namazın kime ne zararı vardı? Ya da bunları yapmayan insanların benden zeki olduğunu kanıtlayan bir şey, benim hayatı anlamadığımı, onlarınsa her şeyin farkında, aydınlanmış olduklarını gösteren ne vardı?

Lise yılları bu karmaşa içinde, zekâmı ve azmimi  gösterme çabasıyla geçti. Sınıfa ‘taşralı’ olmama rağmen en yüksek puanla giren bendim. Sınıftan bir çocuk yanıma gelip ‘Sen dışarıda kapalısın, değil mi?’ dediğinde ‘Evet’ diyebildim sadece. Birkaç saniye suratıma baktı ve gitti. Sanki bir suç işlemişim de beni yakalamış ve ben de utanılacak bir şeyi ona itiraf etmiştim… O diyalogdan sonra içimi saran ürperti yıllarca orada kaldı.”

 Başörtümden dolayı dinin temsilcisi olarak görüyorlardı

Üniversitede ve yurtdışında eğitim aldığı yıllarda insanların örtülü olduğu için kendisine önyargılı yaklaştığını söyleyen Nezihe, bu önyargıyı değiştirmek için de çaba gösterdi. Başörtülü olduğu için dinin bir temsilcisi olduğunu düşünen arkadaşlarından gelen sorulara cevap verebilmek için eskisinden daha çok dini kaynaklar okumaya başladı:

“Üniversite yılları daha başkaydı; daha özgür hissediyordum. Farklı insanlarla tanışıyordum. Daha çok okuyor, öğreniyor, sorguluyordum. Kendime güvenim pekişiyordu. Küçüklükten beri hayalim olan şeylere daha yakındım, yurtdışına gidecektim, İngilizce öğrenmiştim ve dünya ayaklarımın önüne serilmiş bir halıdan başka bir şey değildi. Almanya’da geçirdiğim bir sene hayatımın unutamayacağım, en verimli zamanlarındandır muhtemelen. Türkiye’den de birçok Erasmus öğrencisi vardı ve çoğu ilk başta mesafeli davranmıştı bana. Ama ben hepsiyle arkadaş olabileceğimi düşündüm. Birkaç ay içinde benim kafalarındaki kalıpların dışında bir insan olduğumu, örtümden bağımsız bir karakterim olduğunu ve en az kendileri kadar zeki olduğumu görüp bana farklı davranmaya başladılar. Bu hem iyi hem kötüydü çünkü bu önyargıları kırana kadarki zaman çok zor geçmişti. Bunun ‘kendini  başkalarına beğendirme çabası’ olduğunu söyleyenler olabilir, ben öyle düşünmüyorum. Herkesin önyargıları var maalesef. Bunları kırmakla uğraşmayıp kısıtlı bir şekilde zamanımı geçirmeyi de seçebilirdim ama yapmadım, neden? Çünkü benim kırdığım önyargı yarın başka bir kişinin karşısına o kadar büyük bir şekilde çıkmayacaktır.

Din de artık daha önemliydi benim için. Çünkü insanlar beni başörtümden dolayı dinin bir temsilcisi olarak görüyorlar ve akıllarına gelen her soruyu sormaktan imtina etmiyorlardı, cevap veremeyenin vay haline… Öyle bir şey olduğunda sanki dinimi, peygamberimi yarı yolda bırakmışım, onlara ihanet etmişim gibi hissediyordum. O yüzden daha çok okudum. Eskiden beri okuduğum meallere daha çok ağırlık verdim. Benim gibi normal insanların yorumlarını (tefsirler) okurum ama bunları gerçek ve  değişmez kabul ettiğim kutsal kitapla aynı kefeye koyamam, zira bu Allah’a ve peygamberine  saygısızlık olurdu benim gözümde.“

İnançlı bir kadın olduğu zamanlarda da feminist ve özgürlükçü olduğunu söylüyor Nezihe. Çalıştığı sivil toplum örgütlerinde genelde tek başörtülü olmaktan gurur duyduğunu ve İslam’dan uzaklaşmasında, bulunduğu ortamdaki garip bakış ve yaklaşımların etkili olmadığını söylüyor:

“Bana sorunlu görünen çoğu konu, bir yerde başörtüsü ve kadın olmakla kesişiyordu hep. İkisi de benim kimliğimin parçalarıydı ve benim için sorun olmayan şeylerin başka insanları bu kadar ilgilendirmesine tahammül edemiyordum. Liberal düşünce kuruluşları ve insan hakları örgütleri ilgimi çekiyordu. Benim siyaseten özgürlükçü bir anlayışa sahip olmam ve dindar olmam aynı anda sahip olduğum özelliklerimdi.

Dindardım ve feministtim. Benim için feminizm şu an daha geniş bir bağlamda, daha fazla anlamı olan bir şey ancak o zamanlarda da hayatımı zaten şekillendiriyordu.

Din, benim kafamdaki birçok soruya cevap vermiyordu

Benim İslam’dan uzaklaşmam feminist olduğum için ya da ‘garip ortamlara girip çıktığım için’ olmadı. Din, benim kafamdaki birçok soruya cevap vermiyordu, bu sorular aylarca, yıllarca havada asılı kaldı. Beni bu kadar cevapsız bırakan, içime sinmeyen bir şeye inandığımı söylemeye devam edemezdim. Bu kitabın ve onun tanrısının, beni erkeklerle eşit görmediğini anlamam uzun sürmedi ancak bunu uzun süre kabullenmek istemedim. Erkekler benden zeki mi, yetenekli mi, hoşgörülü mü? Onları benden üstün yapan ne? Hem ‘dinde kadın-erkek eşit’ diyorsunuz hem de ‘erkeğin daha çok sorumluluğu var’ diyorsunuz. Burada sizce de bir çelişki yok mu?“

Örtülüyken özgürdüm, açıkken de özgür olacaktım

Nezihe, başörtüsünü çıkarma fikrini alırken çok zorlandı. Bundan sonraki hayatında kıyafetleri yüzünden ayrımcılığa uğrayan her insanın yanında olacağını anlatıyor:

“Başörtüsünü çıkarmaya karar vermem aylar sürdü. Benim için çok zorlu bir süreçti. İnandığım dinin bir sosyal sistem olduğunu, Tanrı ile benim aramda ulvi bir bağlantı olmaktan çok, hayatı belirleyen bir kurallar silsilesi olduğunu ve bu kuralların erkeklere üstünlük sağlayan bir toplum yapısının oluşmasına katkı sağladığını anlamak aslında acı vericiydi. Tanrı’nın olmadığı konusunda kesin bir karara varmamışken, O varsa bile O’nun dininin bu olmadığına ve artık hiçbir dine inanamayacağıma emindim.

Başörtüsünü takmaya karar verdiğim zamanki gibi, çıkarmak istediğimde de yine önce ailemle konuştum ancak bu onlardan izin almak için değil, en yakınım oldukları için bu önemli adımı önce onların duyması gerektiğini düşündüğüm içindi. Bu konuda şanslıydım. Çünkü her kulun amelinin sadece kendini bağladığını düşünen insanlara anlatıyordum önce derdimi. Daha sonrasında ise açıldığımı gören bazı insanlardan maalesef saygı yerine, yine o beni çok rahatsız eden aşağılamanın bir türünü gördüm. Başörtüsü takarken kendi kararlarımı veremeyecek kadar aciz, cahil ve geri kafalı olduğumu düşünen insanların bakışları bu sefer başka insanların asi, kafir, azgın ve zararlı düşüncelere ‘bulaştığımı’ düşünen, acıyan ve aşağılayan bakışlarına dönüştü. Ancak bu sefer de ‘eyvallah’ deyip köşeme çekilmedim. Çünkü ortada benim nezdimde toplumdaki binlerce kadının gördüğü muameleye verilmesi gereken bir cevap vardı.

Örtümün de, başımı açmamın da benden başka kimseye faydası ya da zararı yok. Küçüklüğümden beri bir kalıptan çıkarılıp diğerine sokulmaya çalışılmama hep direndim ve bu sefer de farklı bir şey olmayacaktı. Örtülüyken özgürdüm, açıkken de özgür olacaktım ve kimse kendini Tanrı yerine koyup beni yargılama cüretini göstermemeliydi. İnanın benim açık olmamın sizin cennete gitmenize engel olması gibi bir ihtimal yok, o yüzden bunu dert edinmemeniz gerektiğini düşünüyorum.