Hürriyet'ten Savaş ÖZBEY'in, Ticaret Hukuku Uzmanı Avukat Cevat Kazma ile röportajından kareler haberimizde...
Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?
- 1954 tarihli Kıyı Kanunu’na. Kanunun beşinci maddesi çok açık: Kıyıdan 50 metre içeriye kadar olan alan bütün vatandaşların eşit olarak yararlanmasına ayrılmış. 50 metreden sonra istediğiniz tesisi kurabilirsiniz ama bu 50 metreyi aştığınız zaman kanunun emredici hükmüne aykırı davranıyorsunuz demektir. Beş yıl önce böyle değildi. Beş yıl sonra hiçbir kıyı kalmayacak, para ödemeden denize girilebilecek. Mesela Kilyos’ta durum
bu şu anda.
Yani bu Kıyı Kanunu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Yurtdışında, başka turistik ülkelerde örneği var mı?
- Olmaz olur mu? Avrupa başta olmak üzere neredeyse bütün dünyada. Bugün gidelim beraber görürsünüz: St. Tropez, Cannes, İtalya, İspanya... Bütün o anlı şanlı kulüplerin önünden serbestçe geçip, istediğiniz yerden girebilirsiniz denize. Kimse size karışamaz.
Kimi yerler de giriş istemiyor ama içeride belli bir miktar harcamayı şart koşuyor. Harcamazsanız, o parayı yine sizden alıyor.
- Aynı şey. Serin havlunuzu yere oturun. kimse sizden para talep edemez. Ama şezlongdan, duştan, masadan yararlanmayacaksınız. O zaman ücret isteme hakkı var.
50 metre diyorsunuz ama birçok yerde 50 metrelik alan bile yok ki. Adam gelmiş kurmuş otelini denize sıfır...
- Hepsi kanunsuz. Binanın içine girmeden sahile geçebiliyorsanız, bu sizin hakkınız. Ataköy sahile yapılanlara dava açıldı, halk kazandı. Ama Silivri’deki lüks siteler hâlâ ayak diretiyor. Gidiyorsunuz, bekçi sokmuyor.
Peki Boğaz’deki yalılar, restoranlar, oteller?
- Boğaz için özel bir durum var. Onlar 1982 tarihli Boğaz Öngörünüm’e tabi. Ve birçoğu 1954’ten bile önce yapılmış.
“Bir de üç kuruş vereyim de ailece rahat edeyim” diyenler var. Hani şu komik lafta olduğu gibi: Halk denize indi, vatandaş rahatsız...
- İyi de bu Türkiye’nin toplumsal bir sorunu. Böyle bir uyumsuzluk var diye kanunu çiğneyemeyiz. Plajın temizliğinden de güvenliğinden de oradaki nizamdan da belediye sorumlu. Herkesin huzurlu olması için bekçiyi dikecek oraya. Başkasına kiralayarak, buna işgaliye diyoruz, bu sorumluluklarını onlara devrediyor, görevden kaçıyor.
NEREYE, KAÇA GİRİLİYOR?
** Kilyos Babylon: 60 lira
** Bodrum Blue Marlin: Minimum 150 lira harcama taahhüdü
** Çeşme Fly Inn: 50 lira
** Büyükada Yada Beach: 50 lira
POLİS ÇAĞIRIN
İyi de sahadaki durum kanundaki gibi değil... Hakkımızı ızbandut gibi görevlilere nasıl izah edeceğiz? Birçok yere parasını verdiğiniz halde almıyorlar...
- Polis çağırabilirsiniz ya da zabıtaya başvurabilirsiniz.
Zabıtaya nasıl başvuralım? Zaten orayı belediye kiralamış o tesise...
- Mesela Kilyos’tasınız. Kıyıları kiraya veren Büyükşehir. Siz ilçe belediyesine başvuracaksınız.
Diyelim ki ödedik, girdik. Sonra paramızı nasıl geri alacağız?
- Aldığınız fiş ya da kredi kartı ekstresiyle tüketici hakem heyetlerine gideceksiniz.
YÜZ BE ANNEM!
Ayaklarında şipidik terlikleri, başlarında güneşten korunmak için hasır şapkaları… Plaja nasıl gidiliyorsa, öyleler işte. Ellerinde bir de kâğıtlar var. Birinde ‘Anayasa’, diğerinde ‘Plajların Kullanımı ve Denetimi Yasası’ yazıyor. Bulundukları yerse, Kıbrıs Çatalköy’deki ücretli plajlardan Acapulco. İçlerinden biri elindeki kâğıtları güvenlikçilere gösterip şöyle diyor: “Burayı kullanıp plaja geçeceğiz. Herhangi bir hizmetten de faydalanmayacağız. Biz gidip halkın olan plaj ve kumu kullanıp deniz keyfi yapmak istiyoruz.”
İnanır mısınız, güvenlikçi kâğıtları alıyor ve plaja girmelerine izin veriyor. Olaysız. Kavgasız. Gürültüsüz. Peki, onlar kim mi? Tanıştıralım: ‘Beleşe Deniz - Plajlar Halkındır’ aktivistleri. Bu, yedi-sekiz yıl önce, denize gitmek ancak servet harcamak istemeyen zaten çok da parası olmayan bir grup Kıbrıslı gencin başlattığı bir hareket. İlk yıllarda birkaç derneğin eylemi olarak başladı ancak bugün bir örgüte mal edilemeyecek kadar kitlesel bir hareket durumundalar. Harçlığıyla deniz kenarında eğlenmek isteyen öğrenciler de var, konuyu mahkemeye taşıyan ve dava açıp kazanan avukatlar da... Ailesiyle denize girmek isteyen ancak çok pahalı olduğu için girmeyen ebeveyn de var, çocukluğunun geçtiği sahile otel dikilince kendi denizine girmediği için bize katılan neneler, dedeler de...
Nazen Şansal, bir hukukçu. Uzun yıllardır ‘Beleşe Deniz - Plajlar Halkındır’ hareketinde. Gelin, hikâyenin başını ondan dinleyelim: “Yazları Kıbrıs çok sıcak olur. Sıcak günlerde ada insanının kültüründe deniz kenarına gidip karpuz, hellim ve yalançı dolmayla piknik yapmak ve denize girip, Kıbrıs ağzıyla söyleyecek olursak ‘ikanmak’ (yıkanmak) vardır. Plajlar ücretli olunca halk buna tepki gösterdi. Bir arkadaşımın çocukluğundan hatırladığı şöyle bir mani bile var: Harnupların altında karpız, hellim, yalançı dolma / Şimdi barikatlar kurulmuş denizlere giden yollarla / Varısa paran, at kendini denize / Yok yoğum, otur oturduğun yere!”
Şansal’ın anlattığına göre, özellikle Girne’deki plajların işletmecilere verilmesi ve işletmelerin buralara girişi yüksek miktarlara bağlaması adalıları rahatsız etmiş. Denize gitmek istiyor ancak “Paramız yeter mi, değer mi” gibi hesaplar yaparken, ülkede işsizlik, maaşlarda ilerleme olmaması gibi etkenler de eklenince, konuyu araştırmış ve Anayasa’da plajlara girişin engellenemeyeceğini ve ücrete bağlanamayacağını yazdığını öğrenmişler. Ayrıca Plajların Kullanımı ve Denetimi Yasası’nda da benzer kurallar olduğunu ve plajlara girişi engelleyenlerin aslında suç işlediğini de görünce, bu kadar meşru ve yasal olan haklarını almaya karar vermişler.
KKTC Anayasası’nın ‘Kıyıların Korunması’ başlığını taşıyan 38’inci maddesinde “Ulusal güvenlik, kamu düzeni, kamu yararı, genel sağlık ve çevre korunması amacıyla yasa ile sınırlama konmadıkça, yurttaşların yüz metrelik kıyı şeridi içerisine girmesi kimse tarafından engellenemez ve giriş ücrete bağlı tutulamaz'' deniyor.
Yöntemleri net: Kamerayı açıp plaja neden giremediklerini soruyor, Anayasa’yı hatırlatıyorlar. Kapıdaki görevliye, amirleriyle görüşmeyi istediklerini çünkü kendisine bu işi yaptırarak suç işlediğini söylüyorlar. Polis çağırmaları da cabası… Bu arada sosyal medyaya hangi plaja giremediklerini yazıyor ve dayanışmak isteyenleri davet ediyorlar. Genellikle plaja bu şekilde giriliyor ama giremediklerinde de dava açıyorlar. Zira gönüllü avukatları var. Sorumlu olarak otel ve plaj işletmecilere işaret eden Nazen Şansal, “Çünkü açık açık Anayasa’yı çiğniyorlar” diyor ve ekliyor: “Ancak Plajların Kullanım ve Denetim Yasası’na göre gerekli denetimleri yapması gereken Kaymakamlıklar, İçişleri Bakanlığı ve belediyeler de sorumlu. Hiç bir denetim yapılmıyor. Yasaya uyulmadığı açıkken hiç bir ceza kesilmiyor. Biz, plaja alınmadığımızda polisi çağırıyoruz ama polisin yasayı bilmelerine rağmen görevini yapmadığı oluyor.”