Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak’ın başında bulunduğu Turkuvaz Medya Grubu’na ait Sabah gazetesinin Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu, “Devlet ve Siyaset... Kişi, kurum, sistem analizi...” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Müderrisoğlu yazısında 15 Temmuz darbe girişiminin ardından devlet içinde “yancılık” yapan kimi çevreler olduğunu ve Başkanlık sisteminin getirdiği ittifak modelinin sıkıntılar yarattığını yazdı. Müderrioğlu’nun hedefinde isim vermese de MHP vardı.
Müderrisoğlu yazısında "Son 3.5 yılda devletin, Cumhurbaşkanı'nın tahayyül ettiği gibi işleyip işlemediği aktör ve kurum bazında masaya yatırılmalı, siyasal sistemin istikrarı adına da ince ayarlar yapmaktan uzak durulmamalıdır." ifadelerini kullandı.
Ülkücüler en son Erdoğan’ın dün Ozan Ceyhun’u büyükelçi olarak atamasına sert tepki göstermişti.
“YANCILIK YAPMAYA HEVESLİ KİMİ ÇEVRELERİN KONUMUNU AYRI AYRI DEĞERLENDİRMEK İHTİYAÇ OLMANIN ÖTESİNDE ARTIK ZORUNLULUK”
Okan Müderrisoğlu yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Güvenlik ve dış politik eksenli gündem hepimizin öncelikli konusu olmakla birlikte, iç ajandasını yedekte tutanların varlığını gözardı etmemize mani değil. Ülke için siyasal mühendisliği önceleyenlerin bir fırsatını bulup hareketlendirmek istediği sahada, kırılganlık noktalarına özellikle dikkat edilmesi gerekiyor.
15 Temmuz hain darbe girişiminin, liderlik ve milli dayanışma sayesinde bertaraf edilmesinden bu yana bilhassa devletteki dengelerin nasıl şekillendiğine sakin kafa ile bir kez daha bakılmasında fayda var. FETÖ'cülerin sistemden ayıklanması sırasında inisiyatif alan veya sorumluluk verilen aktörler ile devlete yancılık yapmaya hevesli kimi çevrelerin konumunu ayrı ayrı değerlendirmek ihtiyaç olmanın ötesinde artık zorunluluk.”
“KONJONKTÜR GEREĞİ RASYONEL DİYE NİTELENEN İSİMLERİN…”
Müderrisoğlu yazısını şöyle sürdürdü:
“15 Temmuz sonrası siyasi ve bürokratik karar mercilerinde bulunanların görevlerini ifa kapasitesi, yetkilerini kullanma becerileri, sorumluluk süreleri ve elde edilen neticeler objektif değerlendirmeyi hak ediyor. Zira, şartların gereği alınan önlemler ile yetkilendirilen isimler arasındaki korelasyon, görünür gelecekte daha hassas mesajlara dönüşebilir.
Türk devlet tecrübesi, konjonktür gereği rasyonel diye nitelenen isimlerin, zamanla yetki alanlarını bireysel güce dönüştürmeye meyilli olduklarını, kurumların ise anayasal mimaride mevki tahkimine yöneldiklerini teyit eden örneklerle doludur. Tam da bu nedenle 15 Temmuz'un, FETÖ ile mücadele boyutu kadar FETÖ sonrası devlet kurumlarının bünyesel tetkikini de gerekli kılan yönleri söz konusu. Aksi takdirde bu tablo, ‘mesuliyet-mecburiyet’ ikilemi içine sıkışıp kalan yeni problemleri de doğurur.”
“SAYISAL ÇOĞUNLUĞUN DAYATABİLECEĞİ SİYASAL İŞBİRLİKLERİ EMEKTAR KİTLELERİ DE TEPKİSEL ÇÖZÜLMELERE İTEBİLİR”
Sabah yazarı Müderrisoğlu’nun yazısının en dikkat çekici kısmı ise şöyle:
“15 Temmuz'u izleyen günlerde gerçekleşen sistem revizyonunda, hukuki çerçeve kazandırılan ittifak modelleri ile hükümet kuruluşuna doğrudan etki eden siyasal ve sayısal barajların analizi de bir mecburiyet. Küçük partileri, merkez siyaset üstünde marjinal etkisi yüksek orana taşıyan gelişmeler, hakim partinin siyasal kapsama alanını genişletebileceği gibi politik söylem ve uygulamalarını dar bir kanala da yöneltebilir. Sayısal çoğunluğun dayatabileceği siyasal işbirlikleri, siyasal merkezi dışa doğru savurabileceği gibi bu partilerin ortak paydasında buluşan emektar kitleleri de tepkisel çözülmelere itebilir. Siyasetin merkezini koruma, çevreyi de çekim alanında tutma çabası, alternatiflerin türetildiği bugünlerde yara alabilir.
Özetle...
Son 3.5 yılda devletin, Cumhurbaşkanı'nın tahayyül ettiği gibi işleyip işlemediği aktör ve kurum bazında masaya yatırılmalı, siyasal sistemin istikrarı adına da ince ayarlar yapmaktan uzak durulmamalıdır.”