İşte Elif Key'in Hürriyet'de kaleme aldığı o analiz:
O hayatımıza gireli 15 sene, aşağıda bazı detaylarını okuyacağınız röportajı yapalı dokuz sene olmuş. Mekân, Çırağan Sarayı. Beren Saat bir deodoran markasının yüzü. Basın toplantısından sonra röportaj için tahsis edilen Boğaz manzaralı odalardan birindeyiz. Üzerindeki kıyafet ince diye omzuna bir hırka atmış...
O hırkayı unutmam mümkün değil zira röportaj boyunca duygu kalkanı gibi kullandığı hırkasını bir boğazına sarıyor, bir giyiyor, bir çıkarıyor. Röportaj bahara uyup hafif eserekli bir hale gelse de karşımda her kelimesini kılı kırk yararak seçen, bazen yaşından büyük laflar eden ama üzerinde sakil duran tek bir cümlesi olmayan bir kadın var. Narin, akıllı, çalışkan, gencecik, fıstık gibi bir kadın. Röportajı deşifre ederken akşamın köründe telefonum çalıyor. Arayan Beren Saat'in menajeri.
Beren Saat, insanların Bihter'le Beren'i karıştırdığından bahsettiği, güce ve güçlü erkeklere zaafı olmadığını anlattığı bölümün çıkarılmasını istiyor. İtiraz ediyorum, ''Ne de güzel tarif etmiş işte'' diyorum. Öyleydi, böyleydi derken ikna oluyorlar. İnsan mesela sınavda notunu yükselteceği en garanti cümlesini siler mi? Onu neyin tedirgin ettiğini hiç anlamıyorum.
Belki de duygusal bir boşluk bırakmıştı, istediği kadar akıllıca bir cevap verememişti diye düşünüyorum. O günden bana kalan, Beren Saat’in hayatının herhangi bir anında duygusallığa kapılmayacağı hissi oluyor. Röportajın başlığı, 'Medya ilk günden beri canımı acıttı'...
Aradan yıllar geçti. Beren Saat hep göz önünde kaldı. Hem güzel hem ünlü ve hep mesafeli, hep dengeliydi. Her rolüyle bambaşka kadınlara bürüne bürüne gerçek, istediği Beren’i yaratıyordu. 'Bihter'in 500 sahte gülüşünden bir tane gerçek gülüş çıkartıyor, 'Fatmagül'den sadece hesaplaşacağı zaman gözlerinin içine bakmayı öğreniyordu. Canı yandıkça mesafe koymayı hep karakterleriyle beraber yaşayıp öğreniyordu. Göğsünü rızası dışında gösteren filmin lansmanına katılmıyor, oynadığı reklamlardan sonra erkek dünyasının yarattığı reklam sloganlarının çiğliğine direniyordu.
Onun kahramanları zaten hep kadındı: Annesi, anneannesi ve 19 yaşındayken kaybettiği sevgilisi Efe’nin annesi Nil Güray. Beren Saat kolayı seçebilecekken, güzelliğini, popülaritesini benzerleri gibi kullanabilecekken hep duran, hep seçen, politik sayılabilecek çıkışları yüzünden ambargo üstüne ambargo yese de sözünü sakınmayandı.
Memleketin ikiyüzlülüğüyle, dermansız demansıyla mücadele etmeyi seçen, canı yanan, zaman zaman küsüp bütün hesaplarını silip gideniydi. Yıllardır linçlerden, küfürlerden, aşırı ilgiden yılıp sosyal medya hesaplarını kapatan kadın ne oldu da koşarak kaçtığı açık tımarhaneye geri döndü? Nasıl bir anda ortalık Beren Saat'le psikiyatri seansına döndü?
'Korku ruhu yer' yazan beyaz bayrak fotoğrafı teslim olmayacağının ilk sinyaliydi. Bu ilk taş olduğundan taşın kime, niye atıldığını kimse bilmedi. Bu fotoğrafın üstünden çok geçmeden doğum gününde selfie'sini paylaştı. Hani her selfie biraz etrafa çekidüzen verip filtreyi basmaktır ya öyle değil, gözaltlarındaki mor dalgalar fırtına habercisi gibi duruyordu.
Söz konusu Beren Saat olduğu için bakımsız ortaya çıkamazdı, o tatlı gamzeleriyle gülmeliydi ki kimsenin kafası karışmamalıydı. Fotoğrafını renkli koysa, altına yazdığı içeriğin hiçbir inandırıcılığı olmayacaktı. O da bunu bilerek hiçbir fotoğraf hilesine başvurmadan en bitik haliyle koydu ki tedirginliğini ve kalbinin her bir parçasının kırılmış olduğunu herkes bilsin! Ve yine her gardı düştüğünde yaptığı gibi yine hayatının en saf dönemine sığınıyordu. Efe'ye.
Malibu sahillerinde kuğular gibi evlenirlerken, bir gün bir sebepten Beren ağlarken kocasının hemen oracıkta onun için kaleme aldığı 'Yosun' fonda çalarken ne oldu da sabah programlarının mezesi oldular? Bilmiyorum.
Tek bildiğim; Beren Saat'in Instagram hesabında paylaştığı fotoğrafların hiçbirini hezeyanlar içinde paylaşmadığı. Kenan'la veya Kenan'sız Beren Saat bir daha aynı kadın olmayacak, bunu ilk Beren gördü, şimdi herkese gösteriyor. Bir çeşit deney de diyebiliriz. ''Eski gücüm kaldı mı, herkesler beni unuttu mu, 'Beni beni Beren’inizi' testi'' gibi düşünelim bir nevi.
Öyle 'Yok beyaz güvercinin kanatlarında çamur var, şimdi pislikten kurtuluyor' gibi sanatsal analizlere düşmeyelim. Zira Beren Saat'in yıllardır her röportajında bahsini ettiği 'ikinci hayatı' şimdi başlıyor. 2-0 geriye düştüğü bir maçta ikinci yarıya ufak tefek değişikliklerle başlayacak ve besbelli maçı 3-2 alıp yoluna devam edecek. Hani yabancı spikerlerin mikrofonlara 'What a comeback!' diye bağırdığı anlardan.
Geriye elimizde ufak tefek görüntüler kalacak. Bir tanesi şöyle: Asmalımescit’teler. Kenan Doğulu, ailesi ve yakın arkadaşlarıyla yemek yemiş. Mekânın çıkışında muhabirleri görünce Kenan Doğulu sorulan soruları cevapsız bırakarak hızlı adımlarla lüks aracına biniyor. Aradan 20 saniye geçiyor geçmiyor. Kenan Doğulu aracın kapısını açıp yardımcısına sesleniyor: ''Vahdet! Beren nerede? Beren'i unuttuk!'' Beren kendini hatırlatıyor.