Berrak Tüzünataç Hürriyet gazetesinin sorularını yanıtladı. İşte o röportaj:
17 yaşından bu yana çalışan, sürekli kendine yatırım yapan ve hâlâ daha iyi olmak için emek harcayan Tüzünataç, son iki yılda hayatında neler değiştiğini anlattı.
◊ En son iki yıl önce röportaj yapmıştık. Direk dansı ve pilates yapıyordunuz. İlk defa kendinize zaman ayırdığınızı söylemiştiniz. Bir sürü şey değişmiş olmalı...
- O zamanlar yoga yapmıyordum, daha çok pilatesle ilgiliydim. Geçen eylülde başladım ve herkese tavsiye edebileceğim şeylerden yoga. Ayrıca meditasyon kursunu tamamladım, onunla birlikte yürütüyorum.
◊ Yoganın ne kadar rahatlatıcı olduğunu kişi denemeden anlamıyor değil mi?
- Evet, yargılar oluyor kafanızda “sıkıcı mı” diye.
◊ İki yıl içsel bir yolculuğunuz oldu ve ardından “Fi” girdi hayatınıza. Güçlü karakterlerin hikayesini anlatan bir yapım. Neler hissettiğinizi merak ediyorum...
- Ben kitapları teklif geldikten sonra okudum. Kitaplar Azra Sarızeybek Kohen tarafından yazılmış. Seride karşılaştıkları sınavlardan geçen ve aydınlanan insanlar da var, ısrarla sınavlardan kalıp karanlığa giden, yok olma noktasına giden insanlar da. Onun dışında da kitaplar birçok iyi bilgi de barındırıyor: Nasıl beslenilmesi gerektiği, bağırsakların ikinci beyin oluşu ve bitkisel tedaviler gibi. Bu tür şeyleri entrikalı bir hikayenin içinde anlatıyor olması da çok enteresan. Ben bunu şuna benzetiyorum: Köpeğe ilaç vermek genelde zordur. O yüzden de ilacı, sevdiği şeylerin içine koyarsınız. Sanki bu kitaplar da öyle bir mantıkla yazılmış.
◊ Bütün karakterlerin birer işlevi var. Mesela Mehmet Günsür’ün oynadığı Deniz unuttuğumuz bir kişilik... Sadece sanatıyla ilgilenmek ve üretmek istiyor...
- Bizden uzakta olmayı tercih etmiş bir sanatçı o. Bundan sonra daha da güzel göreceğiz Deniz’i.
◊ Ya sizin karakteriniz?
- Özge bir magazin muhabiri ama çok ciddi etik kuralları olan, maske düşürmekle ilgilenen bir karakter.
Berrak Tüzünataç: Gündemimde Uzakdoğu var
MODAYI ÇILGINCA TAKiP ETMiYORUM
◊ Biraz da moda konuşalım. Yeni sezon defilelerini izleyebildiniz mi?
- Hiç bakamadım. Hayatımda şimdiye kadar çok az defileye gitmişimdir, onlar da arkadaşlarım olduğu için. Mesela Hakan Yıldırım’ın defilesine gittim yurtdışında. İstanbul’da da gerçekten sevdiğim arkadaşlarımın defilelerine katıldım. Ben modayı çılgınca takip eden biri değilim. Yoğun fikir beyan edebilecek seviyede bulmuyorum kendimi. Fakat kendi göz zevkimi seviyorum.
◊ Kendinize has ve dikkat çekici bir stiliniz var...
- Gözüme çarpan şeyleri alıyorum aslında. Eksik olan bir şeyler gördüğümde alma ihtiyacı duyuyorum, benden daha iyi bilen arkadaşlarıma danışıyorum.
◊ Modadaki üçüncü dalga feminizm akımını takip ediyor musunuz?
- Güçlü, kendi hikayesinin kahramanı olan kadınlar moda endüstrisinde boy gösteriyor, mesajlar veriyor ve bu akım Türkiye’de de etkilerini göstermeye başladı.
◊ Ne düşünüyorsunuz?
- Moda bir endüstri. O da çağın ruhunu takip ediyor. Nabız neyse, onu veriyor özetle. Sistem öyle işliyor.
UZAK DİYARLARA GİTMEK İSTİYORUM
◊ Çekimlere ara verecek misiniz?
- Aslında biraz nabza göre ilerliyor ama anladığım kadarıyla en geç 15 Haziran’da son bloğumuzu yayınlayacağız.
◊ Tatil planınız var mı?
- Planlıyorum bir şeyler.
◊ Nereleri görmek istiyorsunuz?
- Bu ara yogaya başladığım için Uzakdoğu inanılmaz gündemimde olan bir yer. Vietnam, Kamboçya, Peru gibi uzak diyarlara seyahat etmek istiyorum. Onun dışında şu an listemde Brezilya var. Buralar hep kış mevsiminde güzel olan yerler ama çalıştığımız için bir türlü denk getirip organizasyon yapamıyorum.
◊ Peki resim yapmaya devam ediyor musunuz?
- Ara ara... Resim yapma konusunda bendeki asıl sorun devamlılığın olmaması. Hep bir fikrim var, anlık yükselmelerim var fakat sonra konsantrasyon kaybı yaşıyorum. Birinin bana kesin bir tarih koyup, “Resim yapacaksın” diye diretmesine ihtiyacım var. Onu kırmayı çok istiyorum, belki kırarım yakında.
◊ Onun da zamanı vardır. Zaten yaratıcı bir iş yapıyorsunuz...
- Kesinlikle. Oyunculuk zaten yeterince zaman alıyor. Ama yapan arkadaşlarımız da var, mesela Buğra Gülsoy. Dizi setinde film yazdı, oyun yazdı, yine yazıyor. Bahanesi pek yok aslında bu işin. Biraz zamanı doğru yönetmekle ilgili olduğunu düşünüyorum.
◊ En son Sadi Güran’ın Bina’daki resim sergisine gittiniz sanırım...
- Evet, bayılıyorum onun resimlerine. “Ah Belinda” isimli bir tablosu var onun. Çok almak istedim ama hikayesinden dolayı vermek istemedi, kendisine saklamayı tercih etti. Zaten hikayeyi öğrenince de saygı duydum.
Berrak Tüzünataç: Gündemimde Uzakdoğu var
Çalışmadığım günlerde bile alarmla uyanıyorum
◊ Setinizin olmadığı günlerde neler yapıyorsunuz?
- Benim pek boş günüm olmuyor. Hayatını inanılmaz bir şekilde dolduran biriyim. Yogaya ve meditasyona gidiyorum. Çalışmadığım günlerde bile alarmla uyanıyorum ve muhakkak bir yere gidiyorum. Günlerim genelde hep dolu. Boş günümde evde kalıp televizyon izlediğim bir dönem geçirdim, ama son birkaç yıldır inanılmaz dolu hayatım. Hatta çalışmadığım dönemde Birkan’ın (Sokullu) boş günü olduğu zamanlar, “Kendime program yapmayayım birlikte vakit geçirelim” diyorum. Bir şekilde günlerimi dolduruyorum açıkçası.
◊ Yemek yapar mısınız? Var mıdır spesiyaliniz?
- Yemek konusunda iddialı olan kadınlardan değilim çünkü iyi yemek yapabilmem için çok içimden gelmesi gerekiyor. Uzakdoğu mutfağını seviyorum. Tencere yemeğinden daha çok tercih ediyorum onları.