İŞTE O YAZI;
‘Barışmazsanız ölümü öpün’
"Şimdi anlatacağım şehir efsanesi çok ünlüdür. Yaşı 60'ı aşan, magazin ile biraz ilgilenen, yol yordam bilen tüm İstanbullular kıyısından köşesinden geçmiştir. Birazını mutlaka duymuştur.
Tam gerçeği bilmiyoruz. Çünkü taraflar 45 yıldır hiç konuşmadı. Sanırım bundan sonra hiç öğrenemeyeceğiz. Çünkü taraflardan ikisi aramızdan ayrıldı.
Diğeri de o günleri kalbine sakladı. Eminim şimdi en çok üzülen kişilerin başında geliyordur. Cenaze törenlerine de katıldı. Ama attığı twit çok şeyi anlattı.
70'li yılların başında Bakırköy, Yeşilköy ve Yeşilyurt’un iki fırtına delikanlısı var.
İkisi de uzun boylu, modern yüze sahip yani Avrupai modern tip. Klasik Türk erkeklerinden çok farklı. Öyle kara bıyıkları yok.
Bu iki genç aynı zamanda akıllı-zeki, girgin, vizyon sahibi, korkusuz, yürekli. Çevrenin kızlarının gözdesi olmaları çok normal değil mi? Yaptıkları iş farklı olsa da, istemese de popülerlikten yana hep rakiptir. Güzel kızları paylaşmak konusunda sık sık karşı karşıya geliyorlar.
Bu arada bilgi vereyim, THY'nin birçok güzel hostesi de Yeşilyurt'ta oturmakta. Hostesler her zaman erkekler için caziptir.
O zamanlar şimdiki gibi her sokakta kafeler, barlar da yok. Gençler pastane, kahvehane veya bilardo salonlarında toplanıyor. Kız arkadaş ile gidilen yer çok azdı.
Bu gençlerin biri TRT'de programcıdır. Ama ticarete de kafası çalışmaktadır.
Yeşilköy Çınar Otelinin altındaki bir salonu kiralayıp kafe yapar. Bu konuda büyük eksikliği olan çevre gençleri orayı kısa zamanda mesken haline getirir. Bakırköy’ün gençleri de buna dahil olur. Kafenin işletmecisi bu müşterileri hiç sevmez. Gelmemeleri için yüz vermez. Hatta bir gün garsonlara talimat verir. ‘Bu kişileri içeri almayın. Şayet girmişlerse servis açmayın‘ der. Bir gün Bakırköylü gençler bu karardan haberleri olmadığı için kafe’ye gider. Servis açılamayacağı bildirilince tabii ki çok sinirlenirler. ‘Biz şimdi buradan gidiyoruz. Ama tekrar geleceğiz’ derler.
Hemen Bakırköy istasyonundaki gençlik kahvehanesine giderek ‘çocuklar yürüyün gidiyoruz. Yeşilyurt'da görülecek bir hesabımız var’ derler. Kahve arkadaşları her zamanki gibi neyin nesi olduğunu sormadan arkadaşlarının peşine takılır.
Çınar Oteline gelince neden geldiklerini anlarlar. Grubun şefi gibi olan delikanlı kapıdan içeri girer girmez ‘Patronunuz nerede?’ diye sorar. Garsonlar bilmiyoruz’ deyince karşısındaki masayı tekme ile devirir. O saniye hepsi aynı işi yaparlar. Garsonlar ‘Ne yapıyorsunuz siz kimsiniz?’ derken bir araba dayak yerler. O havalı kafe beş dakika içinde çöker.
Rivayete göre bu olaydan bir yerleri kırılmadan çıkamayacağını anlayan patron arka kapıdan kaçar.
Bu olay iki delikanlı arasında kan davasına döner. Medyaya bildirilmez, polise şikayetçi olunmaz. Ama karşılaştıkları ilk yerde, birisi bir şey yapacaktır. İş o kadar ileri boyuta gider.
Karşılaşmamak için de özen gösterirler. Katil de olunur, can da verilir çünkü.
Çınar Otelinin altındaki Kafe’nin patronu, o günlerde TRT nin genç umudu Uğur Dündar’dır. TRT'ye hazırladığı programlar büyük beğeni ile milyonlarca kişi tarafından izlenen genç Tv'ci Dündar…
O programların benzeri hala ekranlara gelemiyor. Örneğin ‘İşte Hayat’ gibi unutulmaz efsane program.
Ele avuca sığmayan aktör ise Tarık Akan’dır. İki filmde oynamış, ismini yeni duyuran genç aktör. İlk filmden aldığı 15 bin liraya babasına ve kendine palto alan, kalan parayı da arkadaşları ile birlikte Harbiye'de bir pavyonda harcayan özgün delikanlı. Eve dönecek parası kalmadığı için Harbiye'den Sirkeci Gar’ına dek yürüyüp, trene bilet almadan kaçak binen çılgın delikanlı.
Sonra nasıl yükseldiklerini, neler yaptığını biliyorsunuz. Uğur Dündar ülkemizin en önemli TV yapımcısı ve sunucusu oldu, Tarık Akan ise en önemli aktörü.
Yıllarca başarıdan başarıya koştular. Unutulmazlar arasına girdiler.
İyi güzel de bu kan davası nasıl bitti? Dargınlar nasıl barıştı?
İşte bu çok ilginçtir.
Rahmetli Tarık da Uğur Dündar da doğma büyüme Bakırköylü'dür. Uğur polis, Tarık asker çocuğudur. Aynen onlar gibi Bakırköylü olan milyonların sevgilisi olan bir başka kişi daha vardır. Rahmetli Adile Naşit’i tanımayan ve sevmeyen var mı ülkede?
Naşit ikisini de çok seviyordur. Onlar da Adile ablalarına adeta tapıyorlardır. Rahmetli bakar ki bunları kimse barıştıramıyor, ‘Bu iş bana düştü’ diyerek kafasına göre plan yapar.
Önce Uğur Dündar’ı arar, ‘Ne biçim evlatsın. Adile ablan kaç gündür yataktan kalkamıyor. Her yanım ağrıyor. Bir aramadın’ diye sitem eder. Uğur Dündar ‘Sen ne diyorsun ablacığım. Hemen yanındayım’ der. Adile Naşit bu kez rahmetli Tarık’ı arar. ‘Neredesin. Çok özledim. Bak hasta olmasam kalkıp yanına geleceğim. İnsan ablasını bir aramaz mı’ gibi sözler eder. Aynen Dündar gibi Tarık da 'beş dakika sonra ordayım‘ der.
Çocukların bir numaralı sevgilisi olan Adile Naşit’in planı tutar. İki dargın Bakırköylü genç yıldız o evde karşı karşıya gelirler. İşte o saniye Adile ablalarının muhteşem sempatisi yine ortaya çıkar. İki uzun boylu adamı, o kısacık kolları ile birbirlerine yaklaştırmaya çalışırken adeta yalvarır.
‘Şayet şu an burada barışmazsanız ölümü yiyin.’
O kadar sevimli bir kadın ki, ne Dündar ne de rahmetli Tarık Akan bu isteğe karşı koymaz. Zaten ikisi de çok duygusal insan. El sıkışıp barışırlar.
Bu şehir efsanesi en az 40 yaşında. Hatta 45 de olabilir. O günden beri Uğur Dündar ile Tarık Akan çok sık görüşmese de hiç bozuşmadı. Birçok konuda farklı düşünseler de… Arada bir de en azından karşılaştıkları zaman görüştüler.
Çok farklı karakterleri var. Samimi arkadaş olmaları imkansız. Dünya görüşleri çoğu zaman çakışıyor.
Bu şehir efsanesinin ne kadarı doğru? Baştan da söyledim, konunun kahramanı iki kişi vefat etti, Allah uzun ömürler versin her şeyi bilen sadece Uğur Dündar kaldı. O da yıllardır konu ile ilgili tek kelime etmedi. Bundan sonra da edeceğini sanmıyorum.
Ben ise işim gereği duyduklarımı sizinle paylaşıyorum. Bu ülke Adile Naşit, Uğur Dündar ve Tarık Akan gibi değerler de yetiştirdi. En azından onları andık."
AYKUT IŞIKLAR / MEDYAFARESİ