Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından birçok ilde yapımı devam eden millet bahçeleri ile ilgili yetki karmaşası yaşandığına dikkat çeken Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin, “İktidar, büyükşehir belediyesinin muhalefette olduğu bir yerde millet bahçesinin bakım ve işletmesini bir ilçe belediyesine verebiliyor” dedi. Mersin’de Millet Bahçesi işletme yetkisinin ilçe belediyesine verildiğini hatırlatan ve son olarak Ankara’da Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan Millet Bahçesi’nin işletme yetkisinin kime verileceğinin belirsiz olduğunu ifade eden Şahin, “Yatırımların heba olmaması için siyasi parti ayrımı yapılmaksızın yerel yönetimlerle ortaklık anlayışı içinde hareket edilmesi gerekmektedir” uyarısında bulundu.
Yerel yönetimlerle merkezi idare arasındaki yetki paylaşımı kavgasının Büyükşehir Belediyesi Kanununun çıktığı 1980’li yıllara dayandığını ve bunun son örneğinin de Millet Bahçeleri üzerinden yaşandığına dikkat çeken Kent Bilimci, Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin, Millet bahçesi vaadinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilk kez 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce verildiğini hatırlattı. Yasal düzenlemelerin ardından park ve yeşil alan yapımının ilk kez yürütme erki tarafından yapıldığını belirten ve bunun da beraberinde bazı sorunlara yol açtığını ifade eden Şahin, şunları söyledi:
Ekolojik değerlerine zarar verebiliyor
Eray Görgülü'nün hazırladığı habere göre: Bazı illerde zaten yapımı devam eden parkların adının millet bahçesi olarak değiştirildiği, bazılarında mevcut kamu arazilerinde millet bahçesi yapımına başlandığı görülüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının açıklamalarına göre 81 ilde 397 millet bahçesi planlanırken, bunların 101’i tamamlandı. Millet bahçesi kavramının pek çok yerde arazi bulmak için ekolojik hassas bölgeler, çevre koruma ve orman alanlarına yapılması, Salda Gölü ve Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi alanı gibi yerlere yapılması da ayrıca tartışma konusu oldu. Çünkü, millet bahçesi kullanımı ve tasarımında çok ciddi yatırım ve müdahale getiren rekreasyon alanları oluşturuyor. Bu yaklaşım da millet bahçesi yapılan yerdeki arazinin çevresel ve ekolojik değerlerine zarar verebiliyor.”
Kanuna göre yetki büyükşehir belediyelerinde
2019 yerel seçimlerinde büyükşehirlerde belediyelerin muhalefet partisine geçmesiyle millet bahçesi ile ilgili farklı tartışmaların başladığına da dikkat çeken Şahin, şöyle devam etti: “Millet bahçelerinin tabelalarının değiştirilmesinden imar planı sorunlarına kadar farklı durumlarla karşılaşıldı. Millet bahçeleri yapıldıktan sonra bakım ve işletmeleri eğer varsa iktidar belediyelerine devrediliyor. Bu durumda, yıllık ciddi bakım ve işletme giderlerini karşılayacak ödeneğin bu belediyelerin bütçesine aktarılması zorunluluğu doğuyor. Eğer mevcutta muhalefet belediyelerinin bulunduğu bir yer söz konusuysa, durum karmaşıklaşıyor. Örneğin, büyükşehir belediyesinin muhalefette olduğu bir yerde millet bahçesinin bakım ve işletmesi bir ilçe belediyesine verilebiliyor. Oysa, Büyükşehir Belediyesi Kanununa göre, millet bahçesi ölçeğindeki park ve yeşil alanlara ilişkin yetki büyükşehirlerde olmalıdır. En temelde, bürokratik olarak personel, satın alma ve muhasebe süreçlerinin millet bahçelerine ilişkin olarak nasıl yürütüleceği de kafa karıştırıyor
Yeşil alanlar halka aittir
İmar kanununa göre, park ve yeşil alanlarda mülkiyet kavramı yoktur ve bu alanlar tüm halka aittir. Bu sebeple de halka ait park ve yeşil alanlarda yetki kargaşasından kaynaklanabilecek tasarruflardan kaçınılması gerekir. Özellikle büyükşehir belediyeleri gibi planlamada merkezi idare ile birlikte büyükşehir ve ilçe belediyelerinin bulunduğu yerlerde bu sebeple, millet bahçesi gibi kullanımların planlanma aşamasından başlayarak bir ortaklık anlayışı ile ilerlemesi önem taşıyor.
Parti ayrımı yapılmamalı
Başkent Ankara’dan tüm Türkiye’deki park ve yeşil alanları merkezi bir anlayışla yönetmeye çalışmak ciddi bir maliyet yaratabileceği gibi bekleneni de vermeyebilir. Her şeyden önce millet bahçeleri, mütevazi yeşil alanlar olmaktan çok siyasi ve ideolojik açılardan aşırı iddialı tasarımları olan ve dolayısıyla bakım ve işletme masrafları da buna mukabil yüksek yatırımlar olarak göze çarpıyor. İlerleyen yıllarda bu amaçla yapılan yatırımların heba olmaması için de siyasi parti ayrımı yapılmaksızın yerel yönetimlerle ortaklık anlayışı içinde hareket edilmesi gerekiyor. Çünkü olası bir iktidar değişiminde ciddi kamu kaynaklarının harcandığı bu alanların nasıl ele alınacağını tartışmak, kentlerdeki yaşanabilirlik tartışmaları açısından önemli bir yer tutabilir. Günün sonunda da yereldeki yatırıma en iyi sahip çıkabilecek olan yerel yönetimlerin bu konuda genel yetki sahibi kılınmaları doğal olarak daha doğru görünüyor.”