Eşinin mektuplarına cevaplar veren Tanrıyar kendisine kızanlar için de bir ‘sövme hattı’ açmış: [email protected]
Bu haftasonu bütün radyolarda Ajda Pekkan’dan bir şarkı dinleyeceksiniz: Yakarım Canını. Bu söyleşi, işte o şarkının hikâyesini anlatıyor. Bir magazin kralının kendiyle hesaplaşmasını. Can Tanrıyar, boşandıktan sonra yaşamını yitiren Şafak Tanrıyar ile ilgili duyduğu vicdan azabını Yakarım Canını isimli bir kitaba taşıdı ve Ajda Pekkan’ın seslendirdiği bu şarkıyı yazdı. Tanrıyar, Puslu Kitap’tan çıkan Yakarım Canını kitabıyla ilgili Hürriyet gazetesinden Hakan Gence’ye konuştu.
Şöhret, magazin hayatı, renkli dünyalar... Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil galiba?
- Karşındaki, renkli hayatların en acımasız tablosu!
Dibe mi vurdunuz?
- Maddi değil ama manevi anlamda. Kendime ‘damdan düşen adam’ diyorum. Hayatta vicdan azabı kötü bir şey olmadığını öğrendim.
Eşiniz, onu aldattığınızı farkedip kitaptaki mektupları size yazdığında bu azabı duymamışsınız ama...
- Korkudan hiçbirini okumuyordum ki. Yüzleşemiyordum! Gözlerimi kapatmıştım. Kafamı sanal gecelere gömmüştüm.
O adama şimdi bakınca ne hissediyorsunuz?
- İğreniyorum.
Kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
- Deli gibi rakı içiyordum. Önce içkiyi bıraktım. Allah’a sığınarak kurtulacağımı sandım. Ama huzuru yakalayamadım. Çünkü üzerimde bir vasiyet vardı.
Neydi o vasiyet?
- Rahmetli eşimin uzun yıllar boyunca bana yazdığı notları, mektupları kitaplaştırmak. Okuyan bana küfredebilir. Ama sadece okuyucuların onda biri hatalarını anlayıp yuvalarını kurtarırsa o zaman günahlarımdan arınacağım.
Yani kendinizi mi aklıyorsunuz?
- Asla. Huzura kavuşmak istiyorum.
Rahmetli Şafak Hanım’la nasıl tanışmıştınız?
- İkimiz de bir gazetede çalışıyorduk. Reklam müdürüydü. Gazeteci olmamız hayatımızın Google’a düşmesini engelledi. 15 yıl evli kaldık. Boşandıktan üç yıl sonra akciğer kanserine yakalandı ve kaybettik.
Onu aldattığınız dönemlerde aşk mı bitmişti?
- Hayır, bir rüzgâra kapıldım.
Şafak Hanım’ın ardından mutlu bir evlilik yapmış olsaydınız yine bu kitabı yazar mıydınız?
- Evet. Bu vicdan azabı Şafak’ın ölümünden sonra, kucağıma nadir aldığım çocuklarımı boyumu geçmiş şekilde gördükten sonra başladı. Feci durumdaydım. Lanetlenmiş gibiydim.
Şafak Hanım’ın ailesi sizi affetti mi?
- 11 yıl sonra bu kitapla birlikte ilk defa abisiyle görüşebildim.
ÇAPKINLIKLARIMI BANKA SOYGUNU GİBİ PLANLADIM
Eşinizden sonra yaşadığınız birlikteliklerde sadık mıydınız?
- Hayır. Hep çoklu ilişkilerim oldu. Ama artık amacım kesinlikle tek eşli olmak. Çünkü insanın ikinci birine ihtiyaç duyması kadar onu ucuzlatan bir şey olamaz.
Neydi bu kadın düşkünlüğünüzün sebebi?
- Çevrem müsaitti. Hiçbir kadını ben aramıyordum. Onlar beni arıyorlardı. Hep tavlanmış bir adamdım. Diyelim 200 kadınla çıktım. Hiçbirini ben seçmedim. Bu da zavallılık. Çapkınlıklarımı da hep banka soygunu gibi planladım.
O nasıl oluyor?
- Uzun planlar kuruyordum. Gidecek yerleri seçiyordum, önlemler alıyordum. Başka adamlar “İşim mi yok bunlarla mı uğraşacağım” diyebilir ama ben çok keyif alıyordum.
Kadınlar sizde ne buluyordu?
- Menfaat. Bunun hep farkındaydım.
Evliyken birlikte olduğunuz kadınlar gazetelere çıkıp yaşadıklarını anlatıyordu. Hiç aklınıza çocuklarınızın ne hissedeceği gelmiyor muydu?
- Asla. Sadece diğer kadınları ve eşimi nasıl idare edeceğimi hesaplıyordum. Onları dört yıl sadece yılda bir-iki defa gördüm. Yıllar içinde büyüyorlar, karakterleri değişiyor. Ve sen onlar hakkında hiçbir şey bilemiyorsun.
PARA...
Kitaptaki mektuplardan biri ve Can Tanrıyar’ın rahmetli eşine cevabı:
“Neyi eksik ettim?” diyorsun ya...
Cevap veriyorum gülüm...
Cevap veriyorum.
Neyi mi eksik ettin?
Çocuklarıma BABAYI
Bana KOCAYI
Yüreklere SEVGİYİ
Aileme ONURU...
Neyi tam yaptın ki gülüm...
Sormana gerek yok
Paranın alamayacaklarını
Eksik ettin gülüm...
Hürriyet