Abone Ol

CHP'den güvenlik soruşturması teklifine muhalefet şerhi

Medyafaresi.com özel haber- Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) daha önceki iptal kararlarının ardından yeniden hazırlanan “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması” kanun teklifi Meclis İçişleri Komisyonu'nda kabul edilerek Genel Kurul görüşmelerini bekliyor.

CHP'den güvenlik soruşturması teklifine muhalefet şerhi

Arşiv araştırması ilk defa atanacak tüm kamu görevlilerine uygulanacak. Güvenlik soruşturmasına tabi olan kamu görevlilerinin eşi, birinci derece akrabalarının yanı sıra “sıhri hısım” dedikleri ikincil akrabalıklar da incelenecek.

Hülya Karabağlı - Medyafaresi.com

CHP, kamuda çalışacak personel için güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması koşullarını düzenleyen ve daha önce iki kez Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilen iktidar partisi AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan 16 maddelik ‘Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifinin komisyon raporuna çok sert şerh düştü.

CHP, teklife ilişkin “Sadece Anayasanın belli maddelerine aykırı değil, demokratik hukuk devletinin temellerini oluşturan eksen niteliğindeki maddelerine, hatta Anayasa bütününe olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal düzenine de aykırıdır” dedi. Şerhte, Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yaratacağı en temel sorun ‘benim polisim, benim askerim, benim memurum’ gibi idarenin tarafsızlığı ilkesiyle taban tabana zıt bir anlayış ve uygulamaya yol açacak olması olarak gösterildi.

CHP Meclis İçişleri Komisyonu üyelerinin komisyon raporuna muhalefet şerhi şöyle:

Anayasa’nın üstünlüğünü düzenleyen madde 11/2’deki “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz” kuralı, İçtüzük madde 38 gereklerine saygı gösterilmesi ölçüsünde anlam ifade eder. Bu nedenle, İçtüzük madde 38 gerekleri yerine getirilmeden Komisyon tarafından kabul edilen teklif metni, yasa yapım usulüne aykırıdır.

Teklifte; arşiv araştırması, memuriyete alım ve kamu atamalarında genel bir usul olarak getirilmektedir. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının birlikte yapılması ise kanunda sayılan meslek grupları ve özel kanunlarında belirtilenler hakkında uygulanacaktır. Arşiv araştırmasının, genel uygulama olarak önerilmesi hasebiyle, titizlikle ele alınması elzemdir. Ancak, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının özel kanunlarda düzenleme yöntemiyle genel uygulama haline gelme riski de, her zaman için mevcuttur.

Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yaratacağı en temel sorun, “benim polisim, benim askerim, benim memurum” şeklinde, idarenin tarafsızlığı ilkesiyle taban tabana zıt bir anlayış ve uygulamanın önünü açacak olmasıdır. Ayrıca, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına takılan yurttaşlar açısından, ömür boyu sürecek bir yaptırımın doğması söz konusu olabilecektir.

Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen ömür boyu kamu görevinde bulunmama yaptırımına yol açacak bir kanun teklifi düzenlenirken; konu, en azından idarenin keyfi takdirine bırakılmayacak şekilde ele alınmalıydı.

Kanun teklifinin gerekçesinde ve komisyon görüşmelerinde, AYM içtihatlarına ve Anayasa’ya rağmen “güvenlik soruşturmasında” ısrar edilmesinin esaslı gerekçesi olarak “FETÖ” olgusu sunulmaktadır. Hatırlanmalıdır ki; AK Parti iktidarında, “FETÖ” kadroları, hakim, savcı, polis ve asker yapılırken, söz konusu meslek grupları için bir güvenlik soruşturması mevcuttu.

Ancak FETÖ kadroları, güvenlik soruşturmasının varlığına rağmen, Anayasa’nın 70’inci maddesinin açık hükmü ihlal edilerek liyakat esası gözetilmediği için, devlet içinde büyüdükçe büyümüştür. FETÖ’nün HSYK’yı kontrol ettiği 2011-2015 yıllarında Kurul’da görev yapan ve o yıllarda gerçekleşen dörtbin atamada imzası bulunan kişi, bugün akademisyen olarak görevine devam edebilmektedir. Yine 81 ildeki emniyet müdürlerinin 74’ünün FETÖ mensubu çıkmasının sebebi, güvenlik soruşturması uygulamasının olmaması değil, siyasi sorumluların takdir yetkilerinde liyakat ilkesini gözetmemiş olmalarıdır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, aksine, kamunun bütün kademelerinde siyasi kadrolaşmanın araçlarından birisidir.

Kanun teklifi, bu haliyle; Anayasa’nın, hukuk devletini düzenleyen 2’nci maddesine, temel hakların sınırlanmasını düzenleyen 13’üncü maddesine, kişisel verilerin korunması hakkını düzenleyen 20’nci maddesine, masumiyet karinesini öngören 36 ve 38’inci maddelerine, eğitim ve öğretim hakkını düzenleyen 42’nci maddesine, çalışma hakkını düzenleyen 49’uncu maddesine, kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen 70’inci maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesine ve dolayısıyla Anayasanın 90. Maddesine, kamu hizmeti görevlileriyle ilgili çerçeveyi çizen 128 ve 129’uncu maddelerine ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesini öngören 7’nci maddesine açık aykırılıklar barındırmaktadır.

SONUÇ

Sonuç olarak; genel değerlendirmemizde ve maddelerle ilgili bölümde ayrıntılı olarak açıkladığımız nedenlerle, Anayasa’ya açıkça aykırılıklar taşıması ve Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili olarak verdiği iptal kararlarının gerekçelerinin dikkate alınmaması nedeniyle, teklifin tümünün bu şekilde kanunlaşmasına karşı olduğumuzu bildiririz.

Bu itibarla, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sadece Anayasa’nin belli maddelerine aykırı değil, demokratik hukuk devletinin temellerini oluşturan eksen niteliğindeki maddelerine, hatta Anayasa bütününe olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenine de aykırıdır.

Yukarıda sayılan maddelerin yanısıra, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayımlanır ve yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” şeklindeki amir hükmün (m.153/son) açıkça ihlali olduğundan, yasa teklifi, “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” (m.11) kuralına da aykırıdır.

Bu aykırılık zinciri, Cumhuriyetin niteliklerine (m.2) uzanmakla, “demokratik hukuk devleti”nin temel gereklerini de ihlal etmektedir. Farklı düşünce ve inanca sahip toplum kesimlerini “liyakat ilkesi” (m.70) ile kucaklamak yerine, görevin gerektirdiği niteliklerden bağımsız olarak aynı dünya görüşü ve inanca sahip adayları kamu hizmetine tercih etme sonucunu yaratacak olması nedeniyle; kanun teklifi, bileşenlerini çoğulculuk, açık fikirlilik ve hoşgörü öğelerinin oluşturduğu “demokratik toplum”un (m.13) inkarı sonucunu da doğuracaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, AKP’nin 18 yıllık “istikrarlı” gayretine rağmen, bir parti devleti ya da hanedanlık değildir. Demokrasinin bizzat kendisine aykırı olmayan her görüş, siyasi duruş, felsefi düşünce ve dini inanç, Anayasa’nın güvencesi altındadır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, kanun önünde eşit şekilde, kamu hizmetine girme hakkına sahiptirler. Kamu gücünü geçici olarak emanet almış olanların görevi, iktidarlarını perçinlemek için erklerini suistimal etmek değil ama demokratik toplumun çoğulcu yapısına ve hukuk devletine saygı göstermektir.

Kamu hizmetine kabulün anayasal ölçüsü de, otoriter bir tek adam rejimine biat etmek değil ama görevin gerektirdiği niteliklere ve böylece gerekli liyakata sahip olmaktır. Partizanlığa, nepotizme ve son tahlilde örtülü bir kişi ve parti devletine yasal bir kılıf yaratma amacını taşıyan bu kanun teklifine karşı çıkmak, eşit ve onurlu yurttaşlığı kucaklayan Cumhuriyet’in en doğal bir gereği ve ödevidir.

Kamu görevlerine alınmada, “görevin gerekli kıldığı” özellikler yerine, siyasal ve inanca dayalı aidiyeti öne çıkaracak böyle bir düzenlemenin, Türkiye’de yeniden 15 Temmuz hain darbe girişimi türünden felaketlerin tohumlarını ekme riskini taşıması nedeniyle; ülkemizin, toplumumuzun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü ve geleceği kaygısıyla ve cumhuriyetçi bir yurtseverlik duygusuyla, teklife karşı çıkmak gerekmektedir.