CHP şerh gerekçesinde, “Türkiye Libya’daki savaşta taraf tuttukça, ülkedeki çatışmalara vekil güçler aracılığıyla ve doğrudan müdahil oldukça Libya’ya istikrar gelmeyeceğine inanarak; AKP iktidarının müttefiklerini kollama stratejisinin bir uzantısı olarak gördüğümüz söz konusu mutabakat muhtırasına ve bu teklife karşıyız” dedi.
Medyafaresi.com (Ankara)
Gerekçede, “Türkiye Libya’daki savaşta taraf tuttukça, ülkedeki çatışmalara vekil güçler aracılığıyla ve doğrudan müdahil oldukça Libya’ya istikrar gelmeyeceğine inanarak; AKP iktidarının müttefiklerini kollama stratejisinin bir uzantısı olarak gördüğümüz söz konusu mutabakat muhtırasına ve bu teklife karşıyız” denildi.
Komisyonda kabul edilen anlaşma kapsamında, iki ülke arasında güvenlik, askeri eğitim, savunma sanayii, terörizmle mücadele, askeri planlama, tecrübe aktarımı ve talep olması halinde güvenlik ve savunma iş birliği ofisi kurulması kararlaştırıldı. Taraflar, kendileri açısından gizli bilgilerin korunması için özel önlemler de alacak. İki ülke, karşılıklı askeri hibelerde bulunabilecek ve askeri teçhizat kullanımına destek verecek.
CHP’nin şerhi ve gerekçesi şöyle:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE LİBYA DEVLETİ ULUSAL MUTABAKAT HÜKÜMETİ ARASINDA GÜVENLİK VE ASKERİ İŞ BİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİNE KARŞI MUHALEFET ŞERHİ
27.11.2019 tarihinde Libya Devleti-Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile imzalanan iki mutabakat muhtırasından (MM) birisi olan Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası’nın 05.12.2019 tarihinde başlayan onay süreci 07.12.2019 tarihinde tamamlanmıştı. UMH’yle imzalanan diğer mutabakat muhtırası olan Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası ise TBMM gündemine 14.12.2019 tarihinde getirilmiştir.
Öncelikle, UMH’yle imzalanan iki mutabakat muhtırasının içeriklerinden bağımsız olarak farklı zamanlarda TBMM’ye sunulmasını belirleyen faktörün vekil güçler, devlet dışı silahlı aktörler, bölge devletleri, Avrupa devletleri, ABD ve Rusya’nın çeşitli biçimlerde doğrudan ve dolaylı olarak müdahil oldukları bir iç savaşın yaşandığı Libya’daki son gelişmeler olduğunu kayda geçirmek gerekir.
Libya topraklarının büyük bölümünü kontrol eden ve Tobruk’taki hükümet (Temsilciler Meclisi) tarafından da desteklenen Libya Milli Ordusu’nun (LMO) komutanı Halife Hafter’in 12.12.2019 tarihinde kuşatma altındaki Trablus’un kontrolü için ‘nihai savaş’ın başladığını ilan ederek kente yönelik saldırılarını yoğunlaştırması, AKP iktidarının ideolojik sebeplerle desteklemekte olduğu Trablus merkezli UMH’nin varlığını tehlikeye atmıştır.
Bu mutabakat muhtırasının TBMM gündemine aceleyle gelmesinin esas sebebi AKP iktidarının UMH’yi devrilmekten kurtarma çabasıdır. Başka bir ifadeyle, söz konusu teklif, Türkiye’nin ulusal güvenliği veya savaşa mecbur kalması gibi hayati bir gerekçeye dayanarak değil, Libya’da çatışan taraflardan birisi olan UMH’nin talebi üzerine gündeme getirilmiştir.
Söz konusu mutabakat, birçok muğlak, ucu açık ve Türkiye’yi Libya’daki savaşın doğrudan tarafı kılacak ifadelerle donanmıştır. Anlaşmanın ‘Tanımlar’ başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında “Gönderen Taraf”, “Kabul Eden Tarafa” personel, malzeme ve teçhizat gönderecek taraf olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin UMH’ye askeri yardım göndermesinin önünü açan bu tanım Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2011 yılında aldığı 1970 sayılı kararın (BMGK 1970) Libya’ya yönelik silah ambargosunu düzenleyen 9. paragrafına aykırıdır.
Aynı maddenin 3. fıkrasında “Misafir Personel”, “Taraflardan herhangi birinin bu MM’nin uygulanması amacıyla diğer Tarafa gönderdiği personel veya savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahısları ifade eder” cümlesi yer almaktadır. Bu ifadede yer alan, “savunma ve güvenlik kuruluşları” tanımlanmadığı gibi, “sivil şahıslar”ın kimler olacağı da belirsizdir.
İktidarın, “Savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar” örtüsü altında şiddetli bir iç savaşın yaşandığı Libya’ya kuvvet konuşlandırmak için kendisine alan açma çabasından büyük endişe duyuyoruz. İmzalanan metin askerî nitelikli bir mutabakat muhtırası olmasına ve iş birliği alanlarının büyük kısmının da güvenlikle yakından ilişkili olmasına rağmen, sanki Libya’ya muharip güç gönderilmeyecekmiş görüntüsü verilmektedir.
Madde 3’ün 7. fıkrasında yer alan “Hibe”, ‘Bir malzeme veya hizmetin bağışlanmasını veya bedelsiz devrini ifade eder’ şeklinde tanımlanmaktadır. Türkiye’nin Libya’daki çatışmanın bir tarafı olan UMH’ye askerî nitelikte bir malzeme veya hizmet bağışlaması veya bedelsiz devri BMGK 1970’e aykırı olacağı gibi ülkedeki yangına benzin dökecek ve bölgesel gerilimi daha da tırmandırabilecektir.
Yukarıda aktarılan ‘Hibe’ tanımından daha tehlikeli olabilecek bir başka tanım da, yine Madde 3’ün 8. fıkrasında yer alan “Hizmet” tanımıdır. “Hizmet”, “Taraflar arasındaki bu MM’ye göre bir işin yapılması için verilecek eğitim, teknik bilgi, destek, geliştirme, bakım, onarım, kurtarma, imha, liman ve müşavirlik desteği ile mülkiyeti elde olmak kaydıyla tahsis edilebilecek kara, deniz, hava araç, gereç, silahları, bina ve araziyi (eğitim üsleri) ifade eder.” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım, Türkiye’nin UMH’ye savaş uçağı ve savaş gemisi başta olmak üzere birçok askeri aracı tahsis etmesine olanak tanımaktadır.
Öte yandan, Türkiye UMH’ye yıllardır karadan, denizden ve havadan silah, cephane ve askerî teçhizat sağlamakta, hatta zaman zaman Türkiye’den gönderilen silahlar, Libya’da Birleşmiş Milletler tarafından yaptırım uygulanan kişiler tarafından teslim alınmaktadır. Bu durum Birleşmiş Milletler bünyesindeki Uzmanlar Heyeti tarafından her yıl düzenli olarak raporlanmakta ve Türkiye’nin BMGK’nın Libya’ya yönelik kararlarını göz göre göre ihlal ettiği vurgulanmaktadır.
Madde 3’ün 9. fıkrası, “Lojistik Destek”i, ‘İkmal maddeleri ve hizmetlerine ilişkin satış, hibe, mübadele, tahsis, kiralama, teknoloji transferi ve lisans verilmesini kapsar’ ifadesiyle tanımlamaktadır. Bu tanım da iktidarın UMH ve sahada onunla birlikte savaşan bir takım cihatçı örgütlere destek sağlamasına imkân tanıyacaktır.
MM’nin “Güvenlik ve Askeri İş Birliği Alanları” başlıklı 4. maddesinin 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 14 ve 19. fıkraları Türkiye’nin çıkarları, Libya’nın güvenliği ve Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz bölgesinin huzur ve istikrarı bakımlarından sakıncalı olduğu gibi uluslararası hukuka aykırı olabilecek hususlar içermektedir. Bu fıkraların neredeyse tamamı, Türkiye’nin Libya’daki UMH’ye askerî personel, malzeme ve teçhizat göndererek aktif destek vermesine ve Libya’daki savaşın uzamasına kapı aralamaktadır.
Aynı zamanda, söz konusu fıkralarda yer alan açık uçlu ifadeler Türkiye’nin Libya’ya yönelik müdahalesine zemin hazırlayabilir. Örneğin, 9. fıkrada yer alan “Farklı alanlarda iş birliği ve Taraflar arasında temas ziyaretleri,” ifadesindeki “Farklı alanlar” kelimeleri, söz konusu AKP iktidarı ve onun müttefikleri olunca tehlike arz etmektedir.
Yukarıda işaret edilen ve MM’nin uluslararası hukuka aykırı bir şekilde uygulanmasına imkân tanıyabilecek açık uçlu ifadeler, “Uygulama ve İş Birliği Esasları” başlıklı 5. maddede de yer almaktadır. Örneğin, 5. maddenin 1. fıkrasının (b) bendinde “Her iki Tarafın uzmanları arasında çeşitli faaliyet alanlarında tecrübe değişimi” ifadesinde ‘uzmanlar’ ve ‘çeşitli faaliyet alanları’ ifadeleri dikkat çekicidir.
Benzer şekilde, 1. fıkranın (f) bendiyle “fiilî atış uygulamalarını da içerecek şekilde askerî tatbikatlara katılım”ın öngörülmesi, 5. maddenin 2. fıkrası uyarınca “Mühimmat, silah sistemleri, askerî teçhizat, araç ve ilgili ikmal maddelerinin hibe, geçici temin veya yabancı askeri satış kapsamında mübadelesi…”nin önünün açılması endişe vericidir.
MM’nin 7. maddesi “Gizlilik Dereceli Bilgi ve Malzemenin Güvenliği” hususunu düzenlemektedir. Savaş halindeki bir siyasi aktörle çeşitli gizlilik derecelerine sahip bilgi ve malzemeyi paylaşmak ülkemizin güvenliği için tehlikeli bir adım olacaktır. Zira, Türkiye’nin desteklemekte olduğu UMH, Libya’nın çok küçük bir bölümünü kontrol edebilmekte ve her an Hafter komutasındaki LMO tarafından devrilmesi söz konusudur. Bu durum, Türkiye’nin UMH’ye sağlayacağı gizlilik dereceli bilgilerin güvenliğinin UMH tarafından sağlanamayabileceğini göstermektedir.
MM’nin “İstihbarat” başlıklı 8. maddesi uyarınca Türkiye, UMH’ye birçok taahhüdün dışında, operasyonel iş birliği taahhüdünde de bulunmaktadır. Bu taahhüdün kapsamının, 1. fıkranın (a) ve (c) bentlerinde yer alan, sırasıyla “Tarafları hedef alan ulusal güvenliğe yönelik tehditler” ve “Tarafları karşılıklı ilgilendiren bölgelerdeki güvenlik gelişmeleri” ifadeleriyle bir hayli geniş tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu, yukarıda örnekleri sunulan Libya’daki savaşa Türkiye’nin doğudan müdahil olmasına yol açabilecek ve Doğu Akdeniz’de bir çatışmanın kapısını aralayabilecek unsurlara yeni bir boyut eklemektedir.
8. maddenin 4. fıkrası şu şekildedir: “Çalışma ilkeleri alanında danışmanlık hizmeti vermek ve istihbari ve operasyonel faaliyetlerin koordinesini sağlamak için yeterli sayıda personel Türkiye ve Libya’daki Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ofisi bünyesindeki ilgili kurumlar tarafından atanır. Görev tanımı ve personel sayısı gibi diğer hususlar düzenlenecek protokol ile belirlenir.”
Bu MM’yle kurulması planlanan Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ofisi’nin bünyesindeki “ilgili kurumlar”ın hangileri olacağı belirtilmediği gibi, bu Ofise atanacak personelin görev tanımı da daha sonra düzenlenecek protokole havale edilerek gözden kaçırılmaktadır.
“Danışmanlık hizmeti” ve “istihbari ve operasyonel faaliyetlerin koordinesi” kisvesi altında Türkiye’den Libya’ya bir takım paramiliter güçlerin, hatta Suriye’nin İdlib vilayetindeki yabancı savaşçıların sevk edilmesine neden olabilecek bu düzenleme bölgenin güvenliği için büyük bir tehdit arz etmektedir.
Zira, Rus basınında Türkiye’nin Libya’ya, iktidara yakınlığı bilinen SADAT isimli özel güvenlik şirketi kanalıyla savaşçı gönderebileceğine ve İdlib’deki savaşçıların Libya’da görüldüklerine ilişkin haberler yayımlanmıştır.
MM’nin “Mâli Hususlar”ı düzenleyen 13. Maddesinin 2. fıkrası uyarınca “Gönderen Taraf”ın talebi üzerine “Kabul Eden Taraf”ın misafir personel ve misafir öğrencilerin bütün masraflarını ödemelerinin önü açılmaktadır. Başka bir ifadeyle, Libya’daki iç savaşın tarafı haline gelmek için iştahlı bir şekilde hamle üstüne hamle yapan AKP iktidarı, bu yetmiyormuş gibi, MM sayesinde Libya’dan Türkiye’ye gelecek kişilerin masraflarını da üstlenecektir.
Ayrıca, sözde, vatandaşlarımızı Türk Lirası kullanmaya teşvik eden ve dövizden kaçınmalarını salık veren iktidarın, MM kapsamındaki eğitim ve öğretim giderlerini ABD doları cinsinden ödeyecek ve kabul edecek olması kamuoyunun bilmesi gereken bir diğer husustur.
Sonuç olarak, “Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükümeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası” Libya’nın egemenliğine ve BMGK’nın Libya’daki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan, 1970 sayılı karar başta olmak üzere, aldığı bütün kararlara aykırıdır.
Dahası, “misafir personel”, “misafir öğrenci”, “savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar” örtüleri altında Libya’ya askeri kuvvet sevk etmenin önü açılmaktadır. Türkiye’den Libya’ya uçak ve gemilerle zaten gönderilmekte olan silah, cephane, İHA, SİHA ve BMC üretimi zırhlı araçların sevkiyatının hız kazanacağı anlaşılmakta; UMH’ye şimdiye kadar gönderilen teçhizattan daha fazlasının sağlanacağı anlaşılmaktadır.
Yukarıda vurgulanan hususlar çerçevesinde, Türkiye Libya’daki savaşta taraf tuttukça, ülkedeki çatışmalara vekil güçler aracılığıyla ve doğrudan müdahil oldukça Libya’ya istikrar gelmeyeceğine inanarak; AKP iktidarının müttefiklerini kollama stratejisinin bir uzantısı olarak gördüğümüz söz konusu mutabakat muhtırasına ve bu teklife karşıyız (16.12.2019).
Ahmet Ünal Çeviköz
Oğuz Kaan Salıcı
Ahmet Haluk Koç
Yunus Emre