Diken'den Altan Sancar'a konuşan; tehditler aldığını ve uyarıldığını dile getiren CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, çocuklarına sosyal medya kullanmayı yasakladığını belirtti ve Kılıçdaroğlu’nun kendilerine verdiği son talimatı açıkladı.
Belgelerin CHP’ye ulaşmasının arka planını anlatır mısınız? Örneğin gönderenler isimlerinin CHP’liler tarafından bilinmesini istiyor mu?
Büyük çoğunluğu bilinmesini istemiyor tabii ki. Birebir teslim edenler var ki genelde birebir görüşmek istiyorlar. Biz de birebir görüşüyoruz; ya dışarıda ya da evimizde özel görüşüyoruz. Posta yoluyla yollayanlar oluyor. Bunların hepsini alıp tek tek inceliyoruz.
Doğrulama ve inceleme nasıl oluyor?
Benim dört kişilik bir avukat grubum var. Uzun süredir çalıştığım arkadaşlarım. Onlar çok kıymetli. Onlarla çalışma tarzımız da birbirine uyuyor. Onlar inceliyor. Kontrol etmemiz gereken kurumlar oluyor. Bazen birçok evrak geliyor. Birini bulmakta zorlanıyoruz ki onu açıklamıyoruz, emin olmadığımız sürece. Ama önce ben, sonra danışmanlarım, sonra hukuk bürosu en son da tabii ki genel başkanımıza veriyoruz.
Kılıçdaroğlu da ayrıca inceliyor mu?
Çok dikkatli inceliyor. Bir kısmını kendisi açıklıyor. Bir kısmını biz açıklıyoruz. Bir kısmını başka arkadaşlarımız açıklıyor. Yani önemli olan kimin açıkladığı değil, önemli olan açıklanması ve kamuoyunda bilinmesi bizim için. Birçoğuyla da ilgili suç duyurusunda bulunuyoruz.
Sonucu ne oluyor bu suç duyurularının?
Yargının hali gerçekten içler acısı. Mesela Demirören’e Ziraat Bankası’ndan sağlanan kredilere ilişkin Sayıştay raporlarında tespit edilen usulsüzlüklerle ilgili başvurduk. Sadece 13 saat sonra takipsizlik kararı geldi. İnsan alır, bir inceler. Ekleriyle beraber yüz sayfa teslim etmiştik oysa. 100 sayfa evrak, 13 saatte incelenip takipsizlik geldi.
En çok hangi kurumlardan belge alıyorsunuz?
İhale yapan kurumlardan, daha doğrusu ihalelere ilişkin belgeler alıyoruz. İhalede çalışan arkadaşlarımız, daha önce görev yapmış arkadaşlarımız gönderiyorlar.
O zaman kimin gönderdiğini de öğrenmiş oluyor kurumlar.
Duyulunca zaten hemen el çektiriyorlar. Konu çok hassas olduğu için, bunları konuşmamız bile insanlarda bir tedirginlik yaratıyor. Yani o yüzden tabii.
Doğrulama yöntemleriniz neler belgelere ilişkin?
Mesela bazı yerlerde Avrupa Birliği’nin fonları var. Uluslararası kredi şirketlerinin, finans şirketlerinin fonları var. Şirketlerin, yani ‘Beşli Çete’ olarak adlandırılmış şirketlerin Türkiye’de şeffaf olmasa bile Avrupa’daki işleri için ya da dünya genelinde ihaleye girdikleri için İngilizce sitelerinde bir sürü bilgi var. Sayıştay raporları var. Çalışan arkadaşlarımız var ve hepsini birlikte kontrol edebiliyoruz. Yani bir evrakı doğrulayacak birden fazla yol var.
Doğrulama işlemleri ne kadar sürüyor?
Bir ay ya da bir buçuk ay sürenler oluyor. Hatta iki ay sürenler oluyor. Belgeler yüz binlerce sayfa ve bunların tamamını okuduk. Danışmanların gözleri bozuldu. Benim okumalarım bazen gece üçe dörde kadar bitmiyor. Okudukça okuma ihtiyacı duyuyoruz.
Yanlış yönlendirmek için belgeler geliyor mu?
Geliyor ve onu hemen anlıyoruz. Ayrıca benim kendi özel ilişkilerim de var. Bir belgenin sahte olup olmadığını özel kriminal bürolarla kontrol ettiriyorum.
Şirketlerden ya da iktidar kanadından size ulaşıp bilgileri ya da belgeleri sorunlar oluyor mu?
Hiç gelmediler. Demirören geldi desem ya da AK Parti’ye yakın bir isim milletvekili geldi beni uyardı, bana bir şey teklif etti desem yalan söylemiş olurum. O cenahtan bana kimse gelmez. Gelmedi.
Peki en çok sizi hayrete düşüren ya ‘Bu kadarı da olmaz’ dedirten bir belge oldu mu?
Oldu ve yakın bir zamanda açıklanacak. Yakın bir zamanda açıklanacak. Gerçekten en çok dehşete düştüğüm ihale dosyası yakında açıklayacak olacağımız belge. Verdiğimde genel başkanımız şaşırdı.
Tam anlamıyla bir saadet zinciri
O zaman buna ilişkin ayrıntı vermenizi istesem.
Yaklaşık yüzde 1500 gibi farklı bir yolsuzluk var ve çok büyük bir rakam. İki ihale var ve birbiriyle kıyaslıyoruz ve görülmemiş bir rakam ortaya çıkıyor. Bunu gördüğümde gerçekten dehşete düştüm, kahroldum. Tam bir saadet zinciri kurulmuş. Bu saadet zincirinin başındaki malum şahsı hepimiz biliyoruz. Onun altında kollar var: Bakanlar, şirketler, danışmanlar… Bu tam anlamıyla bir saadet zinciri.
Saadet zinciri ilginç bir benzetme. Biraz daha açar mısınız?
Beş tane şirketten bahsediyoruz. İhaleler çoğunlukla oraya gidiyor. Belki yan kolları var biraz da. Ama buna ihale demeyelim. İhale yanlış, çünkü rantın dağıtılması söz konusu. Çünkü ihale bir süreçtir ve kanuna göre yapılır. Demokratik, açık, şeffaf, adil bir yarıştır ihale dediğiniz süreç. Burada bir saadet zinciri var. Burada siyasiler var. Burada şirketler var. Burada bürokratlar var. Burada bakanlar var. Burada tepedeki o kişiyi herkes biliyor, o var.
Çok ilginç bir tanımlama yapayım size. Bir tren yolu ihalesi yapılıyor. Bunu 21/b’ye göre açık X şirketine, tabii beş şirketten birine veriyor. Diyor ki “Vergi ve sigorta da almayacağım. Sigorta ücretlerini de almayacağım” diyor. Devletin bütün imkânlarını veriyor. Proje miktarı 800 milyon ya da 900 milyon dolar diyelim, gidiyor Maliye Bakanlığı kefilliğiyle 1 milyar dolar da kredi çekiyor. Yani sigorta vergi ödemiyorsa, sipariş usulü bu ihaleyi alıyorsa, bir de sen bunun kredisini çekip kefil oluyorsan, onu sen ben de yaparız. Ahmet amca da yapar, Ayşe teyze de yapar. Madem burada her şeyi devlet karşılıyor, sen niye yapmıyorsun? Sen böylece beş şirketi zenginleştiriyorsun. Ortaklık da buradan geliyor işte. Devletin kaynaklarının yeni paylaşım sistemi bu!
Yapılacak işlerin verilmesi, dağıtılması yeni sistemde ihale olarak geçiyor ama biz saadet zinciri haline gelmiş büyük bir soygun görüyoruz. Artık bunu konuşmalıyız. Zaten şubat ayı bu ayın sonunda ‘Beşli Çete’ kitabım çıkıyor. Son 20 yıldaki tüm ihalelerin hemen hemen incelemişiz. Tüm usulsüzlükleri ortaya koymuşuz. Özellikle garanti verdiğimiz yol, köprü ve havaalanlarını ve ne yapmamız gerektiğini yazdım. Yani özellikle ne yapmamız gerektiği çok önemli. Çünkü burada bir soygun var, burada bir haksızlık var. İlk işimiz gelip bunlara bunları ortaya koyup hukukla bunları almak.
Kamulaştırmanın yollarını mı kastediyorsunuz?
Kamulaştırma, devletleştirme ve el koyma seçeneklerini kitapta işledim. Bir köprü, bir yol, bir havaalanı var diyelim. Çünkü özellikle ulaşım devletindir, kamunundur ve kamunun yürütmesi, kontrol etmesi gereken bir hizmet alanıdır bence. Eğer ki namuslu şekilde yapılmışsa bunu kamulaştırıp parasını vereceğiz ve devletin olacak. Ama Osmangazi Köprüsü’nde olduğu gibi ya da birçok büyük otoyol projesinde olduğu gibi çok fahiş fiyatlara garanti vermişiz. Bire mal edip, yirmi garanti vermişiz. Geleceğimizi ipotek altına almışız… Devlet burada çok ciddi bir zarara uğramış. Burada sözleşmeleri derhal feshedeceğiz. Derhal!
Ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘Söke söke alırlar’ diyor…
Türk mahkemelerinin nasıl yetkili olabileceğini tartıştım ve ortaya koydum. Diyelim ki çok çok zorlamayla bizi İngiliz mahkemelerine ittiler. Orada da dünyanın en başarılı hakemlerini seçip bu konudaki uzmanlarıyla birlikte çalışarak haklılığımızı ispat edeceğiz. Bir geçişten aldıkları paralar, garantiler ve her yıl verilen paralar var. Bunlar için 23 yıl, 24 yıl, 17 yıl gibi süreler verilmiş. Bu hesaplar yapılacak. Maliyeti, inşaat mühendisleri, mimarlar bu işin uzmanları gelecek ve işin değerini belirleyecek. İşin sonunda “Buyurun paranızı, güle güle” deyip orada da sözleşmeyi feshedeceğiz.
Açıklamalarınız nedeniyle tehdit aldığınız ya da endişelendiğiniz oluyor mu?
Uyarılıyorum! Özellikle yakın dostlarım çeşitli şeklerde beni uyarıyorlar. Bunlar yakın dostlarımız ve devleti bilen insanlar. Bize “Yalnız gezmeyin, koruma isteyin” diyorlar. Ben de “Bu soygun yüzünden ben koruma istemem” diyorum. Çünkü o hem bizi korumaz hem korumak istemez hem de ondan o bakandan koruma istenmez. Gerek makamımıza, gerek telefonlarımıza mesaj olarak, gerek sosyal medyada yorumlarla çok tehdit alıyoruz. Devlet içinden de dostlarımızla ve ilgili insanlar da sizi uyarıyor. Tecrübeli eski bakan, eski milletvekili büyüklerimiz uyarıyor. Bize “Uğraştığınız konular, tehlikeli konular, tehlikeli adamlar; size zarar verebilirler” diyorlar. Bana zarar vermesi önemli değil, ailemi de zaten koruyabildiğim kadar koruyorum. Sonuçta ben bir yola çıktım. Onursuzca 90 yaşına kadar da yaşayabilirim ama şerefli, onurluca bu görevi yapıp 50 yaşında da ölebilirim. Önemli olan bıraktıklarımız.
Ailemi koruyorum dediniz…
Eşim bazen endişeleniyor. Geç saatte falan aradığım zaman, irkiliyor. Yani ben mi arıyorum yoksa birisi mi arıyor onları diye irkiliyor. Çocuklarım çok endişe duyuyor. Çocuklarım iki şeyi öğrendi. Sosyal medya kullanmaları yasak, ama annelerinin sosyal medyasına girip benim yorumlarıma bakıyorlar. Bir de Google’dan haberlere bakıyorlar, “Babamızla ilgili bir haber var mı yok mu” diye. Bu bunu her gün yapıyorlar. Bu beni çok üzüyor.
Kılıçdaroğlu talimat verdi
Dün Kılıçdaroğlu ile özel bir görüşmeniz de oldu. Kılıçdaroğlu size orada ne dedi?
Biz genel başkanımıza bilgi verdik ve genel başkanımız çok dikkatle bizi takip etti. Birileri diyor ya “Durmak yok, yola devam”, aynı şekilde “Durmak yok, araştırmaya devam edeceksiniz” dedi. Bize “Düzenli olarak raporları getireceksiniz” dedi.