CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün hakim ve savcı adaylarına hitaben "Unutmayın, adaletin asıl tecelligahı koca koca binalar değil sizin temiz vicdanınızdır, aklınızdır, kalbinizdir" dediğini hatırlatırken, "Bir bakan, ‘Yedi yıldır susuyorum, düğüm düğüm boğazım. Hakkımdaki tapeler doğruydu, konuşmak istiyorum' diyor. Cesur, adil bir savcı aranıyor, bu savcı Türkiye'de bulunamıyor. Ama Abdülhamit Gül orada oturuyor ve yargı bağımsızlığından dem vuruyor" dedi.
Özgür Özel, yeni açılan CHP İstanbul İl Başkanlığı binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, Sakarya Zaferi'nin 100. yılında Duatepe'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasına, Çorlu tren kazasında çocuğunu kaybeden Mısra Öz'ün mahkeme önünde açıklama yapmasının engellenmesine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gündeminde Osman Kavala'nın yer almasına ilişkin konulara değindi.
Özel'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Cumhurbaşkanı'nın, dün de 2023 hedeflerinin Milli Mücadele'ye eş tuttuğunu gördük"
"Dün Sakarya Zaferi'nin 100. Yılıydı. Sakarya Zaferi'nin 100. Yılında Cumhurbaşkanı, Duatepe'deydi ve Duatepe'de 83 milyonu temsil etmesi gereken, tarafsız olması gereken, herkesi kucaklaması gereken Cumhurbaşkanı bir konuşma yaptı. Töreni izledik, tören aslında askeri erkanın davet edildiği bir parti toplantısıydı. Cumhurbaşkanı'nın yardımcısı, kendi atadığı bakanları, partisinin genel sekreteri, partisinin genel başkan yardımcıları, partisinin sözcüleri, partisinin, partisinin, partisinin… Bir de milletin ordusunun temsilcileriyle, görevini yaparken Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk partili Genelkurmay Başkanı olmuş Milli Savunma Bakanı oradaydı. Son derece talihsiz açıklamaları dinledik. Atatürk'ün çıkardığı Tekalif-i Milliye kanunu ile kendisinin Covid süreci başladığında vatandaşa IBAN atmasını eş tutan Cumhurbaşkanı'nın, dün de 2023 hedeflerinin Milli Mücadele'ye eş tuttuğunu gördük.
"Cumhurbaşkanı şapkası ile parti başkanı konuşması yapıyor"
Duatepe'de bir Cumhurbaşkanı bir konuşma yapacaktı ise herhalde o konuşma güncel siyasete dair olmaması lazımdı. Orada toprak altında hepimizin dedeleri yatıyor. Her siyasi partiden, her siyasi görüşten insanın dedesi orada toprak altında kefensiz yatıyor. O dedeler, böyle bir ayrıştırmayı duysalar, deyim yerindeyse ‘yerinden kalksalar', partili Cumhurbaşkanı'nı partisine kadar kovalarlardı. Şapkalar birbirine karıştı. Cumhurbaşkanı şapkası ile parti başkanı konuşması yapıyor ve bunu Sakarya Zaferi'nin 100. Yılında yapacak kadar gözü siyasi hırs ve ihtirastan dönmüş biriyle karşı karşıyayız. Duatepe'de bir konuşma yapılacaktı ise 'Yunan kazansaydı' diye temennide bulunan adama önünde el pençe divan duran Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a bir şey söylemek lazım. Ya da Ayasofya'nın açılışı sırasında ve devamında Ayasofya'daki hutbelerde Atatürk'e dil uzatanlara bir şey söylemek lazımdır Duatepe'den.
"Bugün fiilen Anayasa'daki hakim teminatı ortadan kalkmıştır"
Dünün önemli konuşmalarından bir tanesi Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün, hakim ve savcı adaylarına hitabıydı. Orada şöyle bir cümle söylüyor: 'Unutmayın, adaletin asıl tecelligahı koca koca binalar değil sizin temiz vicdanınızdır, aklınızdır, kalbinizdir.' Bu cümleyi zamandan, mekandan, bağlamdan koparıp alırsanız altına imza atmayacak kimse yok. Ama bunu, 15 gün önce 'Çarşamba günü inşallah muhteşem bir yargı binasını da hemen buraya yakın bir merkezde açıyoruz' diyen Cumhurbaşkanı'na söylüyor herhalde. Bunu biz söylesek olur. Ama bir tek adamın atadığı Abdülhamit Gül, ona bir mesaj veriyorsa aralarında konuşsunlar. Kamuoyunun önünde böyle ucundan göndermeler yaparak Abdülhamit Gül'e söyleyelim, yiğitlik olmaz. Eğer bir partinin lideri; adli yıl açılışını ayağına çağırıyorsa ve o açılışa giden yüksek yargı mensupları cüppelerinde olmayan düğmeleri ilikleyip önünde eğiliyorlarsa genç hakim ve savcı o fotoğrafa bakar bir şeyi görür. Vicdanıyla tahliye kararı veren hakimi hızla soruşturma yapıp, açığa alıp; verilen kararları uygulamıyorsanız ve onlar bugün Avrupa Konseyi'nde tartışma konusuysa, verilen Anayasa Mahkemesi kararını ‘Mahkemeyi tanımıyorum, saygı da duymuyorum' diyorsa birisi, o hakim ve savcı adayları mesajı alır. Bugün fiilen Anayasa'daki hakim teminatı ortadan kalkmıştır.
''Memleketi Sicilya'ya döndürdüler, bir Palermo'da herkesin bildiği sırlar vardır, bir de Türkiye'de var''
Bağımsız bir hakim, bağımsız bir savcı olsa Serik'teki, önceki AK Partili belediye başkanının ve o rüşvet meselesinin üstüne gidilir, ne oldu Serik? Eğer bu ülkede bağımsız yargı vardı ise, ülkenin İçişleri Bakanı, ‘Bir siyasetçiye 10 bin dolar rüşvet veriliyor' dedi. Bu siyasetçinin sonradan mevcut milletvekili olmadığı bizim çabalarımızla ortaya çıktı. Bu isim konusunda gidip savcıya bir şey söylenmiyor, savcı bu konuda soruşturma açmıyor. Memleketi Sicilya'ya döndürdüler. Bir Palermo'da herkesin bildiği sırlar vardır, bir de Türkiye'de var. Bir bakan, ‘Yedi yıldır susuyorum, düğüm düğüm boğazım. Hakkımdaki tapeler doğruydu, konuşmak istiyorum' diyor. Cesur, adil bir savcı aranıyor, bu savcı Türkiye'de bulunamıyor. Ama Abdülhamit Gül orada oturuyor ve yargı bağımsızlığından dem vuruyor. Ruhsar Pekcan'la ilgili Meclis'te soruşturma komisyonu yok, suçun diğer unsurları açısından savcılar üç maymunu oynuyorlar. Burada mı yargı bağımsızlığından bahsedeceğiz?
"Acılı anne mahkemenin önünde açıklama yapmayacak da nerede yapacak?"
Çorlu Tren Kazası, acılı anne Mısra Öz, güya polisleri darp etmiş. Polisler mahkemede, ‘Bizi darp edenler bunlar değil, kişisel bir husumetimiz yok. Bize şikayetçi ol dendi. Emir komuta zinciri içinde şikayetçi olduk, şikayetimi geri alıyorum' dedi. Mısra Öz, basın açıklaması yapıyor. Koşa koşa gelen bir amir, ‘Burada açıklama yapamazsınız, sosyal medyada yapın. Dağıtın bunları, dağıtın” dedi. Mahkemede olanları basına anlatılamadığı bir ülkeye dönüştü Türkiye. Acılı anne mahkemenin önünde açıklama yapmayacak da nerede yapacak?
"Partili Diyanet İşleri Başkanı"
Bu ülke AK Parti döneminde ilklerle tanıştı. Bir tanesi partili Genelkurmay Başkanı'ydı. Şimdi AK Parti kongrelerinde geziyor. İkincisi de partili Diyanet İşleri Başkanı'dır. Partili Diyanet İşleri Başkanı bir partinin yararına Atatürk'ün kurduğu kurumun, üstüne kamu adına geçirdiği dini sembolize eden kıyafetin kendine sağladığı güven; bir partinin lehine kullanılmaya çalışılmaktadır. Ali Erbaş adeta futbolda rakibine çamur yapan, bana bir tekme atsa da oyundan attırsak diye rakibine kırmızı kart aldırtmaya çalışan özel görevlendirilmiş bir kötü niyetli futbolcu gibi siyaset sahnesinde dolaşmaktadır. Oysa onun yeri siyaset sahnesi değildir. Onun rehberi Kur'an'sa, Kur'an Allah kelamıdır. Oysa o reis kelamıyla hareket etmektedir.
''Muhafazakâr Kürtler AKP'yi bırakıyor anketini gördüler''
Muhafazakâr Kürtler AKP'yi bırakıyor anketini gördüler, Ali Erbaş Diyarbakır'da kanaat önderleriyle görüşüyor. Bir partinin genel başkanı da Diyanet İşleri Başkanı'nın telefonunun hoparlöründen siyasi konuşma yapıyor. Yazıklar olsun. Geçtiğimiz bir yıl hepimizi terörist ilan ederek milli duyguları istismar etmeye çalıştınız olmadı, şimdi dini duygularla uğraşıyorsunuz. İnanın komik oluyorsunuz. Anketlerde bir şey daha çıkıyor, yüzde 95 bu ülkenin gençleri Atatürk'e hayran. Atatürk'e dil uzatamayıp dolaylı yoldan partisine saldırıyorlar. Ne demişti Fesli Deli Kadir: 'Atatürk'e zerre muhabbet besleyen ne dirime ne ölüme gelsin.' Ölüsüne beş bakanla gittiler, dirisine Ali Erbaş gitmişti. Atatürk'ün kurduğu kuruma Atatürk düşmanı adam gelecek, sonra fetva verecek millet de onu dinleyecek ve AK Parti kurtulacak. Nerede bu yoğurdun bolluğu?
"Kendisine sorulacak bir soru var, o soru sorulmasın istiyor"
Dün Ömer Çelik'in yaptığı basın toplantısının bir kısmı utanç vericiydi. ‘Bu kadar kötülüğü nerede nasıl biriktiriyorsun Ömer Bey?' denecek bir açıklama yaptı. Geçen hafta FOX TV'nin bir muhabiri Barış arkadaşımız AK Parti Genel Merkezi'nde yapılan bir önceki MYK toplantısına alınmamıştı. Bu konuya kamuoyu tepki göstermişti. Dün Ömer Çelik bir açıklama yaptı. 'Mesele kurumsal değildi, kişiseldi. Bunu FOX TV kurumsallaştırdı' dedi. Kendisine sorulacak bir soru var, o soru sorulmasın istiyor. Bakan Erdoğan Bayraktar'ın benimle ilgili tapeler doğruydu, sorusunu sormasın istiyorlar. O yüzden Barış arkadaşımızı dışarıda bırakıyorlar ve sonra diyor ki ‘Derdim FOX'la değil, muhabiri Barış'la.' Bu aynı zamanda hem basın özgürlüğünün ihlalidir. Bu, şu demektir: ‘Hoşuma gitmeyen soru soranı buraya yollama.' Bu ekmekle oynamaktır. Sonra da üstü kapalı olarak o TV'de haber sunan birisine de 'Eskiden çalıştığı yerde ben gittiğimde yanıma gelir, bana övgüler düzerdi' diyor. Bu da bir kişisel hukuk alanının bir siyasetçi tarafından nasıl siyasete alet edilebilecek kadar ahlaksızlaştırıldığının simgesidir.
"Tayyip Erdoğan kendini mahkemeden üstün, tek başına karar verebilen bir jüri olarak görüyor"
İki milletvekilimizin bir konuya çektiği dikkati ben de burada kayda geçirmek isterim. Bugün Osman Kavala'nın tutukluluğuyla ilgili Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nde gündem var. Türkiye hakkında ihlal prosedürünü başlatmak, gündem bu. Neyi ihlal etmişiz? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden kaynaklı yükümlülüklerimizi ihlal etmişiz. Ne yapmışız? Mahkemenin beraat ve tahliye kararını uygulamama suçu. Bugün Türkiye'de bu prosedür başladı ve ümit ederiz bir uyarıyla kurtulur ama hemen arkasından, belki de hemen Konsey'deki oy hakkının askıya alınması gelecek, inat ederlerse Konsey'den çıkma. Tayyip Erdoğan kendini mahkemeden üstün, tek başına karar verebilen bir jüri olarak görüyor. Bütün sorun buradadır.'' (ANKA)