Biraz Diyojen, biraz Da Vinci usta, biraz Stephen Hawking, biraz fazla Kazanova, az çirkin, çok karizmatik, hafif megaloman, biraz çizer, biraz yazar, biraz ressam… Kısaca annemin pişirdiği o lezzetli türlüler gibi bir adam...
Ama Gerçekten sıra dışı bir çizer o… Bilgi üniversitesinde öğretim görevlisi; kadınları seviyor, onları aşk ve şehvetle çiziyor. Eserleri Fransa’da Picasso, Francis Bacon ile birlikte sergileniyor. Ve yarattığı Efsun karakteri, Conan ve Spiderman’in yazar çizerlerinin katkılarıyla çizgi roman dünyasının kabesi Amerika’da yayına hazırlanıyor. İşte Ergün Gündüz ve onun harikalar alemi…
Ergün Gündüz için Türkiye’nin en karizmatik karikatüristi diyorlar, anlat bakalım bu karizmanın sırrını…
Aslında kendimi karikatürist olarak görmüyorum. Hikaye yazarım, resim yaparım, illüstrasyon, yağlı boya, sulu boya yaparım, karikatürlerim var, çizgi filmlerim… Kısaca yaratıcılığım var.
Desene ne iş olsa yaparım abi diyenlerdensin
(gülüyor) Mesela Leonardo Da Vinci hem ressam, hem heykeltraş, hem mucit, anlayacağın adam her şeymiş. Çünkü yaratıcı..
Ayrıca oldukça da alçak gönüllüsün Leonardo usta!
Canım örnek olarak söyledim. Tabii ki kendimi onunla kıyaslayacak kadar delirmedim.
Peki usta, bu saydıklarının hangisisin aslında?
Hepsi. Sanatçıyım ben, artistim.
Kulakları çınlasın Bedri Koraman abimiz gibi senin de kadınların çok meşhur. Çizdiğin hatunların hepsi fıstık gibi, var mı bunun özel bir sebebi?
Bu benim yaratılışım ile ilgili herhalde; kadınları öyle görmek istiyorum.
Bu arada kendine de biraz torpil geçiyorsun galiba. Karikatürlerinde çok yakışıklı bir Ergün Gündüz var…
Kalem benim elimdeyken çirkin mi çizeyim kendimi yani. Şaka bir yana öyle yakışıklı filan çizdiğim yok. Neysem o işte.
Latif Demirci, İrfan Sayar, Hasan Kaçan ve sen bir dönemin en önemli dergisi Gırgır’ın ağır toplarıydınız. Sonra ne oldu Atos, Portos, Aramis ve Dartanyan’a?
Biz oraya çok küçük yaşlarda girdik, ben 16 yaşındaydım. Oğuz Aral babamız gibiydi. Aile olmuştuk bir nevi, başarımız da oradan geliyordu. Ama çocuklar bir yerden sonra kendi kanatlarıyla uçmak ister. Oğuz abi bunu anlayamadı. Bizi sürekli kontrolü altında tutmak istedi. Bunu kabul edemedik. Zil çaldı ve dağıldık.
ÇİZDİĞİM KADINLAR GELİP BENİ BULUYOR
’Gece kuşu’ göbek adınmış bir ara, doğru mu?
Onu Hasan söylüyormuş,"Alemlerden çıkmıyor" diye. Eskiden koloniler halinde her yere giderdik geceleri. Gençlik halleri işte. Ama artık yaşlandım (gülüyor)
Birlikte gezip tozduğun Hasan Kaçan’ın sonradan muhafazakar çevreyi seçmesine ne diyorsun?
Ne diyeyim, onun tercihidir. Orada daha da başarılı bence.
Gençlik halleri diyorsun da, şimdi inzivaya çekilmedin herhalde.
O kadar da değil. Pek öyle görünmesem de sosyal bir insanım. Kendimi mendireğin ucundaki bir deniz fenerine benzetirim hep. Her gün karaya çıkıp eğleniyorum, sonra fenerime dönüp huzura kavuşuyorum. Yalnızlığı da seviyorum.
Çizdiğin o mükemmel kadınları bulabiliyor musun 3 boyutlu dünyada?
Ben aramıyorum ki! Hiç aramadım. Kadınlar bir şekilde gelip beni buluyor
Peki nedir kadınlara seni cazip kılan. Herhalde “gel karikatürünü çizeyim” diye kandırıp, rejisörün yatak odası numarası çekmiyorsun…
Yok yaaa…. Zaten çoğu tanıştığımız zaman benim karikatürist olduğumu bile bilmez. Belki de doğuştan böyleyim ben, şanslıyım. Yaşamıma devam edebilmem için çok önemli kadınlar. Ama öyle barlara gideyim, kız tavlayayım diye bir çabam olmadı hiç.
RUH İKİZİNİ ARARSAN RUH ÖKÜZÜNÜ BULURSUN
Herkesin bir ruh ikizi var derler, sen ruh ikizini buldun mu?
O da çok matrak laf ha… Mesela bir kız diyor ki “bizim mahallede ruh ikizimi buldum.” Vay be 7 milyar insan içinde senin mahallende mi çıktı (Gülüyor)
Tamam ruh ikizinden vaz geçtik. Aradığın kadını bulabildin mi?
Bulduğunu zannedersin, ama bulamazsın. İnsanlar ruh ikizini ararken ruh öküzünü daha kolay buluyorlar aslında. Ayrıca bulmak şart da değil. Aramanın zevki başka. Herkes kendi aşkının dedektifi olabilir bu dünyada. Dosyayı kapatıp kapatmamak tercih meselesi.
Çizdiğin kadınlara aşık oluyor musun, ya da beraber olduğun kadınları onlar gibi hayal ediyor musun?
Çizdiğim kadınlara daha sonra rastladığım oluyor. Hatta “Aa, beni çizmişsin” diyor bazıları, onlarla daha yeni tanışmama rağmen. Arada tanıyıp çizdiklerim de var tabi. Değişiyor…
Bir de evlilik var bu ‘çizgi’ hayatın içinde...
Evliliğim kendi hayatımdaki yerini aldı, oğlum kaldı yadigar. Benim garip bir felsefem var. Yaşamımızın bittiğine ama hafızamızın bunu geç algıladığına inanıyorum.
OĞLUM BİR GÜN İSTANBUL’UN BAŞINA GEÇERSE
Ne diyorsun Ergun, 40’ı çıkmış gibi bir halimiz mi var?
Ya dinle bak, biz aslında öldük ama hatırladıklarımızı yaşıyoruz. Ben buna inanıyorum ve bu düşüncede kaderi buluyorum. Bir tür deja vu hali yani. Aklımdan hiçbir zaman evlilik geçmemişti ama bu evlilik vasıtasıyla oğlum dünyaya geldi. Demek ki hepsi olması gerektiği için oluyor.
Valla bir soru sordum, bin pişman oldum Yani çocuğum isteyerek olmadı mı demek istiyorsun?
Olmasını değil doğmasını istedim, o ayrı hikaye
Da Vinci’nin şifresi gibi konuşmayı bırak, sevgi çocuğu mu oğlun onu söyle
Öyle diyebiliriz. Bazı dinlerde çocuğun anne babasını seçtiğine inanılır. Belki de oğlum istedi benim onun babası olmamı
Adı nedir bu seçici veledin?
Costa Bora… Costa Constantine’in kısaltılmışı .Daha 9 yaşında ama müthiş sosyal bir çocuk, inanılmaz bir enerjisi var. Belki o bizi seçti ama ben onun da seçilmiş bir ruh olduğuna inanıyorum.
Constantine ne alaka? Oğlunun annesi Yunanlı mı?
Hayır Rus vatandaşı doktor bir hanım. Ama İstanbul’un adı Rusya’da da aynı; Konstantin … Ruslar bir gün Konstantin İstanbulun başına gelecek diye inanıyorlar hala. Düşünsene şimdi benim oğlan geldi, Belediye başkanı oldu… (Gülüyor) Hem Türk, hem yarı Ortodoks, yarı Müslüman. Tam olur valla.
Anlamadım dini nedir Costa’nın?
Müslüman yazıyor kimliğinde. Kararı kendi verir ilerde.
Baba olmak sende neyi değiştirdi?
Sağ lobumda yaşıyordum, oğlumun varlığı sol lobumu da çalıştırdı. Hayata daha motive olmamı sağladı
BERABER OLDUĞUM KADINLAR HEYECANLI
Türkçe konuş vatandaş!
Yani çocuğum doğunca onun geleceği için para kazanmayı hedefledim. Yaratıcı olan beynin sağ lobudur, o üretir, sol lob pazarlar, para kazandırır. İkisinin ortasını bulmayı öğrendim.
Bir şarkı vardı eskiden ‘Bir kadın çizeceksin onun gibi bırakıp gitmeyecek diye’ sen böyle bir kadın çizdin mi?
O kadın orada hep aynı duracak, sen ona baka baka yaşlanacaksın. Çok ağır bir soru oldu bu.
Çizdiğin kadınlar mı beraber oldukların mı tercihin.
Çizdiklerim güzel, beraber olduklarım heyecanlı.
İHANET NE KADAR GÜZEL BİR ŞEY!
Peki Hak ettiğin yerde misin sanatçı olarak?
Hak ettiği yerde olan kim var ki? Picasso bile başka bir yerde olmak isterdi büyük ihtimalle.
Sanatın hayatındaki yeri nedir?
Bana var olduğumu hissettiriyor, Heyecan verici ve seksi…
Demin kadınlar beni buluyor dedin, yakana kırmızı karanfil mi takıyorsun devamlı?
Karanfil değil içgüdü… Sanırım birbirimizin anlamadığı kokuları salgılıyoruZ.
Duygusal mazoşistlik var mı sende, ilişkide zoru sever misin?
Severim. Çatışma, bazen çok kızsan da enerji verir. ‘Akrep ateşi, aslan suyu temsil eder o yüzden bir araya gelemez’ derler ya. Onun gibi bir şey. Ateş, “Suyunu buhar yaparım” der, su da “Ben de seni söndürürüm” O hesap işte. Güçlü çatışma anları güzeldir.
Aşk bittiğinde ağladığın oldu mu hiç?
Neden olmasın! Her sevgili aşk anlamına gelmiyor ama ağlamak için aşk gerekiyor. . Ben aşkın her halini yaşadım.
Peki YA ihanet?
Yaşadım tabii, ne kadar güzel bir şey. O dersi almadan sınıf atlayamıyorsun çünkü.
AYŞE ARMAN VE ŞAFAK PAVEY HAYAT ARKADAŞLARIM
Şimdi gelelim maydanozun faydalarına… Özel yaşamında yer alan kadınların arasında bir ünlü gazeteci, bir de siyasetçi var.
Haa şimdi lafı nereye getirmek istediğini anladım. Ayşe’den (Arman) bahsedeceksin…
Unutamadığın kadın o mu?
Unutamadığım kadın mı? Ben öyle bir şey demedim ki (gülüyor) Onunla karşılıklı atıştığımız, tartıştığımız, paylaştığımız bir sürü şey var ama dediğim gibi o ilişki, o günlerde güzeldi. Hala görüşürüz; eşiyle de, kardeşleriyle de annesi ile de buluşuruz.
Peki ya ‘öteki’? Siyasete soyunan…
O çok özel bir insan. Onunla da halen görüşüyoruz. Mesela bu seçimlerden önce beraberdik. Bu konuları da konuştuk. Politikaya girmesini de destekledim.
Ayşe gibi onun da tüm sülalesi ile görüşüyor musun?
Annesi muazzam bir kadındır, tam anlamıyla bir gazetecidir. Eve gider bulaşık yıkar, 10 dakika sonra çıkar protokolde başbakan ile görüşür.
Aşkını bitirsen de sen arkadaşlığı bitirmiyorsun anladığım kadarıyla?
Bitirmiyorum. Sadece bir cinsel ilişki ya da o anki koklaşma için bir arada olmuyorsun ki. Karşındaki insandan geriye dostluğu kalıyor. Aşık değil ama ‘hayat arkadaşı’ olarak kalıyoruz. Benim hayatımda yaşadığım bütün hikayeler ağırdır, serttir, yüksektir ama hiçbiri basit değildir.
Şafak Pavey deyince gözlerin parladı bir an… Sanki unutmamış gibisin.
Ağlayacağım şimdi (gülüyor) Niye unutayım ki! Zaten görüşüyorum hala.
Neden ayrıldınız Şafak’la?
(Susuyor)Ya, böyle sorular sorulunca cevabı olmuyor. Ayrılmadık ki! Hayatım noktalı virgüllerle dolu. Çizgi romanlardan alışkanlığım olsa gerek, her şeyin devamı gelecekmiş gibi hissediyorum. Zaten hayatı bir çizgi roman gibi kare kare yaşıyorum.
TAVLAMAK İSTEDİĞİM KADINI DİREK EVE GÖTÜRÜRÜM
Hep okulun popüler kızlarıyla berabersin. Bu durum seni kıskanç olmaya itmiyor mu?
Mesleğimde de, kadınlarla ilişkilerimde de kıskanç değilim. Biri beni seviyorsa, beni kıskandıracak bir şey yapmaz. Yapıyorsa zaten bir problem var demektir.
Kadınları etkileme sanatını öğrenelim senden bir üstad olarak. Nasıl tavlıyorsun, nereye götürüyorsun?
Eve götürürüm…
Hoppala…
Hemen hınzırlaşma… Eve götürürüm tabii.. Ne uğraşacağım oralara buralar götürmek için. Kış oldu mu, şömine önünde oturmak, şarap içmek, müzik dinlemekten keyifli ne var ki. Ama tabii kış ayrı, yaz ayrı…
4 mevsime farklı Ergün mü?
Ergün aynı, durum farklı…
LİGHT MAÇOYUM…
Birinden vazgeçmek zorunda kalsan; Çizim ya da kadın. Hangisi olurdu?
Kadından vazgeçerdim. Çizerken nasılsa yanımda kadınlar.
Haremim beynimde diyorsun yani.
Aynen öyle
İyi de dokunamıyorsun…
Olsun. Görüyorum ya
Peki, Maço musun, yoksa light bir erkek mi ?
İkisi de ayrı uçlar. Ben Light-maço gibi komik bir şeyim.. Belki de yedi cüceyim. Pamuk Prenses, beyaz atlı prensi arar da, onun yerine yedi tane cüce ile karşılaşır. Bunlar erkeğin yedi parçasıdır. İyi, kötü, komik,, çekingen, huysuz, uykusuz, meraklı… Aslında bir erkek de olması gereken yedi parça bu. Hepsinin bir arada bulunması çok zordur. Çoğu var bende ama.
Nazan Öncel’in ‘Aşkım Baksana Bana’ klipi için 112.789 adet karikatür yapmışsın.
Bırak İzzet allahaşkına reklam olsun diye böyle bir haber yaptırmışlar. Çizgi film yapan hangi insan bu sayıya inanır? Herhalde çok masraflı bir iş yaptık demek için uydurmuş Nazan’ın yanındakiler
Resim eğitimi de almışsın, mutluluğun tablosunu çizmeyi neden denemedin?
Nereden biliyorsun çizmediğimi? Mutluluk zaten çizdiğin resim. Bazen bir sandalyeye çıkıp resimlerime bakıyorum, beğenirsem yüzümde bir gülümseme ile bir bira açıp hemen kutlama yapıyorum.
Ters adamsın, kutlama şampanya ile yapılmaz mı?
Şeker hastasıyım, şampanyada da şeker olduğu için birayla idare ediyoruz
GIRGIRI KAPATTIRARAK TARİHE GEÇTİM
Herkes gençliğinde devrimciydi ama sen bir de üstelik karikatür çizerek bu işten para kazandın…
Canım sırf gençliğimde değil 30 yıl boyunca çizdim. Gırgır’ın politik kapaklarının yüzde 90’ı benimdir. Mesela 12 Eylül’de Gırgır dergisinin kapatılmasının sebebi benim.
Demek tarihe Gırgır’ı kapattıran adam olarak geçtin. Ne çizmiştin ki?
Müşerref Akay’ı çizmiştim, dergiyi aramış; “Onu çizenin, elleri kırılsın” demiş.(gülüyor) O zaman Türk bayrağı ile şarkı söylüyordu. Kadına kızdığım için onu çirkin çizmiştim ama Türk bayrağına hakaretten kapatıldı dergi. Bir ay çıkmadı.
Ailede var mı çizer?
Yok, mimar mühendis filan var ama tek çizer ben çıktım
Başarını neye bağlıyorsun, tek yetenekle yürümüyor gemi değil mi?
Tamamen içgüdüsel. Ben sadece kodlanmış gibi çizmek istedim.
40”IMDAN SONRA EN MÜKEMMEL ZAMANIMI YAŞIYORUM
Çizer guru diyesim var sana, spirituel hayata inancın çok galiba.
İnanıyorum. Demin bir Deja vu durumundan bahsettim ya… Hayat yolculuğunda olacak şeylerin mesajlari var. Onları görürsen olur…
Var mı böyle bir örnek?
Çok… Mesela Ortaokul bittiği zaman diyabet hastalığım vardı, Türkiye’ye ilaç gelmiyordu ve komaya girmiştim. Hastanede yatarken “içinde çizimler olan İngilizce bir öykü kitabı alın” dedim babama.
Özellikle mi böyle bir kitap?
Evet. Hatta Longman yayın evinden alın dedim. O da gitmiş ‘İnci Avcısı Macerası’nı aldı getirdi. Bahreyn diye bir ülkede bir inci avcısının öyküleri anlatılıyor. Yıllar sonra Bahreyn’den bana iş teklifi geliyor. Sonradan spritüel dünyayı algılamaya başladığım zaman yandı ampul.
Gırgır’ı bırakıp Bahreyn’e gitmedin herhalde…
Zaten o aralar dergide Oğuz ve Tekin Aral ile aramız açıktı, bana ders vermek istiyorlar. Gidip Tekin abinin elini öpecekmişim. Suçum yok ki neden öpeyim. Eyvallah dedim çektim gittim. Bu gücü de Bahreyn’den aldım.
Bir kahvesini de içtin mi inci avcılarının?
Tabii… İnci avcılarını gördüm, masaldaki her şeyi orada gördüm. Yani diyorum ki hayatın bütün mesajları önden sunuluyor insana.
Ne zaman anladın ’erdiğini’?
30’dan sonra olgunlaştım, 40 tan sonra en mükemmel seviyem neyse onu yaşamaya başladım.
Neymiş bu mükemmellik seviyesi guru bey?
Aklın, üretkenliğin, yeteneğin, kalbin, hepsinin toplandığı yer. Hatta o zamana gelene kadar kadınları hiç tanımadığını anlıyorsun.
11 SAYISININ ESRARI
Şimdi mi kadınları daha iyi tanıyorsun?
Tabii ki. Ama dinle devamı da var. Bütün bunlardan sonra düşünmeye daha çok başladım. Sonra fark ettim ki benim 11 sayısı ile ilgili bir hikayem varmış.
Haydaa… O da ne şimdi? Nasıl buldun bunu?
11. ayda doğmuşum. Sonra adım ile soyadımı topladım 11…
Hepsi bu mu yani?
Dur dinle, biraz daha kafa patlattım, Teşvikiye’deki iş yerim 11 numaraydı. Ardından Bebek’e taşındım, evin numarası 74’tü, toplamı yine 11..
11 dakika sürecek bu hikaye galiba…
Daha sonra taşındığım evin numarası 54 çıktı. Sonra muhtara gittim, kapı numaramı söyledim, “öyle bir numara yok” dedi…
İşte şimdi yattı senin teori…
Sen öyle zannet. “Peki orası kaç numara” dedim. “38” dedi adam. Yine 11… Nüfus kağıdımın numarası 11, son kız arkadaşımın doğumu 11’li, kredi kartımın numarası 11 ile bitiyor…
Tesadüf diyeceğim dilim varmıyor…
Bu kadar çok tesadüf olur mu… Uçağa bilet alırım, numarasını toplarım 11.., Gate’e giderim yine 11 çıkar.
Sen özellikle 11’i seçiyor olmayasın?
Yok öyle takıntılı değilim. “11 olmazsa gitmem” diye de kendimi sıkmam.
Mesela bir kadına aşık oldun; 11. ayın 11’inde doğmuş ve yine 11’inde tanışmışsınız, korkmaz mısın? Ben olsam ürkerim vallahi…
Korkmam yahu böyle şeylerden. Tam tersine, doğru yolda olduğumu anlarım.
KIZI GÖRÜR GÖRMEZ ‘BABAYI YEDİM’ DEDİM
Sen mi çağırıyorsun acaba beyninle bütün bunları? Hatta kadınları…
Benim algılarım biraz açık tabii… Karşına bunu algılayacak insan çıkarsa ne ala. İşimde de özel hayatımda da genelde benim kapım çalar. Mesela oğlum bile kapım çalındığı için doğdu.
Yine felsefe yapıyorsun sandım. Harbiden bildiğimiz kapı zilinden mi bahsediyorsun.
Evet. Oğlumun annesiyle zamanında ortak bir arkadaşımız vardı.Bir gün oturuyorum benim evin oralardan geçerken arkadaş ışığımı görmüş. Zil çaldı. Kapıyı açtım, müstakbel karımın yüzünü ilk defa görür görmez "Ben babayı yedim" dedim.
Ve evleniyorsun, oğlun dünyaya geliyor… Bu röportaj nasıl olacak sence, onu da hissediyor musun?
Ne zaman çıkar gazetede?
Haftaya pazar herhalde.
Ayın kaçı oluyor”
12’si... 2 ile çarp 24 eder, 13 çıkar bak yine 11...
İZZET ÇAPA/ HABERTURK