Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Merkezinde düzenlenen Genişletişmiş İl Başkanları toplantısında konuştu.
Elazığ’da 6.8 büyüklüğünde meydana gelen depremde hayatını kaybeden 41 vatandaşa Allah’tan rahmet dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hastanelerimizde 7’si yoğun bakımda olmak üzere toplam 48 kardeşimizin tedavisi sürüyor. Hayati tehlikesi olan depremzedemiz bulunmuyor.
Bu büyük afette Elazığ ve Malatya yanında Diyarbakır, Kahramanmaraş, Adıyaman, Şanlıurfa ve Batman’da büyüklü küçüklü toplam 498 bina yıkılmış, 4 bin 912 bina ağır hasar, 296 bina orta hasar, 5 bin 447 bina hafif hasar almıştır. Özellikle Elazığ’ın merkez Sivrice ve Maden ilçeleriyle Malatya’nın Battalgazi, Doğanyol, Kale Pötürge ve Yeşilyurt ilçelerinde ciddi yıkımlar ortaya çıktı.
Deprem haberinin alınmasıyla birlikte 3 bakan arkadaşımı anında hemen Elazığ’a gönderdik ve sağ olsunlar gerek İçişleri gerek Sağlık gerekse Çevre Ve Şehircilik Bakanım anında oraya ulaştı. AFAD, Jandarma, Sağlık Bakanlığı, itfaiye teşkilatları, Kızılay ve diğer kurumlarımızdan 7 bin 171 personel ve 661 araç deprem bölgesinde görevlendirilmiştir.
Şu ana kadar deprem bölgesinde AFAD tarafından 25 bine yakın çadır 31 bine yakın yatak ve 50 bin battaniye ulaştırılarak ihtiyaç sahiplerinin hizmetine sunuldu. Kızılay tarafından da deprem bölgesine 2 bin 500 çadır 15 bin yatak 42 bin battaniye 220 bin paket gıda maddesi her biri 5’er bin kişi kapasiteli 6 mobil ve sahra mutfağı gönderilmiştir. Bakanlıklarımız her biri kendi görev alanlarıyla ilgili olarak depremden etkilenen vatandaşlarımıza destek olmaktadır.
Şahsım da hemen ertesi gün olay yerine giderek çalışmaları bizzat yerinde gördüm, takip ettim. Önce Elazığ oradan da Malatya’ya geçtim. Burada da aynı şekilde halkla iç içe olduk, onlarla halleştik, dertleştik ve daha sonra tekrar Ankara’ya döndüm” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin, tarihinin en hızlı ve etkili afete müdahale faaliyetini bu depremde yürüttüğüne dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Bizim tarihimizde Erzincan, Sakarya, Düzce, Bolu, Kocaeli depremleri var. O zaman ülkeyi yönetenlerde bellidir. Bunun bedeli, faturası ne olmuştur, bunlarda bellidir. Şu anda çıkıp bu CHP’nin başkanı bunu çünkü yakın siyasi tarihten zerre kadar haberi yoktur, bilmez bu işleri, bu tarih cahilidir ve acaba bir Düzce depreminde, Kocaeli, Sakarya depreminde neler olmuş, neler bitmiş bilmez.
Ben daha cezaevinden yeni çıkmıştım ve bu deprem olunca ilk işim oralara gitmek oldu ve yaklaşık 10 gün deprem bölgelerinde halkla bir araya geldim. Çünkü biz dertliydik bunlardan uzak kalamazdık. Gayret ettik, çalıştık, iktidar olduk yarım kalmış olan o deprem bölgelerindeki çalışmaları biz tamamladık. İnanın bundan da haberleri yoktur ve biz bunları yaparken bunu insani vicdani ve üstlendiğimiz görev sebebiyle bunları yaptık fakat haberi yok dedim ya.
Şimdi sorun Van depreminden haberin var mı diye inanın yoktur. Van depreminde yaklaşık eski parayla 20 katrilyona yakın para harcadık. Utanmadan soruyor deprem için topladığınız paraları nereleri harcadınız. Yerine gittiği gibi milli bütçeden buralara çok ciddi harcamalar yaparak oraları ayağa kaldırdık. Van’da, Edremit diye bir ilçe var sorun bilmez. Bu ilçeyi adeta biz denize nazır bir ilçe olarak inşa ettik. İpek Yolu bilmez. Buraların hepsini biz yeniden sıfırdan inşa ettik. Van’ın geneli bilmez. Suyu yoktu suyu. Devlet Su İşlerini seferber ettik çünkü o suyu getirme sorumluluğu Van Büyükşehir Belediyesine aitti. Ama terör örgütü ile el ele olan bu belediye halkını susuz bırakmıştır. DSİ ile oranın su sorununu çözdük ve şu andaki Van bizim dev yatırımlarımızla zaten göreve geldiğimizden bu yana nereden baksanız 27 katrilyonu buldu, fazlası var azı yok. Van’a biz bu denli yatırımlar yaptık.
Toplu Konut İdaremiz, Gençlik Spor Bakanlığımız buralarda çok ciddi yatırımlar yaptık. Haberi yok, nereye harcadınız diyor. Git yerinde gör. Aynı şekilde Bingöl depremi. Bingöl depreminin hemen ardından anında deprem bölgesindeydim. Bakan arkadaşlarımla beraber oradaydık. Orada da çok yoğun çalışmalar yaptık ve süratle bugünkü Bingöl’ü biz inşa ettik. Ama bunun bundan haberi yok. Yeni bir şehir orada meydana getirdik.
Aynı şekilde Simav. Simav depreminde de yine anında müdahale ile bugünkü Simav’ı inşa ettik, beklemedik. Bir yerden bir şeyler gelecek demedik. Her şeyi acaba nereden ne yardım gelir onlar gelsin de ondan sonra yapalım diyecek olursak yolda kalırdık. Hemen milli bütçemizden adımlarımızı attık gelen yardımlarla da oradaki desteği sürdürdük. Bay Kemal sen neredesin. Sen kiminle cirit attığının farkında değilsin ve bu işi de öğrenemeyeceksin. Onlar ne yaparsa yapsın biz vazifemizi iyi biliyoruz.
Vazifemizin idraki içerisindeyiz. Kalkıyor CHP’li belediyeler oraya gitmiş onların yaptıklarıyla oradaki sorunlar halledilmiş. Belediyelerin gittiyse Allah razı olsun. Benim zaten halkım, Allah’ın izniyle onların çok fazlasını yapıyor ve yaptı. Deprem gecesinden beri orada bulunan bakanlarımız ve diğer ekiplerimiz başta olmak üzere bu süreçte emeği geçen herkese şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.”
“6 BİN 400 SÜRATLE YAPIP VATANDAŞLARIMIZA TESLİM EDECEĞİZ”
Elazığ ve Malatya’daki arama kurtarma çalışmalarının depremden sonraki 67’nci saatte tamamlandığı bilgisini paylaşan Erdoğan, “Bu çok seri, çok yoğun bir çalışmanın sonucunda elde edilmiş bir neticedir. Yıkılan ve tehlike arz eden binaların enkazları da kaldırılıyor. Kullanılamayacak durumda olan binalarda en kısa sürede yıkılacak. Hiçbir vatandaşımızı mağdur etmeden bu büyük afetin yaralarını saracağız. Kamunun acil durum ödenekleri tarafından vatandaşlarımız tarafından toplanan yardımlar da depremin yaralarının sarılması için kullanılmaktadır.
Depremde en çok can kaybının yaşandığı Elazığ’ın Mustafapaşa ve Sürsürü Mahallelerinden başlayarak bölgede kapsamlı bir kentsel dönüşüm çalışmasını başlatıyoruz. İlk etapta Elazığ’da 3 bin 850, Malatya’da 2 bin 550 olmak üzere toplam 6 bin 400 yeni konutu süratle yaparak vatandaşlarımıza teslim edeceğiz.
Türkiye 1999 depreminin ardından ortaya çıkan hasarları gidermek için İstanbul, Sakarya, Düzce, Kocaeli, Yalova ve Bolu’da 103 milyar liralık yatırım yapmıştır Bay Kemal. Bu rakamları iyi takip et. Van, Kütahya, Bingöl, Afyon depremlerinin ardından da vatandaşlarımıza tüm altyapısı ve sosyal tesisleriyle 38 bin kalıcı konutu yapıp teslim ettik.
Depreme dayanıksız binaların dönüşümü için sadece kira yardımı, hibe, kamulaştırma, harç muafiyeti, bina inşaatı gibi işler için 61 milyar liraya yakın kaynak kullandık. Riskli alan olarak belirlenen yerlerde de halihazırda 60 milyar liralık bir kaynakla yatırımlarımız devam ediyor. Görüldüğü gibi ülkemizi depreme hazırlamak için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Hani sürekli deprem vergileri ne oldu hep bunu söylüyor.
İşte o sordukları deprem vergilerinin 2003-2019 yılları arasındaki toplamı cari fiyatlarla 66 milyar lira. 2019 fiyatlarıyla 147 milyar liradır. Bugüne kadar depremlerin ardından yapılan ve depreme hazırlık için yürütülen çalışmalarda harcanan kaynak ise bu rakamların yaklaşık 5 katıdır. Türkiye’yi onca acısının arasında bu tür tartışmaların içine çekenleri de kınıyorum ve sevgili milletime havale ediyorum” açıklamasını yaptı.
“1.5 MİLYON BİNANIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ ÇABALARINA HIZ VERİYORUZ”
Vatandaşların deprem konusunda çok daha bilinçli şekilde hareket ettiklerini memnuniyetle gördüklerini belirten Erdoğan, şunları dedi:
“Bu ülkede hiç kimse vatandaşlarımızı depreme dayanıksız bina yapmaya veya oralarda yaşamaya yönlendiremez. Her fırsatta ısrarla altını çizdiğimiz yatay yapılaşmanın ne kadar önemli olduğun maruz kaldığımız her deprem bize bir kez daha ispatlıyor.
81 vilayetimizin tamamından bundan sonra artık hiçbir yerleşim yeri ne çürük zeminde ne de yüksek katlı olarak inşa edilemeyecektir. Depreme hazırlık kapsamında ülke çapında tespit ettiğimiz 1.5 milyon binanın dönüştürülmesi çabalarına hız veriyoruz. Deprem bizi beklemiyor öyleyse deprem bizim kapılarımızı çalmadan hazırlıklarımızı yapmamız şarttır.
Önümüzdeki dönemde milletimizin de desteği ile bu hassasiyetle yatırımlarımızı hızlandıracak ve neticeye ulaştıracağız. Çevre ve Şehircilik Bakanıma da söyledim hiç beklemeden Elazığ ve Malatya’da kırsal kesimde süratle oralarda tek katlı binaları yapacağız, yanına ahırı varsa ahırını da yapacağız ve böylece oralarda çelik konstrüksiyonla bu inşaatı tamamlayıp bitireceğiz.
Şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanımız süratle zemin etütleri başta olmak üzere zemin etütlerini de yapıp kırsal kesimi öncelikle halledelim diyoruz. Hemen arkasından da merkezdeki binaların yapımına başlayacağız. Oralarda da zemin artı 3 şeklinde ama çok daha güçlü ve mümkün olduğunca çelik konstrüksiyon ile bu binaları yapıp merkezi halletmek ve çevre şehirciliğin elinde şu anda 400 kadar konut var ve bu konutlara geçmeyi kabul eden vatandaşlarımızı da hemen bu konutlara taşımayı kendi gönül rızası ile yapmayı planlıyoruz ve böylece biran önce vatandaşlarımızı sağda solda kalmaktan kurtaralım istiyoruz.”
“BU PLANI ASLA KABUL ETMİYORUZ VE TANIMIYORUZ”
ABD’nin sözde barış planına tepki gösteren Erdoğan, “Ecdadımızın asırlarca barış içinde yönettiği ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından geride bıraktığı pek çok bölge halen huzura kavuşmadı. İşgal, yıkım ve gözyaşının sürdüğü yerlerin başında ise malum Filistin geliyor. İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde Filistin topraklarında korsan bir şekilde kurdurulan İsrail, kan döke döke haksız ve hukuksuz bir şekilde bugün ki sınırlarına ulaşmıştır. Zalimin gözü kana da doymaz mala da doymaz. İsrail’in de gözü doymuyor.
Son olarak Amerikan yönetiminin desteği ile hem Kudüs’ü hem de İsrail özellikle ısrar ettiği işgal altındaki diğer Filistin topraklarına ilhak anlamına gelen bir planı devreye almaya çalışıyor. 1947’de bir Filistin vardı bugün ise maalesef İsrail 1947’deki Filistin’in topraklarının aynı ile şu anda işgalci ve tamamiyle Filistin’le de şu anda böyle damla damla gösterebileceğimiz bir ne yazık ki artık Filistin var.
Şimdi utanmadan sıkılmadan bunlardan da Filistin’i mahrum etmenin Batı Şeria’da dahil olmak üzere bunun gayreti içindeler. Bu plan ile işgal edilen Filistin topraklarının ilhakı amaçlanıyor. Türkiye olarak görünürde iki devletli çözümü kabul eden ama esasta Filistin’i tümüyle yok eden ve Kudüs’ü tamamen gasp eden bu planı asla tanımıyor ve kabul etmiyoruz.
Rabbimizin çevresiyle yani tüm Kudüs ve Filistin topraklarıyla birlikte mübarek kıldığı Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine uzanan elleri kırmak imanımızın bir gereğidir. Şayet bugün Mescid-i Aksa’nın mahremiyetini koruyamazsak yarın kem gözlerin Kabe’ye çevrilmesini engelleyemeyiz. Hele hele şu andaki zihniyetle hiç engelleyemeyiz” diye konuştu.
“YAZIKLAR OLSUN”
“İslam dünyasındaki ülkelerin şu atılan adım ve açıklanan metinle ilgili tavırlarına baktığımız zaman ben halimize acıyorum” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Başta Suudi Arabistan sesin çıkmıyor sesin. Ne zaman çıkacak? Bakıyorsunuz Umman, Bahreyn aynı şekilde. Abu Dabi yönetimi bir de oraya katılıp alkış tutuyorlar, yazıklar olsun. Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu. Binlerce yıldır olduğu gibi bugün de dünya barışının anahtarı Kudüs’tür.
Barış çınarı Kudüs’te yıkılırsa bunun altında tüm dünya kalır. Kudüs’ü tümüyle İsrail’in kanlı pençelerine terk etmek sadece orada yaşayan Müslümanlara ve Hristiyanlara değil tüm insanlığa yapılmış en büyük kötülük olacaktır. Zaten kendi kadim vatanlarında parya durumuna düşürülmüş Filistinli kardeşlerimizi böyle rezil bir planı kabule zorlamanın da izahı yoktur. Mazlum Filistin halkına ve Kudüs’e yaptıkları tacizlere seyirci kalarak İsrail’i cesaretlendiren herkes ortaya çıkacak vahim sonuçların sorumluluğuna ortaktır.
Filistin halkının ve devletinin özellikle güvenliğini işgalci İsrail’e bırakmak kuzuyu kurda teslim etmekle aynıdır. Bu açıklamayı yapıyor Trump. Yanında kim var? Seçim kaybetmiş bir Netanyahu var. Basın mensupları içeri alınmıyor. Hani siz de basın özgürlüğü vardı. Acaba aynı şeyi Türkiye’de biz Amerikan medyasına yapacak olsak ne yaparsınız. Peki Türk medyasını niye almadınız bu toplantıya?
Bunların özgürlük anlayışı bu. Basın özgürlüğü anlayışı bu. Üstadın kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa dediği türden böyle bir planı destekleyen kimi Arap ülkeleri Kudüs ile beraber kendi haklarına daha önemlisi tüm insanlığa ihanet etmektedir. Kul kurar kader gülermiş derler. İstedikleri kadar plan yapsınlar istedikleri kadar zulüm işlesinler Allah’ın yardımı ve vicdanlı hakkaniyetli insanların desteği ile Kudüs davası hep ayakta kalacaktır” dedi.
“HRİSTİYAN DÜNYASININ BURAYA SAHİP ÇIKMASI LAZIM”
Mahmud Abbas ve İsmail Heniyye ile bir görüşme gerçekleştireceğini kaydeden Erdoğan, “Onlarla bu konuları değerlendireceğiz. Bizim burada ayrıca Hristiyan dünyasına da bir mesajımız var. Hristiyan dünyasının buraya sahip çıkması lazım. Bu işin başını çeken Trump. Bu olaylar karşısında Hristiyan dünyası herhalde eli bağlı kalmayacaktır. Çünkü aynı zamanda Kudüs Hristiyanların da hakkı var. Onların da burada dik durması lazım.
Bizim hem inancımız hem kültürümüz gereği Musevilere karşı en küçük bir düşmanlığımız yoktur. Bizim 1967 sınırları temelinde egemen bağımsız ve bitişik bir Filistin’in komşusu olan İsrail devletiyle de sorunumuz yoktur. Bizim karşı olduğumuz İsrail yönetiminin sergilediği haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, zulüm ve kıyımdır. Sokaklarda çocuğundan yaşlısına masumların infaz edildiği insanların evlerinin başlarına yıkılarak gasp edildiği böyle bir haydut devlet böyle bir terör devleti bizim gözümüzde hiçbir zaman muteber olamaz.
Tarihte hiçbir zaman zalimlerin abat olduğu uzun süre ayakta kaldığı görülmemiştir. Binlerce yıl boyunca omuz üstünde baş bırakmayarak kıtalar dolaşanlar hani nerede. Bir dönem Afrika’yı ve Güney Amerika’yı kan denizine boğanlar nerede? Onun için biz diyoruz ki zalimler için yaşasın cehennem. Türkiye Cumhuriyeti Devleti inancımızın ve medeniyetimizin gereğini yerine getirerek hem Kudüs davasına hem Filistin halkının onur mücadelesine sonuna kadar destek verecektir” ifadelerini kullandı.
“ÜLKEMİZİN YENİ BİR GÖÇ DALGASINA TAHAMMÜLÜ YOKTUR”
Esed rejiminin İdlib’teki saldırılarını artırdığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İdlib’teki vahşeti engellemek Suriye’nin istikrarına ve siyasi çözüme destek vermek amacıyla Rusya ile bir mutabakat imzalamıştık. Bu mutabakat Esed rejimi ve onu destekleyen Rusya tarafından kanla ve acıyla delinmekte, bozulmakta ve ihlal edilmektedir. Suriye’deki her gelişme Türkiye için en az kendi sınırları içindekiler kadar önemlidir, hayatidir, kritiktir.
Halen 3.6 milyon Suriyeliyi topraklarında barındıran ülkemizin yeni bir göç dalgasına tahammülü yoktur. Rejimin terör örgütleri ile olan kötü sicillerini de göz önüne aldığımızda aynı zamanda yeni tehditlerin sınırlarımıza dayanmasına da seyirci kalamayız. Hiçbir ülkenin siyasi ve ekonomik çıkarı Türkiye’nin güvenlik ve istikbal önceliklerinden daha önemli olamaz. Bu bakımdan Suriye’nin ne diğer bölgelerindeki ne de İdlib’teki duruma seyirci kalmayacağız.
2016’dan beri gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatlarımız hassasiyetlerimize riayet edilmemesi halinde sahadaki durumu fiilen kontrol altına irademizin en somut örnekleridir. Bize diyorlar ki sizin orada ne işiniz var? Adana Mutabakatını git öğren oku niye oradayız o zaman bunu en iyi şekilde anlarsın. Biz bu mutabakatın gereği olarak oradayız ve teröristlerle mücadelede Adana Mutabakatının gereği biz teröristleri sonuna kadar kovalarız.
Bu bazen YPG, PYD olur bazen de DEAŞ olur hatta hatta bazen de FETÖ olur. Bunları sonuna kadar kovalayacağız. Bizim topraklarımıza tehdit oluşturan kim varsa gereğini yaparız. İdlib’deki durumun süratle normale döndürülmemesi halinde yeniden aynı yola başvurmaktan başka çaremiz kalmayacaktır” açıklamasında bulundu.
“İSTİKRAR VE GÜVEN İKLİMİ TESİS EDİLENE KADAR LİBYA’DA KALMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Türkiye’ye verilen sözlerin yerine getirilmediği Barış Pınarı Harekatı bölgesinde de aynı yol ayrımına doğru gidildiğini vurgulayan Erdoğan, “Hiç kimsenin Türkiye’yi bölücü örgütün kıskacına sokmaya ya da rejimin zulmüne rıza göstermeye zorlamaya hakkı yoktur. Buradan bir kez daha ilan ediyorum, adı ne olursa olsun bölücü terör örgütünün Suriye’nin herhangi bir yerinde bölgemiz için bitik tükenmeyecek bir fitne ve ihanet çukuru açmasına izin vermeyeceğiz.
Gerekirse teröristlerin bulunduğu her yere giderek bu oyunu bozacağız. Rejimin kendi halkını zulmederek, saldırarak, kanını dökerek tehdit ederek ülkemizi sürekli bir şekilde göçmen tehdidi altında tutmasına izin vermeyeceğiz. Suriye’deki krizin tek çözümü bu ülkenin tüm vatandaşlarını kucaklayan siyasi sürecin hızla ve adil bir şekilde hayata geçirilmesidir. Bu ülke topraklarında yakarak yıkarak öldürerek göç ettirerek elde edilmiş gibi gözüken kazanımlar siyasi sürecin önünü kesmekten başka işe yaramaz. Rejimi bu yönde cesaretlendirenlerin tem amacının da Suriye’deki krizin uzun süre devam etmesini sağlamak olduğu açıktır.
Türkiye olarak tüm samimiyetimizle Suriye’nin tüm halkı ile birlikte istikrarını ve güvenliğini istiyoruz. Bunun için de askeri güç kullanmak dahil ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyeceğiz. Ülkemizi Suriye’de çıkmaza sürükleyerek dikkatimizi dağıtmak isteyenlerin hesapları tutmayacaktır. Bu ilkeli duruşumuzun bir benzerini Libya’da sergiliyoruz. Türkiye Suriye’de halkın Libya’da da ülkenin meşru hükümetinin yanındadır. Hafter gibi ücretli bir lejyoner ile değil, biz oradaki ilişkimizi BMGK’nin tanıdığı Sarac ile yürütüyoruz ama maalesef birçok ülkeler Hafter gibi ücretli Abu Dabi yönetiminin adeta memuru konumundaki bir lejyoner ile yürütüyorlar.
Wagner deniler yine Rusya’nın oraya göndermiş olduğu güvenlik güçleri Hafter’in oradaki askerleri konumundadır. Sudan’dan gelen 5 bin asker aynı şekilde ama biz şu anda sadece komuta kademesi olarak orada Sarrac’ın yanında BMGK’nin tanıdığı bir liderin desteğini bize davetiyle anlaşmamızı yaptık ve oradayız. Libya halkının kahir ekseriyetinin desteğinin ve duasının da bizimle olduğunu biliyoruz. Libya’nın meşru hükümeti ve halkı yerine bir darbecinin yanında yer alanlar en başta demokrasiye ihanet etmişlerdir.
Ülkenin meşru hükümeti ve Moskova ve Berlin’de yapıcı bir tutum ortaya koymasına rağmen darbeci general her seferinde masayı devirerek gerçek yüzünü göstermiş ve Moskova’dan kaçmıştır, Berlin’de de otel odasında saklanmıştır. Saldırılarını sürdürerek niyetinin asla anlaşma olmadığını ortaya koymuştur. Buna rağmen darbeci generali desteklemeyi sürdüren bazı Avrupa ve Arap ülkelerinin riyakarlığını tarih kaydetmiştir. Sudan’dan Rusya’ya kadar dünyanın dört bir yanından paralı askerleri darbeci generalin yanında savaşa sokanlar, kendisine her türlü silahı, desteği verenler kalkıp bir de utanmadan Türkiye’yi eleştiriyorlar.
Libya konusunda hiçbir kimsenin özellikle eli kanlı savaş baronlarına kol kanat gerenlerin Türkiye’ye söz söyleme hakkı yoktur. Çünkü Türkiye Libya’da meşruiyet sınırları dışında hiçbir adım atmamıştır. 15 Temmuz’da darbecilere karşı şanlı bir direniş sergileyen Türkiye, Libya’da da meydanı darbecilere bırakmayacaktır. Halkın tamamının rıza göstereceği bir çözüm bulunana, istikrar ve güven iklimi tesis edilene kadar Libya’da kalmaya devam edeceğiz” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
(İHA)