Habertürk yazarı Nagehan Alçı, Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine yönelik olarak düzenlenen operasyonlara tepki gösterdi. Söz konusu operasyonların Türkiye'nin imajına zarar verdiğini belirten Alçı, "Tutuklama kararları gelir gelmez yazmıştım, şimdi yine yazıyorum: Sözcü gibi, Cumhuriyet gibi, Büyükada gibi operasyonlar Fethullah Gülen’in ekmeğine yağ sürüyor" ifadesini kullandı. Alçı, sözlerinin devamında tutuklu isimler hakkında "derhal tahliye kararı verilmesi" gerektiğini de vurguladı.
Geçen aylarda Cumhuriyet gazetesi avukatlarından Tora Pekin ile yaşadığı "polemiğe" de değinen Nagehan Alçı, şunları kaydetti:
"Ben Cumhuriyet tutuklamalarına karşı çıktığım halde bana ve NTV’ye kasten iftiralarla saldırmış ve ortalığı ayağa kaldırmıştı. Hatta bu avukatın iftiralarına dayanarak Ahmet İnsel ve birçok başka isim de beni hedef almıştı. Tutuklamalar henüz çok tazeyken tam bir ortamı bulandırma operasyonuydu bu.
"O NTV programını izleyen kıymetli entelektüel Ali Bayramoğlu ise bu adaletsizliğe dayanamamış ve arkadaşı Ahmet İnsel’i arayarak olayın doğrusunu anlatmıştı. Sayın İnsel de programı seyredip gerçeği görünce hem bana hitaben çok nazik bir özür mektubu gönderdi hem de bizzat köşesinde benden özür diledi. Ahmet Bey’in klas duruşuydu bu."
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla beşi tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın 11 Eylül'de görülen ikinci duruşmasında herhangi bir tahliye kararı verilmedi. Sozcu.com.tr Sorumlu Müdürü Mediha Olgun ve muhabir Gökmen Ulu ise 110 gündür tutuklu bulunmalarına rağmen henüz hâkim karşısına çıkmadı.
Nagehan Alçı'nın "Cumhuriyet davasının tek işlevi" başlığıyla yayımlanan (13 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Cumhuriyet Gazetesi davasının 6’ncı duruşması, pazartesi günü herhangi bir tahliye kararı çıkmadan 25 Eylül’e ertelendi. Bu kararı çok yanlış buluyorum. Mahkeme heyetinin o tarihte tahliye kararlarını vereceğini umuyorum. Zaten bu yönde şerh düşen bir hâkim de olmuş...
Aynı şekilde Sözcü’den Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un da tahliye edilmeleri hem adaletin hem Türkiye’nin yararına olacaktır. Hem Cumhuriyet hem de Sözcü operasyonlarının FETÖ ile mücadeleye zarar vermekten başka işlevi yok. Yurtdışındaki FETÖ birimleri sürekli bu tür yanlış davaları kendi lehine propaganda amacıyla kullanıyor.
Tutuklama kararları gelir gelmez yazmıştım, şimdi yine yazıyorum: Sözcü gibi, Cumhuriyet gibi, Büyükada gibi operasyonlar Fethullah Gülen’in ekmeğine yağ sürüyor ve Türkiye’nin imajına büyük zarar veriyor.
İyi iddianamalere gölge düşüyor
FETÖ gerçeğini sulandıran bu tür davalar oldukça Fethullah Gülenbayram ediyor. Yurtdışındaki büyük propaganda gücüyle bu yanlış davaları Türkiye’nin aleyhine kullanıyor. Malesef bu hengâmede olan yine Türkiye’nin FETÖ ile haklı mücadelesine oluyor...
Oysa yargımızın hazırladığı gerçekten mükemmel FETÖ iddianameleri var ve Gülen esas bunlardan çok çekiniyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan ve Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianame çok detaylı ve ikna edici. 2581 sayfalık iddianameyi okumaya başlayınca itiraf edeyim, o kuru yargı dilinden sıkılırım sandım. Oysa gayet akıcı bir dil ve kesin kanıtlarla FETÖ gerçeğini öyle anlatıyor ki en şüpheci insanın bile ikna olmaması mümkün değil.
Bu iddianamenin geniş bir özeti İngilizce’ye de çevrilmeli ve yurtdışındaki hukukçulara dağıtılmalı. Böyle kaliteli iddianameler hazırlayabilen çok değerli hukukçularımız var.
FETÖ olayını sulandıran yanlış davalar yüzünden bu doğru hukuksal çabaların hakkı teslim edilmeyecek diye endişe ediyorum...
Özgürlüğü özgürlükçü olmayanlar için savunmak
Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesine zarar verdiğini düşündüğüm bu yanlış davalara karşı tavır aldığım için bazı yetkililer beni eleştiriyor. Bana hep“Eğer Cumhuriyet-Sözcü gibi odakların eline güç geçerse seni tutuklamaz, öldürürler. Senin gibi özgürlükçü, demokrat falan değiller, totaliter bunlar” diyorlar.
Cumhuriyet’in bir avukatının tam bu davaların başında beni hedef alan iftira dolu saldırılarını hatırlatıyorlar. Her seferinde, “Eğer ben sadece benim gibi düşünenler için özgürlük isteyeceksem buna özgürlükçülük ve demokratlık denmez. Fikirlerine asla katılmadığım, hatta benden nefret eden insanların da haklarını ve özgürlüklerini sonuna kadar savunacağım ama onlarla gerekirse entelektüel planda savaşacağım” diye cevap veriyorum.
Evet, gerçekten de Cumhuriyet tutuklamaları geldiğinde çok tuhaf ve buram buram FETÖ kokusu hissettiren bir hadise yaşamıştım. Gazetenin avukatlarından olan biri, ben Cumhuriyet tutuklamalarına karşı çıktığım halde bana ve NTV’ye kasten iftiralarla saldırmış ve ortalığı ayağa kaldırmıştı. Hatta bu avukatın iftiralarına dayanarak Ahmet İnsel ve birçok başka isim de beni hedef almıştı. Tutuklamalar henüz çok tazeyken tam bir ortamı bulandırma operasyonuydu bu.
O NTV programını izleyen kıymetli entelektüel Ali Bayramoğlu ise bu adaletsizliğe dayanamamış ve arkadaşı Ahmet İnsel’i arayarak olayın doğrusunu anlatmıştı. Sayın İnsel de programı seyredip gerçeği görünce hem bana hitaben çok nazik bir özür mektubu gönderdi hem de bizzat köşesinde benden özür diledi. Ahmet Bey’in klas duruşuydu bu.
ONLAR CUMHURİYET YAZARLARI İÇİN ÖZGÜRLÜK İSTEMİYOR
Fakat hem o tuhaf avukat hem de diğer iftiracı yazarlar aynı fanatik ve totaliter tavırlarını sürdürdüler. Çünkü onlar Cumhuriyet yazarları için özgürlük istemiyorlar. Bilakis, Türkiye’de kaos ve kargaşa daha da artsın ve bir 27 Mayıs ortamı oluşsun istiyorlar. Hâlâ bir askeri darbeden medet umuyorlar.
Eski İstanbul Barosu başkanlarından birinin kızı defalarca Kadri Gürsel’in dışarı çıkıp benim içeri girmem gerektiğini ima eden tweet’ler attı.
Elbette ben bu kafaların darbeci ve totaliter olduğunu biliyorum. Hâlâ 27 Mayıs düşleri gördüklerini de biliyorum. Bu totaliter zihniyetle tabii ki mücadele edeceğiz. O darbeci kafaların yeniden iktidar olmasına izin vermeyeceğiz, ama bu zihniyettekilerin tümü tutuklansın denirse Türkiye’de yaklaşık 10 milyon insanın tutuklanması gerekir. O zaman da başka bir totalitarizmin kucağına düşeriz.
Bu ülkede hâlâ makul insanlar büyük çoğunluk. İster laik, ister muhafazakâr kesimden makul insanların ittifakıyla özgürlükçü demokratik hukuk devletini hep birlikte inşa etmemiz, çocuklarımızın geleceği açısından şart. Aksi halde Türkiye diye bir ülke ortada kalmaz...