Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, Cumhuriyet Gazetesinde son günlerde yaşanan istifa ve işten çıkarmalarla ilgili Cumhuriyet Vakfı'na gazetenin patronu gibi davranmayın çağrısında bulundu.
NE OLMUŞTU?
8 sendika üyesi gazetecinin işine 'ekonomik problemler' gerekçe gösterilerek son verilmesinin ardından Genel Yayın Yönetmenliği görevinden alınan Aykut Küçükkaya gazeteden istifa etmişti.
Orhan Bursalı, Cumhuriyet Gazetesini yöneten Cumhuriyet Vakfı'na "Vakıf heyeti, “gazetenin patronu” gibi davranmamalı. O zaman çalışanlar da “işçi” gibi davranır. Patronluk, yaşadığımız sorunları ortaya çıkarıyor. Her türlü hırs ve geçmişten, bu yapılanmadan edinilen davranış terk edilmeli ve gazete için bütünleşmeliyiz" diyerek çağrıda bulundu.
Orhan Bursalı
Orhan Bursalı'nın "Patron, işçi ve Cumhuriyet" başlıklı köşe yazısını şöyle:
"Hiç girmek istemediğim bir konu. Ama burada bir kez görüşlerimi yazmadan, Cumhuriyet’in yetkili kurum ve çalışanlarıyla ve şüphesiz ki okurlarıyla paylaşmadan, başka bir konuya giremeyeceğimi görüyorum. Mesele gazetemizin yapılanmasıyla ilgili, çünkü bu yapılanma sorun çözemiyor, doğuruyor. Ben iyi niyetle sorun yaratmayacak, tersine çözecek bir yapılanma için düşüncelerimi paylaşacağım. Cumhuriyet hepimizin, bunu yükseltmeliyiz.
Yönetimce çok sık dile getirilen bir cümle var: Cumhuriyet patronsuz bir gazetedir, patronu okurlarıdır.
Bu düşünceleri “yönetimle” paylaşmayı niye tercih etmiyorsun diye soranlara, madem Cumhuriyet okurları bu gazetenin patronu, onların da bilme ve düşüncelerini açıklama hakkı var.
Fakat bu cümlede çok temel bir eksiklik var: Cumhuriyet’in patronlarına, bu kötü kelimeyi bir kenara bırakırsak “sahipleri”ne, gazeteyi yapan çalışanları da dahil etmek zorundayız. Arşivden genel yayın yönetmenliğine ve yazarlarına kadar, hepsini.
VAKIF, PATRON OLMAMALI
Esas “sahipler”, okurlar ile gazeteye can ve ruh katanlardır.Peki, gazetenin en tepedeki yönetimi, vakıf ne oluyor diye soruyorsunuz. Orası bir tüzelkişilik; görevi de Cumhuriyet gazetesi ile okur birlikteliğinin en mükemmel işleyişini sağlamak, vakfın temel ilkelerini gözetmek, gazetenin her türlü zorlukta ayakta kalması için gerekli maddi ve manevi koşulları yaratmak.
Vakıf heyeti, “gazetenin patronu” gibi davranmamalı. O zaman çalışanlar da “işçi” gibi davranır. Patronluk, yaşadığımız sorunları ortaya çıkarıyor. Her türlü hırs ve geçmişten, bu yapılanmadan edinilen davranış terk edilmeli ve gazete için bütünleşmeliyiz.
İşleyişte vakıf yönetimi, çalışanları tepeden kararlarla istediği gibi çıkarabilecek, yerlerine yenilerini alabilecek, tüm çalışanları bir “işçi gibi” görecek yetki ve sorumlulukta görüyorsa, o zaman patronsuz gazete söylemi yanlıştır.
BÜTÜNLEŞME, HER ŞEYİ ÇÖZER
Cumhuriyet personel azaltımına gidemez mi, koşullar dayatırsa gidebilir tabii ki. Bunun sorunsuz çözümünün yolu, vakıf yönetimiyle çalışanların birlikteliğinin, bütünlüğünün sağlanmasından geçer. “Patronsuz gazete”nin temel ilkesi de çalışanların yönetimle birlikteliği olmalı. Sorumluluğun paylaşılması, çalışanları da sorunlar karşısında çözüm ortaklığı çerçevesinde hareket ettirir. Böylece her şeyde bir şeffaflık da sağlanır.
Vakfın bileşiminde ağırlığın gazete çalışanlarında olması gerekir. Dışarıdan atanan saygın üyeler, Cumhuriyet’i içeridekiler kadar iyi bilmezler. Nitekim yaşanan sorunlarda bu eksiklik görünmüştür. Bu nedenle Cumhuriyet çalışanları, mesela yıllık dönemlerle dönüşümlü olarak çalışanları temsilen ve seçimli olarak vakıf üyesi olmalı. Onlar demokratik bir şekilde çalışanlarla durumu paylaşır ve kararların ortaklaşa alınmasını sağlarlar.
DEMOKRATİK BİR YAPILANMA
12 vakıf üyesi içinde, başkanı saymazsak, Cumhuriyet yazıişleri ve çalışanlarından kimse yok, sadece dört yazar var: Işık Kansu, Ali Sirmen, Mustafa Balbay ve Şükran Soner. Son toplantıda alınan görevden alma ve işe son verme kararlarında Sirmen ve Soner ile vakıfta bulunan üç üyenin imzası yoktur.
Vakıf dışında bir “ara kurul” var: Yayın Kurulu. Bu kurul, daha çok vakıfta alınan kararların tebliğ edildiği, şüphesiz ki durum hakkında da sözlü olarak bilgilendirildiği ve görüşlerin dile getirildiği bir yerdir. Ama genellikle karar alma gücü ve yetkisi belirsizdir, ama genel yayın yönetmeninin yolunu açıcı olmalı, bir de gerekirse sorun çözücü olmalı.
Yayın kurulu mesela vakfın aldığı kararları tartışamamıştır bile. Tabii bir de şirket var, ama orası da vakıf başkanının belirlediği bir yönetime sahiptir. Burası da değişmeli.
Özetlersem, vakıf yönetimi bu yapıdan kurtulmalı, çalışanlarla bütünleşmeli, kurullar yeniden yapılanmalı. Çalışanlar sorumlulukları paylaşmalı. Cumhuriyet, demokratik yapılanmalı ve demokratik kamuoyunu da ayrımsız, amasız, çekincesiz kucaklamalı."