"Danışmanları Erdoğan'a her şeyi anlatıyor mu?" başlığıyla bir yazı kaleme alan Yetkin, piyasanın sabırsızlığına vurgu yaparak "O yüzden danışmanlarının bütün bunları Erdoğan'a anlatıp anlatmadığı meşru bir sorudur" dedi. Yetkin yazısında şunları kaydetti:
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi özgün bir tasarım. Bütün yürütme yetkileriyle beraber, yasama organı Meclis'teki iktidar partisinin yönetimi de Cumhurbaşkanı tarafından yürütülüyor. Türkiye'de sistem CB-odaklı olarak merkezileşmiş bulunuyor. Böylece sıradan sistemlerde ya Cumhurbaşkanı, ya Başbakana hesap veren, yetki ve sorumluk alanları belirlenmiş bakanlar varken. CB Hükümet sisteminde CB'na bağlı başkanlıklar ve bürolar da var ve bunların bazılarının yetki ve sorumlulukları bakanlarınkiyle örtüşüyor.
Örneğin CB Bütçe ve Strateji Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığının görev ve yetki alanları arasında örtüşmeler var. Dolayısıyla örneğin Bakan Berat Albayrak'ın ana hedefi enflasyonla mücadele olarak ilan edip kamu harcamalarının kısılacağını açıklamasından sonra, CB Erdoğan 100-gün programında yüksek kamu harcaması gerektirecek dev projeler açıklamasındaki farklılığın bir koordinasyon eksikliğinden mi kaynaklandığı sorusu yanıt bulamıyor.
Bugünlerde Ankara'daki hareketliliği gözleyenler için ikincil karar mekanizmalarında ve ayrıca bugünlerde Ankara'da ikincil karar ve/veya uygulama mekanizmalarındaki ataleti gözlemek zor değil.
Bazı bürokrat, hatta bakanların net siyasi talimat eksikliği gerekçesiyle hata yapmaktan çekinerek somut adım atmaktan çekindiği yaygın olarak konuşuluyor. Bu durum, hükümetin büyümeyi sürdürmek için ihtiyaç duyduğu doğrudan yabancı yatırımcıların kanalı olan Türkiye'deki yabancı şirketler, bankalar, büyükelçilikler tarafından da gözleniyor. Çünkü örneğin Türk Lirasının ABD Doları ve Avro karşısındaki değer kaybı sadece Türk vatandaşlarını ve yatırımcısını değil, alım gücünün düşmesi nedeniyle Türk halkına ürünlerini satmak amacıyla gelen ve önlerini görmek isteyen yabancı yatırımcıları da etkiliyor. Kur krizi ise bir şekilde ABD ile siyasi krizle ilişkili halde.
ABD ile kriz ise rahip Brunson'un tutukluluk haline indirgenmiş durumda. Oysa bu kriz sadece ABD ile ilişkileri germiyor. Başka ülkelerden yatırımcılar da ABD ile krizin kalıcı bir soruna dönüşüp dönüşmeyeceğini görmek için beklemeye geçiyor.
Bir başka sorun da şu anda unutmuş göründüğümüz Suriye'de yükseliyor. Sınırlarımıza yakın İdlib şehrinde hem her renkten cihatçının, hem de IŞİD, El-Kaide gibi terörist unsurların varlığı biliniyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu daha önce Çavuşoğlu daha önce, Suriye rejiminin İdlib'e saldırmasının Türkiye'ye yeni bir göç dalgasına neden olacağı uyarısında bulunmuştu.
Üstelik bu defa göç dalgasının içine cihatçı ve terörist unsurların karışması ihtimali daha yüksek. Bu ihtimal ise İdblib'ten muhtemel göç ile terörist unsurların gelme ihtimali, Türkiye'deki yatırım ortamı üzerinde, kur krizinin ek olarak bir baskı oluşturacaktır. Bu durumda, Rusya ve ABD ile işbirliği İdlib krizini önlemek Esad rejimine sürekli çıkışmaktan daha çabuk sonuç getirebilir.
ABD ile ilişkilerde hem ABD, hem Türkiye'nin atması gereken adımlar biliniyor. CB Erdoğan ve AK Parti hükümetinin, CB Hükümet sistemine geçiş için belli bir zamana ihtiyaç duyduğu biliniyor. Kimine göre bayram sonrası, kimine göre 1 Ekim Meclis açılışı, kimine göreyse bu geçiş süreci yıl sonunu bulabilir. Ankara'da adım atmakta zorlanan bakan ve bürokratlar bir süre daha bekleyebilir, ama piyasada o sabır yok. O yüzden danışmanlarının bütün bunları Erdoğan'a anlatıp anlatmadığı meşru bir sorudur.