Odatv yazarı Müyesser Yıldız, 15 Temmuz mahkeme ifadelerinden dikkat çekici ayrıntıları köşesine taşıdı.
İşte o yazı:
Üç gün önce Hava Kuvvetleri eski Komutanı Abidin Ünal'ın İzmir'deki darbe davasında SEGBİS'le verdiği ifadeyi aktardığım “Derdest Edilen O Komutan Gece Boyunca Dua Etmiş” başlıklı yazıda, 15 Temmuz gecesine dair bazı ayrıntı ve çelişkileri hatırlattım.
Yazıyı da, “15 Temmuz gecesi Moda'daki düğüne dair gündeme hiç gelmeyen çok dikkat çekici bir başka ayrıntı daha var. Bunu da bir başka yazıda aktaralım” diye bitirdim.
Bugün o ayrıntıyı yazacaktım, ancak hani “haber içinde haber” denir ya, bambaşka bir gelişme yaşandı.
Önce bu gelişmeye yol açan o yazıdaki tespitleri özetleyeyim.
Darbenin “1 numarası” olduğu belirtilen Hava Kuvvetleri eski Komutanı Akın Öztürk'e duruşmalarda en çok 15 Temmuz akşamı İstanbul Moda Deniz Kulübü'ndeki düğüne neden gitmediği sorusunun yöneltildiğini belirtip, düğün sahibi dönemin Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanı eski Korgeneral Mehmet Şanver'in ifadelerinde bu konuya dair açıklamalarına yer verdim.
Sonuç; Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın 15 Temmuz raporunda ve iddianamelerde Akın Öztürk'ün son gün karar değiştirip, düğüne katılmadığı savunulurken, Mehmet Şanver'in ifadelerinden anlaşılan, Öztürk'ün katılmayacağından önceden belli olduğuydu.
İkinci konu; 15 Temmuz gecesi Abidin Ünal ile Akın Öztürk arasında yapıldığı söylenen telefon görüşmesiydi.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı raporuna göre, “Mehmet Şanver, Öztürk'ü aramış; Hava Kuvvetleri Komutanı'nın emirlerine hilafen uçuş yapıldığı, durumun ne olduğu sorulmuş, bihaber olduğu cevabı alınınca şüphe ile karşılanmış olmakla birlikte derhal engel olması istenmiş, kendisinden dönüş olmamış, daha sonra da telefonda doğru söylemediği, değişik kişilere yanıltıcı bilgi ve cevap verdiği ortaya çıkmış”tı.
Abidin Ünal ise ifadelerinde, Akın Öztürk'ün telefonuna uzun süre ulaşamayınca Korgeneral Mehmet Şanver'den Akın Öztürk'e ulaşmasını istediğini, Şanver Öztürk'e ulaştıktan sonra telefonu kendisine verdiğini ve “Ankara'da uçak uçuruyorlar, ne oluyor oralarda benim emirlerim hilafına darbe mi yapıyorlar?” dediğini, Öztürk'ün de, “Gece uçuşu olduğunu zannediyorum, ben bir araştırayım” karşılığını verdiğini, sonrasında Öztürk'ün kendisine hiçbir şekilde dönüş yapmadığını söylemişti.
Bunları anlattıktan sonra Mehmet Şanver'in iki ifadesinde de Akın Öztürk'le kendisinin veya Abidin Ünal'ın görüşmesinden hiç söz etmediğine dikkat çekmiştim.
ŞANVER OLANLARI ANLATMIŞ
İşte bu yazı üzerine dün Mehmet Şanver aradı. Şanver'in söylediklerini aktarmadan önce şunları hatırlatmakta fayda var:
Akın Öztürk gerek Savcılık, gerek mahkeme ifadelerinde Abidin Ünal'ın arayıp, “Abi, bir git bak, ne oluyor” demesi üzerine Akıncı'ya gittiği iddiasında bulunup, “O gece beni telefonla arayıp, Akıncı'ya gitmemi istediğinde 'hayır' deyip, gitmesem bu duruma düşmezdim... 45 yıllık silah arkadaşıma hayır diyemedim” şeklinde konuştu.
Sadece Öztürk değil, tutuklu veya tutuksuz sanıklar da Abidin Ünal-Akın Öztürk görüşmesi hakkında benzer şeyler anlattı. Dahası Akıncı'dan kurtarılmalarından sonra birlikte gittikleri Hava Kuvvetleri Karargâhı'nda Abdin Ünal'ın, “Akın Paşa olmasa, burada olamazdık. Bazı şeyleri başaramazdık, darbe etkili olurdu” dediğini öne sürdüler.
Darbe davalarına bakan bir Mahkeme Başkanının ifadesiyle, “Sanıkların yalan söyleme hakkı olduğunu” belirtmekle yetinip, sanık olmayan Genelkurmay Başkanlığı'nın 15 Temmuz'dan 5 gün sonra yaptığı açıklamada da şöyle bir maddenin bulunduğunu unutmayalım:
“Ayrıca Hv. K. Komutanı Ankara’da Akıncı Üssü lojmanları bölgesinde bulunan Orgeneral Akın Öztürk'ü arayarak kendisine 4’üncü Ana Jet Üssü Akıncı'dan kalkan uçakların yasa dışı olduğunu, ivedilikle Akıncı'ya giderek oradaki kalkışmada bulunanları ikna etmesini istemiştir.”
Bilindiği gibi, geçen ay Abdülkadir Selvi'ye konuşan Abidin Ünal bu açıklamayla ilgili olarak, “Açıklamaya Akın Öztürk ismini koymadım. Sonradan kim ekledi acaba?” diye sorup, bir anlamda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı işaret etti.
Ancak sonradan bu açıklamanın, Abidin Ünal dahil tüm kuvvet komutanlarının “mutabakatıyla” yapıldığı, dahası Akar bile tereddüt ederken, Akın Öztürk isminin konulmasını kendisinin istediği ortaya çıktı.
Şanver'in telefonda anlattıklarına gelince;
Birincisi; Daha Haziran ayında düğün davetiyesini götürdüğünde Akın Öztürk'ün gelemeyebileceğini söylediğini vurgulayıp, “Nikah şahidi olacaktı. O yüzden bir gün önce yeniden aradım. Gelmeyeceğini bildirince düğüne bir gün kala nikâh şahidini değiştirdik ve masadan ismini çıkardık” dedi.
İkincisi; Abidin Ünal ve Akın Öztürk arasındaki telefon görüşmesine dair bildiklerini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına tanık sıfatıyla verdiği ifadede anlattığını, yani bir anlamda tespitimin doğru olmadığını söyledi. Her iki ifadesinde de bu konunun kesinlikle yer almadığını belirttim. Şaşırdı ve Savcıya neler anlattığını şöyle özetledi:
“Abidin Ünal'ın yanına gittiğimde, 'Akın Öztürk'e ulaşamadım' deyince, beni aradım. Akın Öztürk'ün biri resmi, diğeri özel iki telefonu vardı. Telefonu bende 'Akın Öztürk özel' diye kayıtlıydı. Zaten o kısa bir süre önce kızımı kutlamak için aramıştı. Son arayan numaraydı, hemen çevirdim. Açtığında, 'Neler oluyor?' diye sordum. 'Televizyondan izliyorum, ben de bilmiyorum' dedi ve telefonu Abidin Paşa'ya verdim. Yani ben aramadım, Abidin Ünal'ın isteği üzerine arayıp, telefonu verdim. Yaptığım sadece iki orgeneral arasında aracılıktı.”
Burada durup, soralım:
O sırada halen görevdeki bir general olan Şanver'in bu beyanları niye ifadesine konmadı? Sebebi neydi?
ABİDİN PAŞA AKIN ÖZTÜRK'E DEDİ Kİ
Sebep şu olabilir mi?
Şanver ifadesinde, Abidin Ünal'ın Akın Öztürk'e, “Akıncı'ya git. Orada senin sözünü dinleyecek çocuklar vardır” dediğini de söylemiş.
Bizatihi olayların tanığı ve Akıncı davasının mağdur/müştekilerinden birisi olan Mehmet Şanver'in bu sözleri, “Akın Öztürk darbeyi yönetmek üzere Ankara'da kaldı ve Akıncı'ya gitti” şeklindeki ezberleri bozmaz mı?
Mehmet Şanver'in, “Tüm bunları yakında çıkacak olan kitabımda çok detaylı yazdım” dediğini de ekleyip, bir tahmin veya yorumda bulunayım.
Bilindiği gibi, Mehmet Şanver'in Hava Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. 16 Temmuz'da Akıncı'dan kurtarıldıktan sonra Eskişehir'e görevinin başına döndü. Ancak hemen peşinden hakkında, “Tutuklandı, gözaltında” haberleri çıktı. Şanver bu haberleri tekzip edip, “Görevimin başındayım” dedi.
YAŞ toplantısına kısa bir süre kala ise Şanver'in tabiriyle “ikinci aşama” geldi. Daha önce tanık ve mağdur olarak ifade verdiği halde, ikinci kez “pek anlam veremediği” şekilde Savcılığa davet edildi. Bu gelişmeyi Şanver, geçen yıl Kasım'da Yeni Şafak Gazetesi'ne verdiği röportajda şöyle anlattı:
“Gittik. Gözaltı işlemi değildi. Suçlama veya sanıklık durumu yoktu. Bir anlamda misafir edildim. 48 saate yaklaştığında ancak Savcı Beyle görüşebildik. Görece kısa bir görüşmemiz oldu; Hakkınızı helâl edin diyerek uğurladı sağ olsun. Tüm bunlar; Yani hakkımda yalan haberler ve aniden ikinci kez ifademin istenmesi, terfi durumumun görüşüleceği Yüksek Askeri Şuraya günler kala yaşandı. Bu bakımdan enteresandı.”
Evet enteresandı. Çünkü Ankara'da o günlerde ve sonrasında, Savcılığa çağırılması ve durumundaki bu “belirsizlikler” yüzünden Şanver'in Hava Kuvvetleri Komutanı olmasının “uygun” görülmediği konuşuldu.
Şanver de emekliye ayrıldı.
Şimdi tüm bunlara bakınca diyorum ki; Acaba Şanver'in tam YAŞ üzeri bu “enteresanlığı” yaşamasında ve neticede Hava Kuvvetleri Komutanı yapılmamasında Savcılığa verdiği, ama kayıtlara geçmeyen o açıklamalarının bir etkisi olmuş mudur?
Müyesser Yıldız / Odatv