Özgürlükçü Demokrasi için bir yazı kaleme alan Demirtaş, darbe girişiminin ardından ‘sistematik ve planlı’ bir uygulamanın adım adım pratikleştirildiğini savundu.
‘Yeterli kadro yok’
HDP lideri şöyle devam etti: “Aslında Erdoğan-Bahçeli ittifakı istese bütün bu tutuklamaları, işten atmaları, sürgünleri, gazete-tv kapatmalarını vb. bir haftada yapabilirdi. Ancak toplum üzerindeki baskıyı ve korkuyu kesintisiz bir şekilde hissettirmek için bilinçli olarak zamana yayıyorlar. Herkesin korku içinde ve sıranın ne zaman kendisine geleceğini bekleyerek iliklerine kadar bunu hissetmesini arzuluyorlar. Tutuklanmamış, işten atılmamış toplum kesimlerini de bu şekilde sindirmek, teslim almak istiyorlar.”
Sözlerine “Aslında ‘yeni faşist rejimi’ inşa etmek için AKP’nin elinde yeteri kadar ‘güvenilir, ehil, temiz (!) ve yetişmiş’kadrosu yoktur” diyerek devam eden Demirtaş, bürokrasi dışında ordu ve üniversitelere de ‘AKP eliyle’ kadroların yerleştirildiğini savundu.
‘Yapmaya çalıştıkları zaman kazanmak’
HDP lideri şöyle devam etti: “Fakat bütün bunlar o kadar üstünkörü, aceleyle, telaş ve panik halinde yapılıyor ki, memleketin niteliksiz, liyakattan yoksun ne kadar gereksiz ve etkisiz elemanı varsa, hepsi AKP kadrosu adı altında buralara dolduruluyor. Bu biçimde gerçekleştirilen kadrolaşma, bırakın AKP rejimini inşa etmeyi, bizzat kendileri AKP’nin başına bela olacaklar. Elbette topluma da büyük zararlar verip tahribatlara da yol açıyorlar ve açacaklar. Demem o ki, Erdoğan-Bahçeli ittifakı vizyonsuz, yüzeysel, meşruiyeti olmayan, kadrodan yoksun, hazırlıksız ve ahlaki temelleri olmayan bu ‘projenin’ ellerinde patlayacağını çok iyi biliyor. Yapmaya çalıştıkları tek şey sürekli zaman kazanmak ve siyasi ömürlerini uzatmaya çalışmaktan ibarettir.”
‘Henüz kazanmış da değiller’
Toplumun önemli bir kesiminin ‘faşizme karşı’ direndiğini, bunun da ‘yeni faşist rejim’inşasının önündeki en büyük engel olduğunu yazan Demirtaş sözlerine şöyle devam etti: “Evet belki Erdoğan-Bahçeli ittifakı henüz yenilmiş değil, ama sınırsız ve orantısız baskıya, güce ve devletin tüm imkanlarını seferber etmiş olmalarına rağmen henüz kazanmış da değiller. Bu gerçeklik karşısında paniklemeye başladıkları görülüyor artık. Toplumun, ölü toprağını yavaş yavaş üstünden atmaya başladığını, korku ve kaygıların yerini öfkenin aldığını görüyorlar. Ellerinde kullanmadıkları çok fazla baskı aracının da kalmadığını, tabiri caizse ‘cephanelerinin’tükendiğini fark ettikçe panikleri de artıyor.”
‘Toplumun gözü kulağı HDP’de’
Demokrasi güçlerinin bu noktadan ‘halka öncülük yapma’ rollerini çok iyi oynamaları gerektiğini savunan HDP lideri şöyle yazdı: “Çünkü faşist rejimler böylesi aşamalarda son çırpışlarını yaparken, saldırıyı ve baskıyı maksimuma çıkarırlar. “Yok canım, o kadarını da yapmazlar artık” dediğiniz ne varsa onları yapmaya başlarlar. HDP başta olmak üzere bütün muhalif güçlerin faşizme karşı direnişi büyütme ve hep en ön safta olma gibi tarihsel misyonlarını yerine getirirken tereddütsüz olmaları gerekir. Toplumun gözü kulağı aslında HDP’dedir. Elbette HDP barış söyleminden asla taviz vermeyecektir, ancak barışın gelebilmesinin biricik yolunun faşizme karşı omuz omuza direnmek olduğunu da bütün Türkiye’ye uygun ve anlaşılır bir üslupla anlatmak zorundayız.”