Dilipak’ın "Kovanın dibi delikse ya da hırsız içerideyse!” başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili kısmı şöyle:
Doların bu seviyeye çıkacağını iki hafta önce Beştepe’deki arkadaşlara ilettiğimde pek ciddiye almadılar sanırım. Dolaylı olarak kurbanlık et misali üzerinden bir örnek vermek istedim. Ben gazeteciyim, ekonomist değil. Benim duyduğumu devletin diğer organları, duymuyor mu, bilmiyor mu?
Mesela neden ekonomiye yön veren kişi ve kurullar bir kriz yönetimi için bir araya gelmiyorlar. Görüş alınmıyor. Sadece talimatla yürütülemez bu işler. Senkranizasyon, oryantasyon, optimizasyon gerekli. Hep söylüyorum, kriz yönetiminde ihtimal, maliyet ve risk senaryoları ve değişen şartlara uyum performansı yüksek fleksibl çözüm modellerine ihtiyacımız var.
Bakıyorum da, insanların da kafası karışık. Tek dini referansa sahip bakış açısı Erdoğan’dan geliyor. Bana kalırsa ah-vah’ı, “cek-cak”ı bırakıp varolan imkanlarımızı etkin bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Gece gündüz değil, bütün zaman. Boşa geçirecek tek saniye zamanımız yok. Hem finans, hem mali dengeler, hem piyasayı aynı zamanda kontrol etmek kolay değil. Bu işleri tek kişinin zeka ve performansına da bağlayamazsınız.
Hatta, diyorlar ki, Erdoğan’ın faiz hassasiyeti bile rantiyeyi ucuz bir şekilde fonlamak için kullanıyorlar. Bugün Hazine’ye %25’den borç veren rantiye gidip, Merkez Bankasından %17’den alıyor. Merkez, güya Erdoğan faize karşı olduğu için faizi artıramıyormuş. İşine geldiği zaman sorun yok. Kamu kaynakları kullanılarak kamu dolandırılıyor.
Bu arada tekrar hatırlatalım: 15 Temmuz ya da 28 Şubat bitmemiş. Bugünden yarına da bitmeyecek. Dönüp yine gelecekler. Şeytan bazan asker şapkası ile bazan sarık sarıp gelir. Bazan bir bankacı, bazan şuh bir kadın kılığında gelir. Şeytan tatile çıkmayacak, fazla mesai yapacak. Hz. İbrahim’den vazgeçmeyen Şeytan, sizden mi vazgeçecek!
Öte yandan; bir kez daha tekrarlayalım: Kaderimiz de ne varsa o olacak. Allah’ın iradesi kainatı, hayır ve şerri kuşatır. Biz rızasına tabi olalım. Rızgımızdan az ya da çok yemeyecek, ecelimizden önce ya da sonra bu dünyadan ayrılmayacağız. Bakın gökyüzünün hazineleri, Levh-i mahfuzun anahtarı kimsenin elinde değil.
Hadi biraz da piyasa dili ile konuşalım: Geçen gün İş Bankası genel müdürü söyledi. Alanın uzmanları ile konuştum. Geçen hafta Merkez Bankası rezervleri 102 milyar dolar seviyesinde imiş. Bankalardaki döviz mevduat hesabı 183 milyar dolar. Toplam 285 milyar dolarlık bir nakit varlığından söz ediyoruz.. Yastık altı diğer rezervler bu toplama dahil değil. Finansal varlık bu. Peki borcumuz ne? Artan turizm ve ihracat hariç, kısa vadeli 1 yıla kadar özel sektör borcu 98 milyar dolar. 24 milyar kamu borcu. Toplam 122 milyar dolar.
Yabancıların kısa vadede likide dönebileceği maksimum borsadaki menkul kıymet stoğu 30 milyar dolar, devlet borçlanma senetlerinde 18 milyar, toplam 48 milyar dolar, bir risk var. Bunların aniden borsadan çıkışı sözkonusu değil. Kendileri büyük bir zarar göreceği için bu olmayacak. Toplamını bile alsak kısa vadeli yükümlülüklerimiz döviz varlıklarımızın çok aşağısında. Bunun anlamı finansal operasyon yiyoruz.
Toplam rezerv 285 milyar dolar, toplam risk 170 milyar dolar. Pozitif fazlamız 115 milyar dolar.
Doların dört liranın üzerinde olmasını gerektirecek başta, reel efektif döviz kuru endeksleri olmak üzere doların baskılandığını gösteren hiçbir gösterge de yok.
Eğer piyasa dili ile özetleyecek olursak durum bu.
Anlaşılan bu konu bugün burada bitmeyecek. Teorik çerçeve, işin dini boyutu ile ilgili söyleyeceğim daha çok şey var. O zaman yarın da devam edeceğiz demektir.
Selâm ve dua ile.