Klasik aşk hikayeleri iki yabancının tükürük örnekleri vermesiyle başlamamıştır.
Ama Cheiko Mitsui, yanağının iç kısmından aldığı sürüntü örneğiyle aradığı sorunun cevabını bulmuş, mükemmel eşleştirmeye ve gelecekte kocası olacak insana ulaşmıştı.
Bekarları eşleştirmede DNA'dan yararlanılması sadece bilim kurgu dizilere (Netflix'teki The One gibi) özgü bir konu değil.
Günümüzde de kişiler arasında "genetik uyum" için DNA kullanımına başvurduklarını söyleyen birçok çöpçatanlık sitesi var.
Peki aşkı bulmak için bilimden yararlanan insanlar bu konuda ne düşünüyor?
Haberin başlığını atlayın ve okumaya devam edinBunlar da ilginizi çekebilir
'Hayatımı değiştirdi'
Cheiko Mitsui, DNA eşleştirmesini keşfetmeden önce on yıl boyunca aşkı aradığını söylüyor.
Japonya'da Hokkaido adasında yaşayan 45 yaşındaki Mitsui, 35 yaşında boşanmıştı ve aşk konusunda artık şansının olmadığını düşünüyordu.
Fotoğraf altı yazısı,Cheiko Mitsui, yıllarca doğru erkeği aramaktan yorulduğunu söylüyor
"Arkadaşlarımın partilerinde tanıştıklarım oldu, başka bir evlilik ajansına kaydoldum, ama doğru insanı bulamadım" diye anlatıyor.
Daha sonra Cheiko Date adlı çöpçatana yolu düşmüş. 20 yılda 700 çift eşleştirdiğini iddia ediyormuş.
Cheiko Date, 2014'te İsviçre'deki GenePartner adlı şirkette çalışmaya başlamış. Şirketin kurucuları arasında yer alan genetik bilimci Dr. Tamara Brown, genetik testin eşleştirmeye katkısı olacağını belirtiyor ve "Bir ilişkinin başarılı olması için iki şeyin bir arada olması gerekiyor; biri biyolojik eşleştirme, diğeri ise sosyal uyum" diyor.
Bağışıklık sistemi için önemli genler
DNA eşleştirmesinde, yanağın iç kısmından alınan sürüntü örneğinde insan lökosit antijen sistemi (HLA) genlerine bakılıyor.
Dr. Brown, HLA'nın esas olarak bağışıklık sisteminde önemli olduğunu, HLA çeşidinin fazla olmasının daha iyi bir bağışıklık sistemine işaret ettiğini söylüyor.
"Dişi ve erkek memeliler bu HLA'ları tespit edebiliyor, çünkü hastalıklara karşı dayanıklı bebeklere sahip olmak istiyorlar. Bu canlı türlerinin devamlılığı için önemi olan basit bir ilke."
,Cheiko Mitsui aşkı bulmaları için başkalarına yardım etmek istiyor
Bu çalışmanın kökleri, İsviçreli araştırmacı Dr. Claus Wedekind'in 1995'te yaptığı "terli tişört araştırması"na kadar gidiyor. Kadın öğrencilere farklı erkeklerin iki gün giydiği tişörtler verilerek kokuları puanlamaları istenmişti. Sonuçlar, kadınların kendi HLA genlerinden farklı genlere sahip olan erkeklerin tişörtlerini tercih ettiklerini gösterdi.
Dr. Brown, GenePartner şirketinin bu teoriyi 250 evli çift üzerinde teste tabi tuttuğunu ve benzer sonuç aldıklarını söylüyor.
"Biriyle karşılaştığınızda görünüşünden ziyade başka bir şeyin etkisinde kaldığınızı hissedip bunun ne olduğunu tam olarak ifade edemediğiniz şey işte o kişinin HLA'sı hakkındaki sevginizdir."
"Bu çok içgüdüsel ve temel bir şey; herkesin başına gelir. Çocuk yapmak istemeseniz bile bu içgüdü hala vardır."
Fotoğraf altı yazısı,Bazı araştırmacılar DNA'nın bu şekilde kullanılmasının genetiğe olduğundan fazla önem atfedilmesine neden olduğunu söylüyor
Cheiko Mitsui, DNA analizinin, uzun vadeli partnerini seçmede kafasını rahatlatmasını umuyor.
Mitsui, Eylül 2018'de ortak ilgi alanları ve önem verdikleri konular bakımından 45 yaşındaki Tomohito ile eşleştirilmiş ve bir ay çıktıktan sonra DNA analizi yaptırma kararı almışlar.
"Sonuç yüzde 100 uyumlu çıktı. İyi bir sonuç almayı bekliyordum ama beklediğimden daha iyi çıktı, çok mutlu oldum" diyor.
İki hafta sonra evlenme kararı almış, Eylül 2019'da evlenmişler. Mitsui, genetik test sonucuyla kendisini "daha güvenli" hissettiğini anlatıyor.
"DNA testi yaptırmasak evlenir miydim bilmiyorum. Belki evlenirdim, ama test sonucu beni bu kararı almaya itti. Bu bakımdan insanın hayatını belirleyici bir etkisi oluyor."
Fotoğraf altı yazısı,DNA Romance şirketine başvuranlar tükürük örneği ile verilerini tıpkı soy araştırması yapan web sayfalarında olduğu gibi doğrudan paylaşbiliyor
Eşleşmede genetik etkisi "biraz abartı"
Ancak Brezilya'daki Sao Paulo Üniversitesi'nden genetik bilimci Dr. Diogo Meyer, DNA testi konusunda uyarıda bulunuyor.
"Biriyle uyumlu olma veya olmama halinin genetik tarafından belirlendiğini söylemek biraz abartı. Bu tartışmalı bir konu. Bazı araştırmalar, eşleşmede HLA genleri farklı kişilerin seçildiğini gösteriyor, ama böyle bir etkinin olmadığını gösteren araştırma sayısı daha fazla."
Dr. Meyer bunu "yazı-tura"ya benzetiyor ve "etkisi neredeyse rastgele denecek düzeyde çok küçük" diyor.
Yine Japonya'dan 32 yaşındaki Ami ise DNA eşleştirmesi ile "ömrünün geri kalanını geçirecek kişiyi" bulmayı hedeflediğini söylüyor. Cheiko Date'nin DNA testine geçen yıl kayıt yaptırdıktan sonra Ami iki erkekle çıkmış olmasını testin işe yardığının göstergesi olarak görüyor:
"İlk iki erkekle tanıştığımda, çok hoş ve iyi eğitimli centilmenler olduklarını gördüm. Ama ilginç olan şu ki onların çok iyi olduğunu bilsem de eksik bir şey vardı. Onlarla kendimi rahat hissediyordum ama ötesi yoktu. Bu benim açımdan çok ilginç bir sonuçtu."
İnsanlar aşk için neleri gözden çıkarıyor?
Tinder kullananların sayısı arttı, ama işsizlik nedeniyle para ödeyenlerin sayısı azaldı
İtalya'da sosyal medyada 'bekarım' diyen evli adam kusurlu bulundu
Facebook çöpçatanlık özelliğini ABD'de uygulamaya açtı
'Hızlı karar vermeyi sağlıyor'
Dr. Brown'ın ekibi, çiftlerde "dostluğa dayalı" çekim ile cinsel çekim analizi de yapıyor.
"Bazıları ihtiraslı bir ilişkiye önem vermiyor, birinin dostluğu ve desteğini istiyor. Bu durumda aileden biri gibi hissedilen biriyle eşleştirme mümkündür, özellikle de ileri yaşta iseler ve çocuk da istemiyorlarsa. Bu yüzden eşleştirmeyi yapan kurum açısından müşterinin ne istediğini, neyin ağır bastığını tespit edip cinsel çekim konusunda karar vermek önemli."
Cheiko Date, DNA testi yaptırmak isteyenlerin çoğunun iyi eğitimli, üst kademe görevlere sahip, birini bulmaya zamanı olmayan kişiler olduklarını söylüyor. "İnsanlar DNA testi yoluyla daha hızlı karar verip daha güvenli hissediyorlar. Onlara bu hissi verebildiğim için mutluyum" diyor.
'İlişkiyi bitirebilirdi'
Avustralya'nın Queensland bölgesinde yaşayan Melissa ise erkek arkadaşı ile test yaptırmaya karar verdiklerinde "zor bir dönemden geçtiklerini" söylüyor.
Eskiden birçok erkek arkadaşı olmuş ve ilişkilerini yürütemediği için çok zaman kaybettiğini düşünüyor.
2017'de Mez ile Tinder'da tanışmış. Kendisi için doğru kişi olduğunu düşünmüş. Ama ilk yıl çok inişli çıkışlı bir ilişkileri olmuş ve kısa süreli bir ayrılık da yaşamışlar. Tekrar bir araya geldiklerinde Melissa onu genetik uyum testi yaptırmaya ikna etmiş.
DNA Romance adlı şirketin yaptığı DNA testinde yüzde 98 uyum çıkmış. HLA genleri ne kadar farklı ise o kadar yüksek uyum oranı çıkıyormuş.
"Çok mutlu oldum. Bunu bilmek ekstra güven verdi. Benim için yeni bir teyit gibi bir şey oldu" diyor Melissa.
Almanya'daki Max Planck Enstitüsü'nden genetikçi Rodrigo Barquera, partner seçiminde HLA genlerinin rolüne dair veriler olsa da bir ilişkinin ne kadar başarılı olacağını öngörmede bunun yeterli olmadığını söylüyor.
"Genler çiftleşme ve gelecek kuşağı yaratma kaygısı taşıyor. Başka bir şeyi umursadıkları yok. İnsan ilişkileri ise çocuk sahibi olmaktan çok daha karmaşık bir şey."
37 yaşındaki Melissa ise testin kendilerini daha güvende hissettirdiğini, evlendiklerini ve ilk çocuklarına hamile olduğunu söylüyor.
Ancak test yaptırarak ilişkilerini de riske attıklarını kabul ediyor. "Eğer test sonucu iyi çıkmasaydı bugün başka bir durumla karşı karşıya olurduk; belki ilişkimizi sona erdirmiş olurduk" diyor.
Yeni evli çift Sienna ve Rodrigo Meneses ise DNA uyuşması testine sıcak bakmamışlar. İlişkilerinin çok iyi olduğunu söyleyen çift, "sadece merak gidermek için" ve sistemi teste tabi tutmak için denemeye karar vermiş. Test sonucunda uyum oranı yüzde 90 çıkmış.
"Birbirimize karşı doğal hislerimizin bilimsel olarak da kanıtlanması ikimizi de çok şaşırttı. Aramızdaki bağın derinliğini sonuçta da görmekten çok mutlu olduk ve kendimizi güvende hissettik" diyor Melissa.
Dr. Meyer ilişkilerle ilgili hizmetlerde genetiğin devreye girmesinin "bilimin nasıl satıldığı ve nasıl algılandığı" konusunda çok şey ifade ettiğini söylüyor.
Testler ve istatistik içerdiği için bilimin gerçeğe daha yakın sanıldığını ve diğer bilgilerden daha güvenilir bulunduğunu belirten Meyer, "Bu bilimin kapasitesini fazlaca abartmak olur" diyor.