Türkiye’nin salgın ile mücadele için kaynak ihtiyacı her geçen gün artıyor.
DW Türkçe’ye konuşan ekonomistler, Türkiye’nin yakın zamanda dış kaynak bulamaması halinde 7 TL’yi aşan dolar kurundaki yükselişin süreceği görüşünde. Bununla birlikte düşen ihracat ve kısa vadeli borçlar düşünüldüğünde, hükümetin henüz dış kaynak bulamamış olması ekonomideki kırılganlığı artırıyor.
"IMF’den koşulsuz kredi hakkı kullanılmıyor”
Türkiye’nin finansal kaynak ihtiyacı için bu dönemde vergileri artırmak veya para basmak gibi yöntemleri kullanmasının beklenen sonucu vermeyeceğini dile getiren Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin’e göre, salgının ekonomideki olumsuz etkilerini hafifletmek için geri kalan tek seçenek iç ve dış borçlanma yapmak.
Hükümetin IMF'den borç almak için gerekli standartlara ve denetimlere bağlı kalmak istemediğine işaret eden Prof. Elgin, “Ancak özellikle de üyesi olduğumuz ve bütçesine katkı sunduğumuz IMF nezdinde, herhangi bir şart ve koşul karşılamak zorunda olmadan borç alma imkanımız da var ve bence bunun kullanılması hem ülkeye bir miktar da olsa döviz girişi yaratacağı için hem de gelecek paranın biriminden bağımsız ek bir kaynak yaratacağı için önemli” diye konuşuyor.
Herhangi bir koşul olmadan IMF’den 10 milyar dolarlık kredi çekme hakkı olmasına rağmen Türkiye’nin bu seçeneği göz ardı ettiğini ifade eden Prof. Elgin, “Oysa 10 milyar dolar ya da 70 milyar TL kriz ortamında etkili bir teşvik ve destek programı ile değerlendirilirse, Türkiye’nin kendi başına açıkladığı 100 milyar TL’lik paket kadar etki gösterebilir" değerlendirmesinde bulunuyor.
“Fed ile anlaşma kur için belirleyici”
Bununla birlikte Amerikan Merkez Bankası (Fed) ve G-20 ülkeleri ile swap hattı kurma girişimlerinin de kritik önemde olduğunu dile getiren Prof. Elgin, özellikle Türk Lirası’nın yeniden değer kazanması için Fed ile anlaşmanın belirleyici olacağı görüşünde.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin
Fed ile yapılacak bir swap anlaşmasının Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunları tamamen çözmeyecek olsa da en azından parasal genişleme imkanı yaratacağını kaydeden Elgin, “Her ne kadar Amerikan yönetimi, Fed’in swap anlaşması için sadece mali ve finansal koşulları ön şart olarak ortaya koyduğunu savunsa da, ne yazık ki bu tür anlaşmalarda her zaman siyasi ya da politik-ekonomik bir boyut da oluyor maalesef” diye konuşuyor.
“Döviz satışına gerek yoktu”
Bugüne kadar ekonomi yönetiminin bir kur hedefi ilan etmemiş olmasına rağmen döviz kurunu kontrol etmek için Merkez Bankası ve kamu bankaları eliyle yüklü miktarda döviz satışı yaptığını hatırlatan Elgin, şunları söylüyor:
“Satışların doların belirli bir seviyeyi yani 7 TL'yi geçmemesi için yapıldığı algısı, satışların kendisinden çok daha zararlı oluyor aslında. Zira o seviye illa ki geçildiğinde, artık yapacak bir şey kalmadığı izlenimi doğuyor. Açıkçası hiç gerek yoktu. Türkiye ekonomisi yapısı gereği, döviz girişine muhtaç ve bu rezervlerin bu hızla erimesi kırılganlığın artışına katkı sunmaktan başka bir sonuç yaratmıyor.”
Brüt döviz rezervi yüzde 28 eridi
Son dönemde Merkez Bankası’nın dolar kurunun 7 TL’yi aşmaması için yüksek miktarda dolar satışı yaptığı iddiaları sıklıkla dile getirilirken piyasaya yapılan müdahalelere rağmen dolar kuru 1 Mayıs Cuma günü 7 TL sınırını aştı. Uzmanlara göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2019’dan bugüne kadar net uluslararası rezervlerinde yaklaşık 65 milyar dolarlık artış olması gerekiyordu.
Ancak açıklanan veriler, Ocak 2019 ile Mart 2020 arasındaki 15 aylık dönemde rezervlerin 65,7 milyar dolar eridiğini ortaya koyuyor. Merkez Bankası tarafından yayınlanan son rezerv verilerine göre, 26 Nisan haftası itibariyle toplam rezerv miktarı 93,7 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Buna göre geçen yılın aynı dönemine göre brüt döviz rezervlerindeki kayıp yüzde 28’i aşmış durumda.
“Kısa vadeli borç ödemeleri zorda”
Peki dış kaynak ihtiyacının arttığı bu dönemde, Merkez Bankası rezervlerindeki azalma ekonomi için ne tür tehlikeler barındırıyor?
STRFS Baş Stratejisti Dr. Atahan Çelebi
Finansal danışmanlık şirketi STRFS Baş Stratejisti Dr. Atahan Çelebi, artan döviz kuru ve kaynak ihtiyacının Türkiye’nin yaklaşık 120 milyar dolarlık ısa vadeli borçlarının ödenmesini zora soktuğunu söylüyor. Kısa vadeli dış borçların Merkez Bankası kaynakları ile ödenemeyeceğinin anlaşıldığını ifade eden Çelebi, “Korona virüs kısıtlamalarının turizm ve taşımacılık gibi döviz geliri getiren hizmet sektörü üzerinden dış borç servisine etkisi de şüphesiz belirgin olacak” diyor.
AB’ye ihracat sert düştü
Türkiye’nin dış ticaretindeki bozulma da kaynak ihtiyacını artırıyor. Ticaret Bakanlığı’nın son açıkladığı verilere göre Nisan 2020’de Türkiye’nin ihracatı yüzde 41,38 düştü. Aynı dönemde ithalat ise yüzde 28,31 arttı. Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan Avrupa’ya yapılan ihracatta ise düşüş daha fazla oldu. Fransa'ya ihracat yüzde 66 düşerken İspanya’ya yüzde 59, İngiltere’ye yüzde 57,7, İtalya’ya yüzde 51, Belçika'ya yüzde 48,8 ve Almanya'ya ihracat yüzde 25 geriledi.
“Dolar kuru için kritik aralık 7,4-7,5 TL”
AB’ye ihracatın düşmesi ve Çin’in hızlı toparlanmasının Türkiye için şartları daha da zorlu hale getirdiğini belirten Dr. Atahan Çelebi, “Bu süreçte petrol fiyatlarında yaşanan geri çekilmenin olumlu yansımalarının da büyük oranda kur artışı ile dengeleneceğini düşünüyorum” diyor.
Yakın dönem için Dolar/TL paritesinde kritik seviyenin 7,4-7,5TL aralığı olacağını kaydeden Çelebi, “Şayet piyasada güçlenen bir faiz görebilirsek, bu aralıkta belli düzeyde döviz mevduatı çözülmesi gözlemleyebiliriz. Ancak biz 2021 yılının ilk yarısına kadar sabit kur rejimine geçilmediği sürece, dalgalı yukarı yönlü bir ivme bekliyoruz” diye konuşuyor.
Swap nedir?
Finansal piyasalardaki takas işlemlerini tanımlamak için kullanılan ’swap’ iki tarafın bir varlık veya yükümlülüğe bağlı olan nakit akışını aralarında değiştirmelerine deniyor. Taraflar swap işlemleriyle faiz oranları ve döviz kurlarındaki değişimler nedeniyle ortaya çıkan riskleri en aza indirmeyi hedefliyor.
Aram Ekin Duran
© Deutsche Welle Türkçe