Karaca'nın "Araya sandık girince..." başlığıyla (22 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
“Metal yorgunluğu” analizinin ardından gelen istifa süreci kamuoyunun ilgiyle takip ettiği bir noktaya evrildi. AK Parti’den şimdiye kadar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş ve Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan istifa etti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ve Balıkesir Büyükşehir Belediye BaşkanıEdip Uğur ise istifası istenen ama henüz istifa etmeyen isimler arasında sayılıyor. Kimilerine göre direniyorlar. Direniş böyle mi olur emin değilim. Zira henüz hiçbiri çıkıp “Bu koltuklar bizim değil ki bağışlayalım, halk verdi” mealinde bir açıklama yapmış değil. Ancak böyle bir açıklama yapmanın bir bedelinin olacağı da açık. İstifa etmesi beklenenler, belli ki bu işi daha fazla uzatırlarsa partilerinden ihraç edilmekle sınanabilirler. Sonra sıra başka de facto yaptırımlara da gelebilir. İçlerinden belki “Demokrasi buna değer mi?” diye de geçiriyorlardır.
İktidar karşıtlığı histerisi
Sosyal medyaya bir göz gezdiren kişinin zihninde başka bir tablo oluşması mümkün değil. Düne kadar Melih Gökçek’e sürekli hakaret eden bazı hesapların birdenbire “Diren Melih” fazına geçmesi iktidar karşıtlığının histerisiyle açıklanabilir. Malum bir kesim meşaleleri yakıp “Yiyin birbirinizi” diye tempo tutmakla hayatta kalıyor. Ancak düne kadar Gökçek’in büyük harflerle yazılmış tuhaf meydan okumalarına, tehditlerine, müdafaalarına Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif’i muamelesi yapanların bir anda “Melih bırak git artık sen de yav, sıktın”der hale gelmesi açıklanması kolay bir durum değil. Sadece bunlara bakarsanız, halk kendi seçimlerinden vazgeçmeye hazır hükmüne varırsınız. Sadece bunlara bakarsanız AK Parti tabanı, bütün hayati tercihlerini yalnızca merkeze bakarak yapıyor, gerisi onu enterese etmiyor zannedersiniz. Sadece bunlara bakarsanız, AK Parti tabanı güçle ya gönülden ya cebinden kurduğu düşünülebilecek bir bağ yüzünden herkesten vazgeçebiliyor, bu koşullarda ne sandığın, ne istişarenin, ne müzakerenin hatırı olur, ne de demokrasinin karşılığı bulunur, algısına düçar olur ve yanılırsınız.
Halk siber kahvelerden ibaret değil
Ne halk ne de AK Parti tabanı sosyal medya gibi siber kahvehanelerden ibaret. Ayrıca konu da zaten, Melih Gökçek ya da ismi geçen diğer şahıslar değil.
Konu, seçimlere az bir süre kalmış iken, seçimle gelmiş, sandıktan çıkmış belediye başkanlarını istifaya davet etmenin gelecek adına yanlış bir teamüle ebelik yapıp yapmayacağı. Doğrudur, onlar bu makamlara bir partinin gösterdiği adaylar olarak geldiler. En başta halka arz edilmelerini sağlayan inisiyatif, bağlı oldukları partinin ve parti genel başkanının inisiyatifi idi. Ancak belediye başkanlığı “atama” ile yapılan bir görev değil. Araya “sandık”, millet ve oyu girdi. Yüz kızartıcı bir suç varsa yargıya intikali gerekiyor. Büyük ihmaller, görev hataları varsa kamuoyuna açıklamak gerekiyor. Bunlar yoksa, halkın reyini muhafaza etmekten başka yollar gelecek adına sıkıntılı bir tablo oluşturabilir.
AK Parti 2019 seçimlerine güçlü bir şekilde gitmek, iyi hazırlanmak istiyor, bu gayet anlaşılabilir bir arzu. Ama bu hazırlık yapılırken dikkat edilmesi gereken önemli şeyler arasında büyük şehirlerde yaşayan AK Partililerin ve gençlerin temayülleri de olmalı. Gözünü açıp olayları algılayabilir hale geldiğinde “ileri demokrasi” kavramını duymuş gençler, “katılımcı demokrasi” kavramını AK Parti’nin siyaset okullarında, panellerinde duymuş kesimler, halkın hatırı merkezde geçmiyor mu diye sormaz mı? Zira son baktığımda gençler ve eğitimli AK Partililer bir semte yapılacak düzeltme ve iyileştirme için bile halkoylaması istiyordu.