İşte Enis Ersoy'un çok konuşulacak o yazısı:
Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu ile anlaşmış, kampanyasını yine tek başına yürütecek. Kemal Kılıçdaroğlu, sivil toplum örgütleri ile sadece salon toplantılarında buluşacak.
İmamoğlu, birinci ve en büyük tehlikeyi böylelikle bertaraf etmeyi başardı. Kemal Kılıçdaroğlu ile aynı karede fazla yer almamanın faydalarını zaten 31 Mart’ta görmüştü. Kılıçdaroğlu, “hayır Ekrem; Erdoğan, Binali Yıldırım ve Bahçeli karşısında seni tek başına bırakamam” deseydi, İmamoğlu, haklı olarak içinde bulunduğu “mağdur” pozisyonunu bile kaybedebilirdi.
Peki, yıllardır kampanyalarını Kemal Kılıçdaroğlu üzerine kuran Recep Tayyip Erdoğan, 31 Mart’taki beklemediği sonucun ardından bir kez daha CHP liderinin oyunun dışında tutulmasına göz yumar mı? Hiç sanmam, “hakkı yenmiş mağdur Anadolu delikanlısı”nı daha da büyütmek yerine, her durakta “Bay Kemal” diye söze başlayacağının işaretini şimdiden veriyor. Başarısı kanıtlanmış taktik dururken, maceraya girmez diye düşünüyorum.
Zaten Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a malzeme vermek konusunda bu seçimlerde de yeterince bonkör davranacağını şimdiden gösterdi. YSK üyelerini isim isim sayarak yuhalatmasının ardından Erdoğan ve Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını tartışmaya açtı. Bir buçuk ay bu tartışmayı sürdürürler, Kılıçdaroğlu ve CHP’li yetkililer de onlara cevap yetiştirmeye çalışırlarsa, cumhur ortakları amaçlarına ulaşmış olur. İmamoğlu’nun adının bile geçmediği bir kampanya dönemi gerçekleştirmiş olurlar.
Sözün özü, Kemal Kılıçdaroğlu 31 Mart’ta aday seçimleri ile siyasi hayatının en büyük başarısını göstermiştir, takdir ve tebrik edilmelidir, konu da burada bağlanmalıdır.
Gelelim İmamoğlu’nun asıl ve en büyük ‘dostları’na. Siyaset tarihinin en büyük mağduriyetlerinden birini, sonu gelmez bir hukuk tartışmasına çevirmek isteyen bir kısım CHP’lilere. YSK’nın yedek üyelerle karar almasının anayasaya aykırı olduğunu iddia ediyorlar. Olabilir ama arkadaş, yüzde yüz değil, yüzde bir milyon haklı olsanız bile, bunu tartışmaya açmanın kime ne faydası var?
YSK kararları için itiraz mercii bile yok. Kabul, vicdanlara sığmayan iptal kararı, pek çok yönden hukuka da aykırı olabilir ama toplum işin hukuki yönünü en basit haliyle anladı. “20 liralık banknotun 5 lirası sahte olabilir mi?” ya da “4’üz doğuran bir anne, 3’ü benim, 1’i değil” diyebilir mi?” gibi kolay örnekleri akıllara kazımak varken, işi hukuk seminerine döndürmekteki amaç ne?
“Asil üye- yedek üye” tartışması bir kaç gündür sürüyor, tam da “efsane ne zaman geri dönecek” derken, haberi Cumhuriyet Gazetesi’nde gördük. Sabih Kanadolu, YSK’nın yedek üyelere oy kullandırarak anayasayı çiğnediğini” söylemiş. Kanadolu açıklamayı soru üzerine yapmış. Belki milyon kere haklıdır ama Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına engel olmak için bulduğu mucize “367” formülünü kimse unutmadı. AKP’ye uzun yıllar daha seçim kazandırmak isteyenler için Kanadolu tarzı formülleri gündemde tutmak çok doğru bir yöntemdir.