Şam haber kaynaklarına en yakın köşe yazarı olarak bilinen Mehmet Yuva, bugün Aydınlık'taki köşesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır ziyaretini değerlendirdi. "Bir Mısırlı kaynağımızın aktardıklarını harfiyen paylaşalım" diyen Yuva, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye yönetimi ile ilişkilerin normalleşmesi için Sisi'den arabulucu talebinde bulunduğunu yazdı.
İşte Mehmet Yuva'nın "Ankara - Kahire ajandasında Şam" başlıklı yazısı:
Batı sömürge medeniyet tarihinin coğrafyamız ile ilgili bize dikte ve in-doktrine ettiği tarihi bir kenara atın. Mısır’ı Firavunlar yönetti safsatalarını da rafa kaldırın. Bu iddiaları tedavüle sokanlar Nil Deltası (Mısır) sülale Krallıkları veya piramitleri inşa eden Krallıkların Firavun unvanı veya ismini kullandıklarını ibraz edemezler. Piramitler döneminde Nil deltasında Yahudi dininin mevcut olduğuna dair hiçbir maddi kanıt gösteremezler. Bu bir Siyonist Hollywood efsanesidir. Siyasi, askeri ve iktisadi amaçlar uğruna tarih rayından çıkarıldı. Musevi ve sonrasında Yahudi itikadı ve mensupları Arabistan yarım adasında bedevi, yarı göçebe ve kısmen yerleşik hayat yaşıyorlardı. Bu dinlerin zuhurundan en az 5-6 bin yıl önce Şam ve Nil Deltası coğrafyasında muazzam mimariye, tapınaklara, stadyumlara, hamamlara, ticaret ağına sahip şehirler, şehir idaresi ve katmanlardan ve sınıflardan oluşan bir toplum vardı.
Tevrat’ta yer alan şahıslar ve yer isimleri Arabistan yarım adası ve özellikle Yemen coğrafyasında olmalarına rağmen ve bunun maddi kanıtı arkeolojik çalışmalarla ortaya konulmasına rağmen Filistin’in Siyonist Batı Yahudi Burjuvazisinin hedefine girdiği tarihten itibaren coğrafyamız üzerinde tahrif edilen en önemli disiplin uygarlık tarihi ve lisaniyat ilmidir. Wikipedia Nil Deltasında konuşulan dile Mısırca Arapçası, Şam coğrafyasında konuşulan lisana Levant Arapçası diyor. Bu tür maskaralıkları birçok ‘’ciddi’’ siteler de yapıyor. Sevgili okurlar Antakya Türkçesi İstanbul Türkçesinden ne kadar farklıysa Mısır ve Şam coğrafyası arasındaki fark ta o kadardır. Lehçelerden bağımsız bir dil üretmek sömürge Batı devletlerin ve Siyonistlerin eseridir. Bu tarihin aslını bozan, bilerek yanlış aktaran mahfil coğrafyamızın tüm kodlarıyla oynadılar. Maalesef bunları sorgulamadan, Batıdan geleni mutlak kutsal ayetler olarak alan ve satan üniversite ve basın mensupları bu zararda büyük pay sahibidir. Hayatımızı ilgilendiren her şeyi bu hakikati idrak ederek okuyalım, analiz edelim ve bir çıkarımda bulunalım.
HEP ŞAM İÇİN SAVAŞILDI
Önce okurlarımızla ülkemizde çok bilinmeyen bir hususu paylaşalım; Mısır’ın Şam ile münasebetleri başka devletlerle kıyaslanmayacak kadar derindir. Azerbaycan için tek millet iki devlet ifadesini kullanırız. Mısır ve Suriye tek devlet ve tek millet idiler. Mısır ve Suriye’nin inşa ettiği Birleşik Arap Cumhuriyeti 22 Şubat 1958'den 28 Eylül 1961’e kadar egemen bir devlet olarak var oldu. Bu devlet başta Yemen ve Irak’ın da içinde yer alacağı bir Pan-Arap birleşik gücü esas hedefti. Bu proje başta İsrail, Avrupa, ABD ve bunların cephesinde yer alan bölgemiz hanedanlıkları ve devletler için kâbus mahiyetindeydi. Birleşik Arap Cumhuriyetinin ortaya çıkmasını sağlayan tarihi bir alt yapısı zaten mevcut idi. Kadim uygarlıklar tarihinde iki ülke arasında toprak birlikteliği, dil ve din ortaklığı, mimari benzerlik özetle aynı medeniyet iki farklı coğrafyada farklı otoriteler altında yaşadı. Dikkat buyurunuz; Anadolu ve Mısır coğrafyasındaki kadim Hanedanlıklar ve devletlerarasındaki savaşlar ve barışlar her daim Şam için vuku bulmuştur.
ARABULUCULUK TALEBİ
Ayrıca Mısır ve Suriye ciddi bir dış tehdit altındaydı. 1948’de İsrail’in kuruluşu, Filistin meselesi, 1956’da İsrail, İngiltere ve Fransa’nın Mısır’a saldırması, Menderes Türkiye’sinin bu saldırılara katılan devletlere İncirlik üssünü açması, bu ülkeler ile derin münasebetlere katılması, Suriye sınırına asker yığması, Suriye’de BAAS ve Komünistlerin ciddi bir toplumsal güç kazanması, bunlara bağlı ordu içinde yüksek rütbeli subayların olması Mısır ve Suriye’nin yakın olan ilişkilerini tek bir devlet çatısı altında birleştirmeyi sağlayan ana etmenlerdi. Birlik döneminde Şubat'tan Mayıs'a kadar Şam'dan, yılın geri kalanında ise Kahire'den yönetilen tek bir merkezi otorite vardı. Mısır Devleti eski Başkanı Enver Sedat Şam’daki Milli Meclisin Başkanlığını da yapmıştı. Birlik 28 Eylül 1961 Suriye Darbesi'nden sonra bozulmasına rağmen, Mısır 1971 yılına kadar resmi olarak Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak bilinmeye devam etmiştir. Suriyelilerin sadece evlilikler yolu ile değil Mısır’ın sanat, sinema, ordu, bürokrasi, istihbarat, ticaret alanında derin etkileri ve varlıkları vardır. Tersi de doğrudur. Bu sebeple özelde Suriye’ye karşı 2011’de başlatılan uluslararası yeni haçlı seferlerine Devrik ve müteveffa Hüsnü Mübarek istenilen desteği vermedi. Şam’daki Mısır Büyükelçiliği, başta zengin Körfez Şeyhleri, ABD ve Batının tüm baskılarına rağmen hiç kapanmadı. Kahire’deki Suriye Büyükelçiliği de görevine devam etti.
30 Haziran 2012’de Mısır’da iktidar olan İhvan hareketinin (Müslüman Kardeşler Örgütü) devrik ve müteveffa devlet başkanı Muhammed Mursi’nin en ölümcül hatalarından birisi Suriye’ye cihat savaşı ilan etmesiydi. Bu cihat savaşını Kahire’de yanına şimdiki HAMAS liderlerini alarak birlikte yapmıştı. Bu açıklamasını Mısır ordusu resmi bir beyan ile sert bir dille eleştirmişti. Başta Suriye ve birçok meseleden mütevellit 3 Temmuz 2013’te Sayın Sisi’nin başkanlığındaki Mısır ordusu iktidara el koydu. Sayın Sisi ile birlikte Mısır-Suriye münasebetleri ‘normal’ seyrinde devam etti. Mısır hem iktidar hem de İhvan dışındaki muhalif güçlere ev sahipliği yaptı ve halen yapmaktadır. Ayrıca Türkiye-Suriye arasında 1998’de Öcalan merkezli ortaya çıkan savaş krizini Mısır’ın devlet başkanı Mübarek’in Şam ve Ankara ziyaretleri sonucunda çözüm bulduğunu da hatırlatalım.
Yazımızın asıl konusuna gelelim; Suriyeli bir diplomatın Aydınlık gazetesi yazarı Tevfik Kadan’a, Suriye topraklarındaki TSK varlığı ile ilgili yaptığı açıklamaları iki ülkenin ilişkilerinde yaşanan tıkanıklığı giderecek bir adım olarak değerlendirilebiliriz. Kaynağının ifadelerine binaen, Suriye tarafının TSK’nın Suriye’den artık hemen çekilme ısrarında bir yumuşama olduğunu anlıyoruz. Ancak Suriye’nin Türkiye’den çekilme ile ilgili yazılı bir teminat ve garantör olacak devletlere resmi taahhütte bulunmasını istediğini de belirtelim. Şam’dan gelen bu beyanatların Sayın Erdoğan’ın Sayın Sisi ile Kahire’de yaptığı görüşmelerden sonra zuhur etmesinin bir anlamı olmalı.
Sayın Erdoğan’ın Kahire ziyaretinin ticari, askeri, Doğu Akdeniz zenginlikleri açısından değerlendirdik. Ancak kambersiz düğün olmaz misali Sayın Erdoğan ve Sisi görüşmelerinde Suriye olmasaydı ziyaret eksik kalırdı. Bir Mısırlı kaynağımızın aktardıklarını harfiyen paylaşalım:
Sayın Erdoğan Sayın Sisi’den, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi hanedanlığının da desteği ile Şam ile ilişkilerin normalleşmesi için arabulucu talebinde bulunmuş
Sayın Erdoğan’ın bu kararında Sayın Hakan Fidan’ın, Suriye ile normalleşme ve işbirliği sağlanmadan sahadaki terör örgütleriyle mücadelenin aksak kalacağı değerlendirmesi etkili olmuş
Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması, TSK kontrolündeki bölgelerin aşamalı olarak Suriye devletine teslim edilmesi, Suriye devletine muhalif kesimlerin, aynen Mısır konusunda olduğu gibi, Türkiye sahasını kullanmayacakları yönünde Sayın Sisi temin edilmiş
Suudi Veliahdı ve Suudi Hanedanlığın fiiliyattaki Kralı Muhammed Bin Selman ve Sayın Sisi’nin Şam ziyaretlerinin yakında hâsıl olacağı ve bu ziyaretlerin başlıca amacının Suriye-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi sürecinin hızlandırılması içinmiş.
İnşallah öyledir.