İşte Ahmet Koyuncu'nun odatv'de yayınlanan çarpıcı analizi:
18 Mayıs Cuma günü Yenikapı’da KUDÜS Mitingi yapıldı. İşte bu mitinge ben de katıldım. Sn. Erdoğan’ı 100 metre mesafeden seyrettim. Peki benim orada ne işim vardı?
İsterseniz, açıklayayım. Ülkemizde nerdeyse 30 yıldır var olan bir Recep Tayyip Erdoğan gerçeği var. Son 16 yıldır ise iktidarda… Bu kadar yanlışlarına ve hakkında çıkan iddialara rağmen, hala nasıl en tepede kalıyor ve insanlardan oy alabiliyor?
Sn. Erdoğan bu insanlara ne yapıyor ki, her şeye rağmen onun arkasındalar? Kim bu insanlar? Bu insanları medya ve haberler üzerinden değerlendirenler hep yanıldı ve yanılmaya devam ediyorlar. Çünkü medya gerçeklerden çok, yaratmak istediği algılar ile ilgilenir.
Üniversitelere ve akademisyenlere baktım. Halleri, içler acısı… Çoğunlukla unvanının arkasına sığınmış olan, okumuş lümpen sınıfı… Aradığımı bu insanlarda da bulamadım.
Bu konuda medyada görünen popüler insanların, hatta sosyologların söyledikleri de yeterli olmadı. Tarafsız ve cesur analizlere rastlayamadım. Popüler olmak ve kalabilmek için ilk feda ettikleri şey, tarafsızlıklarıydı.
İşte bu nedenle kalktım ve Yenikapı Meydanı’na gittim. Canlı olarak mitingi izledim ve notlar aldım. Medya kanalları yeterince kalabalık yoktu, diye yazdı. Aylardan, Ramazan… Günler uzun… Hava oldukça sıcak… Meydanın etrafı kapatılmış, bu nedenle rüzgar da gelmiyor. Yer beton, 50 dereceye yakın sıcaklık… Yumurta bıraksan pişer.
İşte bu sıcakta, iyi bir kalabalık vardı. Belediyede çalışan ya da memur olduğu için gelenler zaten kenarda idi ve kaçacak gölge arıyorlardı. Sn. Erdoğan’a gönül bağı ile bağlı olan kitle ise ön ve ortalardaydı.İşte bu nedenle, önlere yaklaşabilmek için 1 saate yakın uğraştım. Aralarına girdim ve aradığımı bulmaya çalıştım.
Bu insanlar, Sn. Erdoğan’da ne buluyorlardı?
Miting alanında ilk olarak Sn. Bahçeli’yi, ardından Sn. Binali Yıldırım’ı ve Meclis başkanı Sn. Karaman’ı dinledim. Devlet protokollerindeki sıkıcı konuşmacılar gibiydiler. Hani konser öncesi amatör gruplar sahne alır ya, aynen onlar gibiydiler ya da ana yemek öncesi garnitür…
Ama Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması yaklaşırken, birden bir hareket başladı. Çünkü meydanlar tıpkı bir assolisti bekler gibi onu bekliyor ve tezahürat ediyordu. O sahneye çıktığında ise meydan yıkılıyordu. O sahneye çıkarken, meydandan ayrılanlar olmuş, benim olduğum yerden görmek mümkün değildi.
Tam Erdoğan çıkarken insanlara, onların ruh hallerine, duruşlarına baktım. Sn. Erdoğan konuşurken, sürekli yer değiştirerek insanların yüzündeki ifadeleri topladım. Samimiyetlerini sorguladım…
Gelenlerin önemli bir kısmı köy kökenli varoş insanları idi. En alttakilerdi. AKP’nin cefasını çeken çoğunluktular. Giyim kuşamlarından ve konuşmalarından belliydi. AKP’nin sefasını süren elitlerini ise, o sıcakta ben göremedim. Sarıklı, cüppeli oranı ise çok düşüktü.
Yine Sn. Erdoğan’ın sahne performansı iyi idi. Aynı ‘Kudüs’ şiirini diğer konuşmacılar boğazlarını yırtarcasına okudu. Sn. Erdoğan da o şiiri okudu. Hiç bağırmadan, aynı tonda, hatta sesine vibrato vererek… İstenilen duyguyu meydana yayarak…
Daha önce gittiğim konserleri hatırladım. Sn. Erdoğan’ın performansı Metallica’dan bile daha iyiydi. Sahnede bir Pink Floyd, bir Roger Waters duruşu vardı. Hatta arkasına üç- beş dansçı koysanız, Michael Jackson’ı bile zorlardı, demek yanlış olmaz.
Sn. Erdoğan’ın sahneye çıkış anı dikkatimi çekti. ‘Vakit tamam… İstanbul buluşmaya hazır mısın’ anonsu yapıldığında meydanda adeta bir kıyamet koptu. Çünkü herkes o anı bekliyordu. Ona gönül bağı ile bağlanmış olan insanlar için Tayyip Erdoğan ile buluşmak, sanki bir vuslattı. Bir sevgili ile buluşmak gibi bir şeydi.
Bunu insanların yüzlerinden ve davranışlarında görebiliyordum. Nasıl sevinmesinler ki? Sn. Erdoğan, onların kendi aralarından çıkardığı, kendilerine benzeyen kahramanı idi.
Sn. Erdoğan siyah bir takım elbise giymiş, gözünde güneş gözlüğü… En önemlisi boynunda beyaz kaşkol… Hem de yaz sıcağında… Bir kaşkol ile kalabalıklara mesajını vermişti. Siz de bilirsiniz, Yılmaz Güney’in Türk halkında çok büyük etki bırakan kaşkollu filmleri vardır.
İşte bu tür kaşkol kullanılan kıyafetleri zaman içerisinde sahnelerin yıldızı olan Sn. İbrahim Tatlıses’te, sahaların yıldızı olan Sn. Fatih Terim’de görmüşüzdür. Sn. Erdoğan da miting alanlarının ve siyasetin yıldızı idi. O sahneye çıktığında, tüm yüzler gülmeye başlamıştı. Sn. Erdoğan kimsesizlerin kimsesi idi, ama bizim haberimiz yoktu.
TAYYİP ERDOĞAN BİR YARDIMCI EGO İDİ
O meydana çıktığında, alandakilerin yüz ifadeleri, duruşları ve ses tonları bile değişiyordu. Sn. Erdoğan varken gözlerinin içi parlıyordu. Yumruklarını daha güçlü sıkarak, daha gür bağırıyorlardı. Sanki Sn. Erdoğan onlardaki olmayan bir şeyi yerine koyuyordu. O varken, sanki tüm eksiklikleri kapanıyor ve tam hale geliyorlardı.
Hatırlayın, Sn. Nihat Doğan, Survivor’da ne diye yakınıyordu? ‘Ben sinek ikili değilim. Ben gazoz kapağı değilim.’ Çünkü Sn. Nihat Doğan en alttan gelenlerin çığlığıydı. Neredeyse 50 yıl boyunca sinek ikili yerine konmuş, gazoz kapağı yerine konmuş olan milyonlar, Sn. Erdoğan’ın yanında iken, kendilerini güzel onlu gibi hissediyorlardı.
İşte Sn. Erdoğan da, o sesi duyulmamış olan milyonların sesi idi. Aslında YARDIMCI EGO gibiydi. Psikolojide çocukluk örselenmeleri çok olan ya da kendisini değersiz hissettiği ortamda büyüyenler kendine güven duygusunu geliştiremezler. Bağımlı karakter geliştirirler.
Büyüdüklerinde ise o ego defisini kapatacak narsistik kişilerle arkadaşlık yaparlar. Özgüveni yüksek narsistik patronların yanlarında çalışırlar, özgüveni yüksek liderlerin peşine düşerler ve bağlanırlar. Sn. Erdoğan, onların patolojisine iyi gelen bir kahramandı.
İşte bu konuda da halkı suçlamamak gereklidir, diye düşüyorum. Hayatı ciddi travmalar ve örselenmelerle dolu olan Anadolu insanı için bu normal bir sonuçtu. Sonuçta Sn. Erdoğan o vasat kalabalığın özdeşim nesnesi, daha doğrusu libidinal nesnesi idi.
Yani NATO’dan sonra Anadolu’nun ve varoşların bir köşesinde unutulmuş insanlar bir kendilik değeri yaratamamışlardı. Ama Sn. Erdoğan’ın yanında iken bu eksikliği unutuyorlardı. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın özgüveni onlara sirayet ediyordu.
Tüm sahneyi geziyor, tüm kalabalığı yakalamak istiyordu. Bir süre sonra o kalabalığı kalbinden yakalıyordu. Hadislerden Kudüs şiirine, Çanakkkale’den İstiklal marşına konuşması akıp gidiyordu.
Tempoyu Sn. Erdoğan belirliyordu. Okuduğu şiirlerde ki iniş ve çıkışları ile vermek istediği duyguyu veriyor ve meydandakileri kendinden geçiriyordu. O ve kalabalık aynı frekansa geliyor, kalabalık ile bütünleşip, tek vücut oluyordu.
ERDOĞAN HİPNOTİK SES TONU KULLANIYORDU
Mitingin ortalarına doğru, Sn. Erdoğan’ın sesinin hipnotik bir tona girdiğini fark ettim. Önce ne olduğunu anlayamadım. Meydandaki insanlara baktım. Sn. Erdoğan bir süre hipnotik bir ses tonu ile konuşarak yatıştırıyor, sonra o kalabalığı uyandırıyordu.
Bunu en az 3 kez yaptığını fark ettim. Ses tonu ve konuşma tarzı ile adeta kalabalıkları hipnotize ediyordu. Bu durum seslendirme sisteminden mi kaynaklanıyordu, yoksa Sn. Erdoğan’ın bir özelliği miydi? İşte bunu ayırt edemedim.
Ayrıca bazı anlarda ise belirli bir ritimde giderken, birden heyecan ve tempoyu artıyor ve bir duygu piki yaptırıyordu. O seviyede fazla kalmıyor, hızla heyecanı düşürüyordu. Bir sonraki heyecan ve duygu pikine craving (aşerme) yaratıyordu. Bu hazırlık ve duygu pikleri defalarca tekrarlandığında ise katharsis sağlanıyordu.
Bunu insanların yüzlerinde görebiliyordum. Bu insanlar Tayyip Erdoğan’dan ne buluyor diyorlar ya, işte ben o meydanda o insanların ne bulduğunu görebiliyordum. Gerçek Sol’un yanında olması gereken bu insanların, Sn. Erdoğan yanlarında idi. O, kenarda kalmışların, unutulmuşların, yani en alttakilerin Müslüm Babası gibiydi.
Ayhan Işık’ın bir filmi vardı, hatırlar mısınız? Ayhan Işık, Şoför Kemal rolünde idi ve ezilenlerle birlikte olmuş, ezenlere karşı mücadele ediyordu. Şoför Kemal en alttakilerin umudu idi. Ezilenler denince akla, onların yanında olması gereken SOL görüş gelir.
Oysa Sn. Recep Tayyip Erdoğan, o insanların Şoför Kemal’i olmuş. İşte bunu gittiğim miting de gördüm.
Diyorum ya, o insanların gözlerinde kimsesizlerin kimsesi olan bir Tayyip Erdoğan gördüm…
Solcu olan yanlarımdan utandım. Onun yerinde, o insanların yanında biz olmalıydık.
O insanlara biz umut olmalıydık…
Ahmet Koyuncu
Odatv.com