Erdoğan, Kriter dergisinin yeni sayısında, SETA Vakfı Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran’ın sorularını yanıtladı.
Erdoğan, "Burası, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethettiğinde ilk cuma namazını kıldığı ve fethin sembolü olarak camiye dönüştürdüğü bir mekândır. Bu yüzden toplum hafızamızdaki yeri vazgeçilmezdir. 1934’te Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesi, milletimizin içini acıtan bir karardı. Ayasofya’nın tekrar asli hüviyetine kavuşturulması gerekiyordu.
Danıştay, yapılan başvuru sonucu nihai kararı verdi. Danıştay’ın kararını hukuk devleti adına, maşeri vicdanı rahatlatma adına müspet bir adım olarak görüyoruz. Dava sürecinde içerden ve yurt dışından çıkan çatlak seslerin ise hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Ayasofya’nın statüsüyle ilgili nihai karar mercii başkaları değil Türk Milleti’dir. Bu, bizim iç meselemizdir. Diğer ülkelere de ancak alınan karara saygı göstermek düşer." diye konuştu.
Erdoğan açıklamalarında şunları kaydetti:
"Akdeniz’de gerilim istemiyoruz"
SORU: Türkiye, Libya ile birlikte Doğu Akdeniz’de de aktif bir strateji izliyor. Türkiye’nin buradaki gelişmelere bakış açısı nasıl?
Aralarında komşularımızın da olduğu bazı ülkeler, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de etkisizleştirmek için hatalı bir sürecin içine girdiler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin Akdeniz’deki haklarını gasp etmek istediler. Defalarca bunun yanlış olduğunu, hukuka uygun olmadığını söyledik. Türkiye’nin hak ve hukukunu koruma noktasında kararlı olduğunu ifade ettik. Hedefleri, Akdeniz’e en uzun kıyıya sahip olan ülkemizi sadece oltayla balık tutacak bir kıyı şeridine mahkum etmekti. Ama attığımız adımlarla bu planı boşa çıkardık. İki sondaj gemimizi göndererek, ülkemize ait alanlarda sismik araştırmalar yapmaya başladık.
Açık ve net söylüyorum; biz tarih boyunca farklı medeniyetlere beşiklik etmiş Akdeniz’de gerilim istemiyoruz. Bilakis burada var olduğu düşünülen hidrokarbon kaynaklarının tüm bölge için bir fırsat teşkil ettiğine inanıyoruz. İş birliğini ve adil bir paylaşımı esas alan her türlü teklife kapımız açıktır. Bu prensipler temelinde herkesle çalışmaya hazırız.
"15 Temmuz sonrasında FETÖ’ye karşı mücadelemizi yine CHP’ye rağmen sürdürdük"
SORU: Ülkemizde CHP’nin başını çektiği muhalefet yine bu konuda uygulanan yol haritasına karşı, sert eleştiriler getiriyorlar. Nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?
Açıkçası muhalefet partilerinin, özellikle de CHP’nin bu tarz eleştirilerine ilk defa şahit olmuyoruz. 18 yıllık iktidarımız döneminde, ülkemizi, milletimizi ve demokrasimizi güçlendirmek için attığımız tüm adımlarda, CHP’nin saldırılarına ve ithamlarına muhatap olduk. Suriye’nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan terör koridorunu, CHP’ye rağmen akamete uğrattık. Hendek ve çukur terörünü CHP’ye rağmen engelledik. İdlibli kardeşlerimize yine CHP’ye rağmen sahip çıktık. 15 Temmuz sonrasında FETÖ’ye karşı mücadelemizi yine CHP’ye rağmen sürdürdük. Aynı şekilde Libya ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızı CHP’nin muhalefetine rağmen savunduk ve savunuyoruz.
40 yıllık siyasi hayatımızda edindiğimiz tecrübe, bize CHP’nin millet ve memleket gibi bir derdinin olmadığını, Türkiye’nin çıkarları konusunda herhangi bir hassasiyetlerinin bulunmadığını göstermiştir. Şu an CHP eksenini kaybetmiş bir partidir. Rüzgar nerden eserse oraya yöneliyorlar. Sürekli bocalamalarının sebebi budur. Milli meselelerde CHP ve şürekâsının ne dediğine değil, milletimizin ne dediğine, neyi talep ettiğine bakıyoruz. Bizim için asıl olan Türkiye ve Türk Milleti’nin huzuru, emniyeti ve bekasıdır. Bunun dışındaki her şey lafügüzaftır.
"Türkiye, gerçekten avantajlı bir yerde duruyor"
SORU: Efendim, ekonomide Türkiye için bir kriz beklentisi üretildi. Birkaç yıldır bu devam ediyor. Dışardan müdahaleler de oldu. Önümüzdeki süreçte ekonomide nasıl bir yol haritası olacak?
Ekonomi bizim her zaman öncelikli meselelerimizden biri oldu. 2002’de iktidara geldiğimizde kriz yorgunu bir ülkeyi devralmıştık. Kişi başı geliri 3 bin 500 doları ancak bulan, ihracatı 36 milyar olan, eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye her alanda yetersiz bir altyapıyla ağır aksak yol yürümeye çalışan bir Türkiye manzarası vardı.
Bu tablo karşısında hemen kolları sıvadık ve Cumhuriyet tarihimizin en büyük demokrasi ve yatırım hamlesini başlattık. 18 yıl boyunca Türkiye’yi büyütmek, vatandaşımızın refahını artırmak için ciddi çaba harcadık. İhracatımızı 36 milyar dolardan 181 milyar dolara, kişi başına düşen geliri 3 bin 500 dolardan bir ara 11 bin dolara kadar çıkardık. Marmaray gibi, Bolu Tüneli, Avrasya Tüneli, Nissibi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul Havalimanı, 18 Mart Çanakkale Köprüsü gibi dev projeleri hayata geçirdik. 30 yeni havalimanı açarak, hava yolunu halkın yolu yaptık. Ülkemizi hızlı trenle tanıştırdık. “Türkiye’nin otomobili” rüyasını geleceğin teknolojisiyle gerçeğe dönüştürdük. 2002’de 31 bin megavat civarında olan kurulu gücümüzü bugün 3 kat artırarak 92 bin megavata ulaştırdık. Yine bizim dönemimizde Türkiye’yi enerjinin otoyolu haline getirdik. TürkAkım ve TANAP projeleriyle enerjinin uzaklara güvenli ulaşımında söz ve yetki sahibi konuma gelen Türkiye, Akkuyu Nükleer Güç Santraliyle de enerjisine enerji katacaktır. Son 18 yılda ülkemize 220 milyar dolardan fazla doğrudan yatırım çektik. Bugün satın alma paritesine göre değerlendirirsek milli gelir sıralamasında 13’üncü büyük ekonomiyiz.
Salgın döneminde sanayicimizden esnaf ve sanatkârımıza, çalışanlarımızdan ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza kadar herkesin yanında olduk. Sosyal Koruma Kalkanı çerçevesinde milletimize doğrudan 24 milyar lirayı aşkın kaynak aktardık. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteğinin süresini uzatarak, salgın sonrası dönemde de çalışanlarımızın yanında yer almaya devam ediyoruz.
Küresel düzeyde yeniden şekilleneceği anlaşılan siyasi ve ekonomik yapıda Türkiye, gerçekten avantajlı bir yerde duruyor. Daha salgın dönemi bitmeden, dünyanın dört bir yanından alternatif üretim ve tedarik kanalları için ülkemizdeki firmalarla temasa geçilmeye başlandı. İnşallah bu sıkıntılı süreci fırsata çevirecek, ülkemizi 2023 hedeflerine bir adım daha yaklaştıracağız.
"İnşallah bundan sonra da gençlerimize güvenmeye devam edeceğiz"
SORU: Yeni sosyoloji ve gençlik konusu çok gündemde. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
40 yılı aşkın bir süredir siyasetin içindeyim. Bu zaman zarfında hep gençlerle yol yürüdüm, gençlere güvendim, gençlerin enerjisini, heyecanını ve desteğini yanımda hissettim. Başbakan olduktan sonra ilk işimiz, Anayasa değişikliğiyle gençlerin seçilme yaşını 30’dan 25’e düşürmek oldu. Sonra bununla da kalmadık, 16 Nisan Halkoylaması’nda gençlerin seçilme yaşını, seçme yaşıyla eşitleyip 18’e indirdik. Eğitim alanında liseden üniversiteye, barınma imkânından burs meselesine kadar pek çok reforma imza attık. Kangrene dönmüş üniversite harçlarını kaldırarak, gençlerimize eğitimde fırsat eşitliği sunduk. Üniversite imkânını tüm illerimize yaygınlaştırdık. Başvuran her öğrencimize ya burs ya da kredi veriyoruz. Son 18 yılda üniversite sayımızı 3 kat artırarak 200’ün üzerine çıkardık. Her kademede eğitim altyapısını sürekli güçlendirmekte kararlıyız.
Yeni yönetim yapımızı oluştururken Gençlik ve Spor Bakanlığı’nı kurmuş olmamız, gençlerimize verdiğimiz özel önemin ispatıdır. Genel Başkanı olduğum AK Parti’nin Gençlik Kolları 1,5 milyon civarında üye sayısıyla, diğer partilerin toplam üye sayılarının bile üzerindedir. Gençlik kollarımızda 19-20 yaşında ilk defa siyasete atılan arkadaşlarımız, bugün genel başkan yardımcısı, milletvekili, belediye başkanı olarak görev yapıyor. Şu anda da hem partide hem Cumhurbaşkanlığı’nda hem bürokraside yakın çalıştığım ekibimin çok büyük bir bölümü, genç denilebilecek yaşlardaki arkadaşlarımızdan oluşuyor. İnşallah bundan sonra da gençlerimize güvenmeye devam edeceğiz.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 26 Haziran'dan YKS öncesi gençlerle yaptığı YouTube canlı yayınında 421 bin 'dislikle' (beğenmeme) tuşuna basıldı. 'Oy moy yok' yorumları nedeniyle yayın yorumlara kapatıldı. Aynı akşam 'oy moy yok' Twitter'da Trend Topic listesine girdi. 'Dislike' ve Twitter protestosunun ardından 'Z kuşağı' tartışmaları yaşandı.