15 Temmuz 2016'da gerçekleştirilen darbenin yıllar öncesinde planlandığını ifade eden Çömez, "FETÖ için özel olarak seçilmiş bir hedeftim" dedi.
"FETÖ'nün dini motifleri kullanan emperyal güçler tarafından dizayn edilmiş, son derece stratejik bir istihbari örgüt olduğunu düşünüyorum" diyen Çömez, İngiltere'de bazı evraklarına ulaştıklarını belirterek, "Eğer Türkiye'de bir grup İngiltere'de bu kadar geniş bir nüfuza sahip olabiliyorsa ve orayı kullanarak hedef seçtiği insanlar üzerinde böyle ağır operasyonlar yürütebiliyorsa Türkiye'nin bir kere değil on kere düşünmesi gerekiyor FETÖ'nün nerelere kadar uzandığıyla ilgili" diye konuştu.
Çömez, Balıkesir Bandırma'da doğdu, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra doktorluk yaptı. İstanbul Fatih'te o dönem ki adıyla Vakıf Gureba Hastanesi'nde görev yaparken yolu Tayyip Erdoğan'la kesişti. Belediye başkanlığı döneminde en yakınındaki isimlerden biri oldu.
AKP'nin kuruluşunda yer aldı. Genel Başkan Erdoğan'ın özel kalem müdürlüğü ve danışmanlığı görevlerini üstlendi. 2002 seçimlerinde Balıkesir'den milletvekili seçildi. 2007'ye kadar parti içerisindeki bütün olumsuzluklara müdahale etti. Partinin kuruluş ilkelerinden uzaklaştığını düşündü. 2007'de teklif edilmesine rağmen yeniden milletvekili adayı olmadı. 2008'in Nisan ayında AKP'den istifa etti. Aynı yılın temmuz ayında adı Ergenekon kumpasına dahil edildi.
Hakkında yakalama kararı çıkarıldığında İngiltere'de dil eğitimi alıyordu. Türkiye'deki evi basıldı, arama yapıldı. O tarihten itibaren Çömez için 12 yıllık zulüm dönemi başladı. Hayatını değiştiren karar Temmuz ayında açıklandı. Ergenekon kumpasından beraat etti. 30 Ağustos'ta Türkiye'ye döndü.
Sözcü'den Uğur Enç'in sorularını yanıtlayan Çömez'in açıklamaları şöyle:
– 2008 sonrasında AKP'den sizinle temasa geçen, sizi arayan kimse oldu mu?
Sayın Cumhurbaşkanı'nın, -o zaman Başbakan sıfatıyla- yanında olan bir isim beni arayarak bana destek olmak istediğini söyledi. O günün şartlarında ben bunun mümkün olmadığını biliyordum. Sayın Cumhurbaşkanı o dönem annem, babam ve avukatımla bir görüşme yaptılar. O görüşme esnasında bir mektup ilettim. Bunun tamamen bir kurgu olduğunu, bu kurgu arkasında bugün tamamen terör örgütü olduğu anlaşılan bir yapı olduğunu, o gün itibariyle cemaat görüntüsüne bürünmüş olan bu yapının Türkiye için çok büyük bir tehdit oluşturduğunu, bu ahlaksız çetenin bir gün devletin başına bela olacağını belirttim. O mektup Sayın Erdoğan'a iletildi ama tekrar bir temas, bir görüşme olmadı.
– Siz oradayken Erdoğan'ın İngiltere'ye bir ziyareti oluyor. Erdoğan döndükten sonra tutuklanıyorsunuz…
Tabii bununla direkt bir ilişkisi var mı bilmiyorum ama kendisinin ziyaretinden hemen sonra beni İngiliz polisi aradı. Bir gece karakolda bekledikten sonra tutuklanıp gece yarısı cezaevine götürüldüm. Türkiye'ye iade edilmem söz konusuydu. Daha önce FETÖ'nün hukukçuları Lyon'a kadar gidip benimle ilgili kırmızı bülten çıkarmaya çalışmışlardı. Bu gerçekleşmeyince yine İngiltere ile yazışmalar devam etti. Bunu mahkeme kayıtlarından çıkardım. Bir takım üst düzey bürokratlar İngiltere'ye giderek iade edilmem için çalışma yürüttü. Ancak İngiliz yargısı buna müsaade etmedi.
– Size yöneltilen suçlama neydi?
Beni Türkiye'ye iade etmek istediklerini, terörle suçlandığımı ifade ettiler. Ben o zamanlar İçişleri Bakanı olan, daha sonra Başbakan olan Theresa May'e karşı dava açtım. Çok kısa bir sürede dava sonuçlandı ve İngiltere'de oturum güvencesi aldım.
– Neden sizi hedef aldılar?
Özel olarak seçilmiş bir hedeftim FETÖ için. Birincisi FETÖ 15 Temmuz darbesini yıllar öncesinden planladı. Bunun için yapması gereken temel şeylerden bir tanesi Sayın Erdoğan'ın etrafına kendi militanlarını yerleştirmesiydi. 25 yıllık mazimiz üzerinden estirilen bu paranoya fırtınasıyla Erdoğan'ın içine büyük bir şüphe ve büyük bir korku düşürdüler. Son derece profesyonelce kurgulanmış bir oyundu. Bu korku ile Erdoğan'ın yanına kendi insanlarını diledikleri gibi yerleştirdiler.
"Faturası ödetilecek"
Ergenekon operasyonunun sadece FETÖ'nün işi olduğunu düşünmüyorum. Bunun arkasında büyük dış operasyonların da olduğunu düşünüyorum. Bu dava sürecinde torba içine atılan pek çok kimsenin duruşu, karakteri ve düşünce yapısı bellidir. Ve yine bu noktadan hareketle geçmişe dönüp bugüne kadar anlatmadığım bir hatıramı paylaşayım. 1 Mart Tezkeresi'ne şiddetle karşı çıkanlardan biriyim. 3 oyla geçmeyen bu tezkerede çok ciddi payım ve dahlim olduğunu biliyoruz.
Ben bu coğrafyada 4 asırdır içiçe yaşayan iki komşu ülkenin karşı karşıya gelmesinin çok büyük sorun olacağını, oraya gidecek olan Amerikan askerlerine ev sahipliği yapmamızın büyük bir felaket olacağını hep vurguladım ve şiddetle muhalefet ettim. Bundan 1 ay kadar sonra Amerika Irak operasyonunu Basra Körfezi üzerinden çok büyük bir ekonomik külfete katlanarak gerçekleştirdi. Ben defalarca Irak'a gittim, savaşı gördüm ve her gidişimde Amerika'yı çok sert bir dille eleştirdim. O dönemde ABD Büyükelçiliği'nde görev yapan çok üst düzey bir bürokrat, müsteşar kimliğiyle beni ziyaret etti. Meclis'teki odamdaydık.
Benim siyasi duruşumun, ortaya koyduğum tavrın Amerika'yı rahatsız ettiğini ve bir daha tekrarlanmaması gerektiğini söyledi. Daha dikkatli politik mesajlar vermem gerektiğini iletti. Çok öfkelendim. Kendisini kovdum. Odadan çıkarken, ‘Amerika bunun altında kalmaz. Bunun faturasını sana ödetecektir. Bunu sakın unutma' dedi. İnanıyorum ki milli davalardaki duruşum, her zaman Türkiye'nin tarafını tutuyor olmam, bu süreçte bu davayı kurgulayanlar tarafından göz ardı edilmemiştir. Ben Ergenekon kumpasına maruz kalmamı bunlara bağlıyorum.
"Türkiye FETÖ konusunda 1 değil, 10 kez düşünmeli"
– FETÖ'nün Erdoğan'ın en yakınına kadar nüfuz ettiğinden bahsettik. Sizce FETÖ devlet kurumlarından tam anlamıyla temizlendi mi?
Ben FETÖ'nün dini motifleri kullanan emperyal güçler tarafından dizayn edilmiş, son derece stratejik bir istihbari örgüt olduğunu düşünüyorum. Ve böylesine köklü, uzun yıllardan devam eden bir çalışmanın, devletin en ince noktalarına kadar nüfuz etmiş bu yapının çok kolay temizlenemeyeceğini, etkilerinin ortadan kaldırılabilmesi için çok uzun yıllar mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Başımdan geçen bir olayı anlatayım. Ben oturum almak için resmi yazışmaları yaparken İngiltere'deki Home Office yetkilileri ile görüştüm. Bu çok özel mülakat ve başvuru esnasında şaşırtıcı bir şekilde Türkiye'den oraya gitmiş bir grup polis memuru ile karşılaştım. Bu polislerin son derece iyi eğitimli olduklarını, çok iyi dil bildiklerini gördüm. İlişkileri çok üst düzeyde idi. Ne acıdır ki benim oradaki başvuru evrakım bu ekipler tarafından ele geçirildi. Bunlar tahrif edilerek Türkiye'de medya eliyle kullanıldı.
Eğer Türkiye'de bir grup İngiltere'de bu kadar geniş bir nüfuza sahip olabiliyorsa ve orayı kullanarak hedef seçtiği insanlar üzerinde böyle ağır operasyonlar yürütebiliyorsa Türkiye'nin bir kere değil on kere düşünmesi gerekiyor FETÖ'nün nerelere kadar uzandığıyla ilgili.
"Milletvekili olsaydım bu kumpas kurulmazdı"
– 2007 yılında Abdullah Gül size bir teklifte bulundu ve yeniden AKP'den milletvekili olmanızı istedi. O teklifi kabul etseydiniz Ergenekon kumpası yine de sizi hedef alır mıydı?
Elbette Ergenekon'da adım hiç geçmezdi. Ben 2007 seçimleri öncesinde istifa ettim ve artık bu siyaset içerisinde yer almayacağımı söyledim. Sayın Abdullah Gül ile uzunca bir görüşme yapmıştık. Tekrar siyasette olmam ve milletvekili olarak yanında yer almam gerektiğini ifade etti. Benim inancım kalmadığı için bu teklifi reddettim. Tabiatıyla eğer o gün farklı bir tavır içerisinde olsaydım, yeniden milletvekili seçilmiş olsaydım ve devam eden sürecin içerisinde kendime etkin bir rol bulmuş olsaydım ne Ergenekon olurdu, ne 12 yıllık zulüm olurdu, ne bunca yaşanan ızdırap olurdu. Ama ben verdiğim karardan dolayı hiçbir zaman pişman olmadım. İnandığı doğruların peşinden koşan, yüreğinin sesini dinleyen bir insanım.