Turgut'un HaberTürk'te "Yayın yönetmenleriyle kapanmayan hesabım" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Sorun bende mi yoksa onlarda mı bilemiyorum, ama yayın yönetmenleriyle aramızda Mao’nun bile kıskanacağı düzeyde uzlaşmaz bir çelişki var.
Büyük ihtimalle hepimiz sorunluyuz da ondan. Ben de eskiden yayın yönetmeni olduğum için hepimizde ortak sendromlar var. Evet, kendimle de kavgalıyım onlarla olduğum gibi.
Eski yayın yönetmenlerimle de, Allah onu başımızdan ebediyen eksik etmesin şimdikiyle de problemlerim oluyor.
Bunlar bana arada bazı sözleri yüzüme gülerek söylüyorlar, ben o anda değil ancak bir süre sonra düpedüz hakaret edildiğini anlıyorum.
Bunu ben de samimi, içimden gelerek ve onlar gibi karşımdakine gülümseyerek aynen yapıyorum. Demek ki bu davranış ortak hastalığımız olmalı.
Selçuk Tepeli vakası
Şimdi uzakta olduğumdan Selçuk Tepeli’yle arada bir görüşüyoruz.
Her görüştüğümüzde bana, daha sonra üzerinde düşündüğümde hakaret ettiğini anladığım bir şeyi mutlaka yapıyor.
Anladığım anda da o Türkiye’ye dönmüş oluyor, yani burada elimdeyken ondan hesap sorma imkânını kaçırmış oluyorum.
İçim o kadar dolmuş ki, geçenlerde “kesilen hayvanın burnundan kuyruğuna kadar yenilmesi” gerektiğini savunan ünlü şef Colin Ferguson hakkında düşünürken aklıma birden Selçuk geldi.
“Keşke bir an Hannibal Lecter’e dönüşsem de Selçuk’u baştan başlayıp kuyruk yerine kadar ne varsa kesip yesem” diye düşündüm.
Bu insanın içine sıcaklık ve güzel duygular veren bir düşünceydi. Ancak bunun benim açımdan büyük riski de vardı. Eğer Ferguson’un pişirme tekniğini Selçuk’a uygularsam, riskim onun başını da ayrı pişirmem gerekeceğiydi.
Bu, büyük tehlikelere alışmış insanların bile kaldırmayacağı kadar ağır bir risk oluşturuyor. Çünkü onun kafasının özellikle göz tarafı biraz tuhaftır. Vücuduna ekliyken bile daima tuhaf bakar.
Şaşılık nedeniyle tuhaf bakışlarıyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş benim gibi insan bile bir insanın bakışına tuhaf diyorsa ortada sorun olduğunu anlamanız gerekiyor. Acaba bilerek mi bakışlarını öylesine tuhaf yapıyor diye de düşünmüştüm, ama baktım her şey gayri ihtiyari oluyor. Bu da onu daha ürkütücü hale getiriyor.
Sonuç itibarıyla eğer ben, biraz sonra yiyeceği çıplak kadına bakan Hannibal Lecter gözlerine sahip olan bu kişiyi kesip yiyeceksem kesim işlemi sonrasında kelleyi direkt atmam, yani israfa girmem gerekecek.
Galiba hırsımı çıkarmak için başka yolları denemeliyim.
Ertuğrul Özkök vakası
Dedim ya eski yayın yönetmenlerimle de sorunlarım sürüyor. Örneğin, şu yaşadığıma bir bakar mısınız:
Ertuğrul Özkök, yeni başlayan Big Mouth dizisi hakkında bir yazı yazınca ona hemen şu mesajı attım:
“Hatırlıyor musun, Beavis and Butt-head’i dizi yazı yapmıştım Washington’dan. Big Mouth’u ben de çok seviyorum.”
Genelde alışılmadığım, benden beklenmeyecek kadar efendiyim değil mi bu mesajımda.
Ancak ondan bu mesajıma anında şu cevap geldi:
“Aynen, zaten sen geldin aklıma seyrederken. Ben kendisini gay sanan büyük oğlan, sen de arkadaşının penisi daha büyük ve güçlü olduğu için komplekse kapılan küçük çocuk.”
Buyrun işte, alın bakalım. Tutamıyorlar kendilerini, bana hakaret bir tür hobi gibi onlarda.
“Kıskandığım şey neymiş, bir fotoğrafını çek de gönder” diyeceğim, ama mutlaka photoshop’layarak göndereceğinden bunun da bir anlamı olmayacak.
Geçenlerde çektirdiği fotoğrafın olduğu sayfaya “Burada photoshop kullanılmadı” notu koydurmuştu ya... Buna eminim, mutlaka kullanılmamıştır, ama bazı organların photoshop yapılmayacak kuralının dışında tutulduğuna eminim; çünkü buna mecbur kalabilir.
Habertürk