Abone Ol

Eski mücahitler şimdi müteahhit oldu!!! Mehmet Şevket Eygi'den ilginç eleştiri!!!

İslamcı kesimin en ilginç yazarı Mehmet Şevket Eygi, iktidarın nimetlerinden fazlasıyla faydalanan zamane islamcılarını yazdı. Çok tepki aldı. Şimdi cevap veriyor.

Eski mücahitler şimdi müteahhit oldu!!! Mehmet Şevket Eygi'den ilginç...

Bir yazısı nedeniyle kimilerinin takdirini toplarken kimilerinin tepkisini toplayan Mehmet Şevket Eygi doğrudan bir yanıt vermedi. Ama derin manalar içeren iki konu yazdı.

Mehmet Şevket Eygi'nin bugünkü yazısından kesitler..

Gemi Kaptanının eşi başörtülü olursa

BİR gemide yolculuk yapan bir kişi için en önemli mesele nedir? Elbette ki, geminin selametidir, varacağı yere kazasız belasız, batmadan ulaşmasıdır. Bunun için evvela Allah'tan hayırlar ve esenlikler dilenir, sonra da kaptanın ve mürettebatın ehliyetli, vazifelerini bilir, uzman kişiler olmasına dikkat edilir.

Kaptanın karısının başı açıkmış, yahut örtülüymüş, bu mesele geminin selameti, iyi idaresi için önemli değildir.

Kaptan iffetli ve namuslu bir kişiymiş, yahut uçkuruna düşkün çapkın birisiymiş... Gemide çapkınlık, fuhuş, zina yapmadıkça, yolculardan bazı karılara saldırmadıkça bu mesele de birincil bir mesele değildir. Gemiyi idare etsin de vazifesi dışında ne halt yerse yesin...

İmdi büyük bir gemiye bir kaptan tayin edilse, bu zat dindar olsa, karısının da başı eşarpla örtülü olsa ve bu yüzden gemi mürettebatının bir kısmı "Biz gerici bir kaptan istemeyiz..." deseler ve isyan etseler ne olur? Maalesef geminin selameti tehlikeye düşer ve batabilir.

Önemli olan kaptanın karısının örtüsü değildir. Kaptanın ehliyeti, liyakati, uzmanlığı, işini becermesidir.

Ben ilericiyim, ben çağdaşım, ben lâikim, ben şuyum buyum, kesinlikle karısının başı kapalı kaptan istemem demek hikmetle (bilgelikle), akılla, mantıkla, ahlâkla, faziletle, vatanseverlikle, hukukla bağdaşan bir tutum değildir.

Kaptan tenkit edilemez mi? Tabiatıyla edilebilir. Ancak bu tenkidin meşru gerekçeleri olması gerekir.

Ehliyet noktasından tenkit edilebilir.

Liyakat noktasından edilebilir.

Uzmanlık, tecrübe, birikim noktasından edilebilir. Sabıkaları yüzünden edilebilir.

Eskiden bir yığın gemi batırmış veya karaya oturtmuş... Elbette bunlar tenkit konusu olur.

Lakin namaz kılması tenkit edilemez.

Dindar olması tenkit edilemez.

Karısının tesettürlü olması yine tenkit edilemez.

Geminin çarkçıbaşısı ve makine bölümünde hizmet gören birtakım elemanlar kaptanın karısının başı örtülü olması dolayısıyla onu kabul etmezler ve isyan ederlerse geminin selameti tehlikeye girebilir. Suç, kaptanın karısının eşarbında değil, isyancılardadır.

Geminin iyi idare edilmesinde, selametinde, menziline esenlikle varmasında; laikliğin, kaptanının karısının tesettürlü olup olmamasının yeri ve ilgisi yoktur.

Lütfen böyle saçma sapan gerekçelerle geminin selametini tehlikeye atmayalım. Batarsa hepimiz batarız.

Vaktiyle Bize Tükürenler

1970'li yıllarda birtakım radikal Müslümanların, süper İslâmcıların hakaretlerine maruz kaldım. İftiranın bini bir paraya idi. 1976'da mı, 1977'de mi, şimdi tarihini hatırlamıyorum, bir Müslüman benim Süleyman Demirel'den 2,5 milyon lira aldığımı bile iddia etti. Kimisi davaya ihanet ettiğimi, kimisi dinsizlerle işbirliği yaptığımı söyledi. İskender Paşa Camii'ne merhum Şeyh Mehmed Zahid hazretlerini ziyarete giderdim, bir keresinde bana duyuracak şekilde "Bu münafığın burada ne işi var..." denilmişti... Velhasıl üzerimize çok tükürüldü, çok gıybetimiz yapıldı, hayli haksızlığa uğradık...

Aradan otuz sene geçti şu manzaraya bakınız:

Vaktiyle bendenize sövüp sayan o eski radikal mücahitlerin büyük kısmı şimdi mücahitliği bırakmış ve müteahhit olmuş. Düzenci olmuş, düzenbaz olmuş.

Bizi Amerikancılıkla suçlayanlar yeşil dolarlarla milyoner olmuş.

Bu düzen bozuktur, bu düzene hizmet edilmez diyenler şimdi düzenin kemiklerine köpek gibi saldırıyor, rantlanıyorlar.

"Biz Asr-ı Saadet'i geri getireceğiz..." deyip duruyorlardı. Şimdi o söylemler yok.

Bizi gevşeklikle suçlayanlar, fedaîsi oldukları teşkilatı sırtından hançerlediler.

Otuz yıl önceki nice pulsuz ve çulsuz radikal kısa zamanda milyoner oldu.

Bankaların gölgesinde durmayan nice adam şimdi gırtlağına kadar faize batmış vaziyette.

İmanlarını muhafaza etmiş olanlara hakkımı helâl ediyorum. Ne de olsa din ve iman kardeşlerimdir.

Bendeniz, hiçbir iddiası olmayan aciz bir Müslüman olarak yolumda devam ediyorum.

Mal ve servet beyanım bellidir, çok açıktır. Bir dairem, tek katlı bir bağ evim, küçük bir yayınevim var. Bağkur'dan emekliyim, yayınevinin gelirinden başka muntazam bir gelirim yoktur. Yazılarımdan maaş ve telif ücreti almam.

1969'da Suudî Arabistan'dan Hollanda Bankası vasıtasıyla 350 bin dolar aldı diye iftiraya uğradım. Bu iftirayı tekrarlayan kitabı (Doğan Yayınları) mahkemeye verdim. Mahkeme Hollanda'ya resmen sordurttu, böyle bir banka var mı diye. Cevap: Bu isimde bir banka yoktur... Davayı kazandım, müfteriler tazminata mahkum oldu. Bu iftiraya inananlara ve "Almıştır almıştır, hiç 350 bin dolar alınmaz mı?" diyenlere hakkım haram olsun. Ahirette iki elim yakalarında olacaktır. (Beni kendileri gibi sanıyorlar...)

Ülkemi seviyorum. Devletime, halkıma, vatanıma ihanet etmem. Türkiye'nin bir karıncasını bile ezmem. Dinimi ticarete alet etmem, mukaddesat sömürüsü yapmam...

İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli... Bundan otuz yıl önce radikal İslâmcılık yapan birilerinin sonunda ne olduklarını gördük. Allah hiçbir Müslümanı onların düştüğü rezil duruma düşürmesin...

(Milli Gazete)