Müşerref Seçkin /Medyafaresi.com
Medya camiasından bu kadar çok insanı birden kızdırmayı nasıl başardınız? Bakıyorum son günlerde Özlem Gürses’ten, Enver Aysever ve Nevşin Mengü’ye kadar birçok ismin hedefindesiniz…
Haklısınız, böyle bir görüntü oluştu. Ama ben kimseyi kızdırmaya çalışmıyorum. Sadece hataların tekrarlanmaması, daha kaliteli gazetecilik yapılması için çaba harcıyorum. Maalesef eleştirdiğim insanların bazıları fikri tartışma yürütmek yerine beni suçlamayı, hatta bazen de hakaretamiz ifadelerle karşılık vermeyi tercih ediyorlar,eleştiri kültürü hâlâ gelişmedi bizim camiada Üzülüyorum tabii. Hem kendim hem de mesleğimiz adına…
Özlem Gürses’ten başlayalım, hakkında “yalan yanlış yazılar” yazarak itibarını hedef aldığınızı belirtiyor…
Eleştiriyi “itibar suikasti” olarak nitelendirmesine şaşırdım. İtibarını gözeten gazeteci bu tür örtülü reklam yapmaz, etik ilkeler dışına çıkmaz. Kaldı ki, benim eleştirimin temel amacı bu tür davranışların bir daha sergilenmemesi ve gazeteciliğin itibarının korunması…
Yazdıklarım ortada, ne bir yalan var ne de yanlış. Ben aralarında Rasim Ozan Kütahyalı, Kübra Par gibi isimlerin de bulunduğu 15 gazeteciyi “örtülü reklam” yaptıkları gerekçesiyle eleştirdim. Özlem Gürses de onlardan biriydi. Bir güzellik salonunda yüzüne kolajen uygulaması yaptırırken fotoğraf çektirmiş, bunu Instagram hesabından yayımlamış, o ticari mekanı tanıtıyordu. Para aldılar, onun için reklam yapıyorlar da demedim. Bu gazetecilerin yaptıklarının sonucunun “örtülü reklam” olduğunu vurguladım sadece…
Özür dilediğiniz doğru mu?
Özür meselesini farklı anlatıyor. Güzellik salonuyla ilgili örtülü reklam meselesini yazdıktan sonraydı. Deva Partisi’nin toplantısında bir partili gibi konuştuğu yazıldı sosyal medyada. Bunu sormak için mesaj yazdığımda kendisini kırdığımı söyledi. Ben de bunun üzerine “Kırdıysam özür dilerim” dedim. Gerçekten de kimseyi kırmak üzmek istemiyorum. Özlem Gürses’i de kırmak istemedim. Ama bu eleştiriden geri adım atmak anlamına gelmiyordu. Nitekim o konuşmadan sonra parti toplantılarında sunuculuk yapmasını ve partili gibi konuşmasını eleştiren bir yazı daha yazdım.
Zira sunuculukla ilgili sorumu yanıtlarken doğru söylemediğini de tespit etmiştim. Bana bu toplantılardan para almadığını ve sadece “kadın meseleleriyle ilgili etkinliklerde” sunuculuk yaptığını söylemişti. Para almadığı tamam. Ancak bir yıl önce de CHP’li Çankaya Belediyesi’nin bir açılış ve temel atma törenine katılmış ve orada da bir partili gibi davranmıştı. Yani sadece kadınlarla ilgili etkinliklerde sunuculuk yapmıyordu. Halk TV’nin ana haberini sunan bir kişi olarak farklı partilerle özdeşleşme görüntüsü vermesi yanlış. Bu tip davranışların gazetecilik ilkelerine uygunluğunu nasıl savunuyor anlayamıyorum.
Halk TV’den ayrılmasında sizin bir etkiniz olabilir mi?
Ayrıca Halk Tv’den ayrılmasıyla ilgili açıklamalarının arasına benim eleştirilerimi de sıkıştırıyor ki, ikisi ayrı meseleler. Halk TV yönetiminin kararıyla benim bir ilgim yok. Olamaz da… Böyle bir işten çıkarılma hadisesinin arasına eleştirilerimi katması doğru bir tavır değil.
Peki Enver Aysever? Sizi sürekli tartışmaya davet ediyor yayınlarında. Cevap hakkı tanımamışsınız…
Kendisinin hakaret özgürlüğü olduğu inancıyla davranan bir kişiyle karşı karşıya gelip neyi konuşabilirsiniz? Eleştirimi yanıtlamıyor, tartışmıyor, gölgesiyle kavga ediyor. Sürekli saldırgan bir üslupla beni hakaretler yağdırıyor. Oysa benim yazdıklarım ortada. Yazılar ve sonraki açıklamaların tümü web sayfamda...
Meselenin özü Enver Aysever’in belediyeleri geçim kapısı haline getirmesi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile yazarlık atölyesi düzenleyip binlerce lira almak için anlaşma yapmıştı. Belediye Aysever’in katılacağı atölye çalışması için ihale açtı. Bu ihale duyulunca tepkiler oldu ve belediye de ihaleyi iptal etti. Ben de Enver Aysever’in siyasi konularda yazan bir Cumhuriyet gazetesi yazarı olarak haber kaynağı durumundaki bir belediye ile maddi ilişkiye girmesinin etik bir davranış olmadığını yazdım.
18 Mart’taki “Enver Aysever belediyelerle mali ilişkilere girmemeliydi” başlıklı yazımdan üç ay sonra nereden aklına geldiyse bana tepki göstermeye başladı. Haysiyet, mertlik, pusu, utanmazlık, düşkünlük gibi sözcüklerle bana saldırıyor; beni cevap hakkı tanımadan yazmakla suçluyordu. Oysa yazımda kendisinin ve belediyenin açıklamalarına yer vermiştim. Söylediklerinin tersine, şu ana kadar da bana bir metin göndermedi; cevap hakkı kullanmak için girişimde bulunmadı.
Enver Aysever, o ihaleye katılmadığını, ihaleyle ilgisi olmadığını savunuyor.
İhaleye katılmadı ama ihale onun için düzenlendi. İhale şartnamesinde bunlar açıkça yazıyor.
Mesele Enver Aysever’in yazarlık atölyesine katılıp belediyeden para kazanması için ihale düzenlenmiş olması!
Kaldı ki, sadece İzmir değil başka belediyelerle de parasal ilişkiye girmişti. Başka belediyelerle mali ilişkisi var mı, bilmiyorum. Bu belediyelerden ne kadar para aldığını da açıklamadı.
Yazdılarımın tümü belgeli, kanıtlı…
- Sosyal medya hesabında İzmir Belediyesi’nin açıklamasını koyarak, “Aylardır hakkımda yürütülen linç kampanyası bu açıklama ile haklılığımla sonuçlandı” diye ilan ediyor.
Aklandım diyor ama İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne karşı 50 bin lira tazminat istemiyle açtığı davada belediyenin mahkemeye gönderdiği yazıdan sonra davayı kaybedeceği belli olmuştu. Belediye, mahkemeye sunduğu dilekçede Enver Aysever’i suçluyor; ihalenin onun bilgisi dahilinde düzenlendiğini vurguluyordu. Sonra araya birilerini sokup, Belediyeye gönülsüz bir açıklama yaptırdı. Üstelik o açıklama bile ihalenin kendisi için düzenlendiğini doğruluyor. Buna rağmen o açıklamayı gerekçe yapıp, açtığı davayı geri çekti ve aklandığını ilan etti! Kendi açtığı davayı geri çekerek dava kazanan eşine az rastlanır bir kişi. Meselenin ayrıntısını merak edenlere Enver Aysever’in dava dilekçesini ve belediyenin sekiz sayfalık yanıtını gönderebilirim.
Gazeteci işsiz mi kalsın, neyle geçinsin, diyor bazıları… Size yönelik tepkilerin bu açıdan haklılık payı yok mu?
Yanlışlık şurada. Enver Aysever’in İzmir’deki atölye ve parasal ilişkilerinin ortaya çıkmasından sonra uğradığı itibar erozyonunun muhatabı ben değilim. Aklanmasının yolu bana hakaretler yağdırmak, beni takıntı haline getirmek de değil… Gazetecilik evrensel ilkeler çerçevesinde, haber kaynakları ile mesafe ilişkisini gözeterek yapılmalı.
Nevşin Mengü de reklam eleştirinizden sonra sizi zamanın gereklerini anlamamakla suçladı…
Nevşin Mengü’nün hakaretamiz ifadelerle yanıt vermesi gerçekten üzücü. Ben bir yanlışını eleştirdim. Bunu tartışabilirdik ama o üst perdeden salvolarda bulunmayı yeğledi. Üstelik de bilir bilmez ifadelerle, genellemelerle saldırdı. Bir kere benim 40 yıllık gazetecilik yaşamımda öyle imtiyazlarım, özel olanaklarım vs olmadı. Neyse bütün bunları okurlar, izleyiciler değerlendirecektir.
Asıl eleştirimin içeriğine yanıt vermedi. Nevşin Mengü, sosyal medya hesabında bir vitamin takviyesinin reklamını yaptı. Reklam yayımlamadı; reklamda oynadı! Vitamin takviyesinin içeriğini beğendiğini, yararlı olduğunu söyleyip içtiği görüntüyü yayımladı, sosyal medya hesabından. Bir gazetecinin reklam oyunculuğu etik bir davranış değil. Dünyanın neresine giderseniz gidin, bu böyledir. Çünkü gazetecinin güvenilirliği, inanılırlığı bir ürünün satışı için kullanılmış olur. Gerçek ile gazetecinin arasına para girmemeli. O nedenle reklam ile gazetecinin arasında kırmızı çizgi olması gerekir.
Onun durumu farklı değil mi? “Ben mecrayım” diyor.
Nevşin Mengü, mecra değil, yeni mecralarda bağımsız yayıncılık yapan bir gazeteci. Daha doğrusu kendi başına bir medya işletmesi, bir medya şirketi. Burası tamam. Geleneksel medya şirketleri gibi o da reklam alabilir. Nitekim YouTube hesabında reklam yayımlanıyor, oradan belirli bir pay da alıyor. Yani “Taş mı yesinler” durumu yok. Etik sorun, reklam oyunculuğu yapmasında. Kaldı ki, bağımsız gazetecilik yapan birçok gazeteci var; reklam yapmadan sürdürüyorlar yayınlarını. Kitle desteği, fon desteği, abonelik, sponsorluk gibi farklı finansman yöntemlerini kullanıyorlar. Burada da kırmızı çizgi şeffaflık ve editoryal bağımsızlık.
Bu tartışmaya Cüneyt Özdemir “Size rağmen bu medya düzenini biz kuruyoruz. Yeni medya düzeninde bildik kuralları yıkıyoruz” dedi. Yeni medya düzeninde yeni kurallar gerekli değil mi?
Elbette gazetecilik ilkeleri durağan değildir, yenilemek güncellemek gerekir. Nitekim Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi de birkaç yıl önce güncellendi. Ama gazeteciliğin temel ilkeleri değişmez. Gazetecinin reklam yapmaması da bu değişmeyen, değişmeyecek ilkelerden biri.
Cüneyt Özdemir, bildik kuralları yıkıyoruz dese de hâlâ bir ayağı CNN Türk’te, bir ayağı YouTube’da. Hangi yanıyla yeni medyayı temsil ediyor acaba? Yıllar önce bir banka ve bir de internet şirketi reklamında oynayarak etik ilkeleri ihlal etmiş bir gazeteci olarak kendisini hangi kurallarla bağlı hissettiğini bilmiyoruz. Kurduğunu söylediği düzenin etik sınırları yok ortada.
Yine de şunu söylemeliyim, eleştirilerimin ardından medyada, gazetecilikle ilgili sitelerde son derece değerli yazılar, incelemeler yayımlandı, yayımlanıyor. Bunlar, mesleğimiz adına son derece değerli kazanımlardı. Bu arkadaşlar bu tür etik hatalar yapmazlarsa örneğin Nevşin Mengü bir daha böyle reklam oyunculuğu yapmazsa, gazetecilik kazanmış olacak.