Hürriyet gazetesinde 9 yıl boyunca ombudsmanlık yazılarını kaleme alan, işten çıkarılmasının ardından sitesinden gazetelerin ve haber sitelerinin hazırladığı haberleri medya etiği açısından değerlendiren Faruk Bildirici, “medya ombudsmanlığı” modelinin yaratılması için gazeteci ve medya kuruşlarına çağrı yaptı. Bildirici, "Medya sahipleri ve editoryal yöneticileri, adı geçen gazetelerin hiçbirinde ombudsmanların tam anlamıyla 'editoryal bağımsızlığa' kavuşmasına izin vermediler. Artık bu aşamada medya kuruluşları ile anlaşarak, bu kuruluşlar tarafından tanınan, kararları ve okur/izleyici ile yaşanan sorunlarda hakemlik rolü kabullenilen bir özdenetim mekanizması haline dönüşmeyi amaçlıyorum. Kabul eden medya kuruluşlarına dışardan ve bağımsız olarak ombudsmanlık yapacağım." açıklamasını yaptı.
farukbildirici.com sitesinden yayımladığı çağrıda Bildirici, "Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde Umur Talu’nun öncülüğünde hazırlanan “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi” Türkiye gazetecilik tarihinde değerli bir dönüm noktasıydı. Türkiye gazeteciliğinin en geniş katılımla hazırlanmış etik ilkeler metniydi bildirge. Üç bine yakın gazeteci ve meslek örgütü imza koymuştu. Bildirgenin 1998’de yürürlüğe girmesinin ardından gazetecilikte etik ilkelerin hakim olması ve medyanın özdenetimi yolunda yeni çabalar ortaya konuldu. 1999 yılında Milliyet’te Ombudsman (Okur Temsilcisi) köşesinin açılması da bu çabalardan biriydi. Milliyet’in ardından Hürriyet, Sabah ve Cumhuriyet gazetelerinde de ombudsmanlar göreve başladı. Ancak ombudsmanların özdenetim yapabilmesi, okurlarla ilişkide hakemlik yapma, gazetecilik ilkelerinin uygulanmasını gözetleme, yanlışlardan gazetecilik adına artı değer üretme faaliyetini hakkıyla yürütebilmeleri için “editoryal bağımsızlık” olmazsa olmaz bir koşuldur." değerlendirmesini yaptı.
"Medya sahipleri ve editoryal yöneticileri, adı geçen gazetelerin hiçbirinde ombudsmanların tam anlamıyla 'editoryal bağımsızlığa' kavuşmasına izin vermediler"
Bildirici şu ifadeleri kullandı:
"Medya sahipleri ve editoryal yöneticileri, adı geçen gazetelerin hiçbirinde ombudsmanların tam anlamıyla “editoryal bağımsızlığa” kavuşmasına izin vermediler. Ombudsmanları, yanlışları açıkça dile getirip düzeltilmesini sağlayacak, gazetenin yazı işlerini okur nezdinde şeffaf hale getirecek kurumsal bir yapı olarak görmediler. Daha çok okur ile ilişkileri düzenleyecek bir halkla ilişkiler elemanı gibi çalışmasını istediler.
Böyle bir ombudsmanlık faaliyetinin beklenen katkıyı sağlaması ve devam ettirilmesi mümkün değildi. Nitekim yaklaşık 20 yıllık bir deneyim sonucunda bugün artık gazetelerde ombudsmanlık faaliyeti yürütülemiyor.
Ben de dokuz yıl kadar bu deneyimin içerisinde yer aldım. Hürriyet gazetesindeki ombudsmanlığım boyunca editoryal yöneticiler, bölüm şefleri, yazarlar ile etik ilkeler üzerinden çatışmalarım oldu. Nihayetinde Hürriyet’in de Doğan Medya Grubu’nun bütün kuruluşlarıyla birlikte Demirören Holding’e satılmasının (daha doğru iktidar zoruyla devredilmesinin) ardından bu görevde daha fazla kalamadım. 2010 yılında başladığım ombudsmanlıktan 2019 yılında uzaklaştırıldım.
"Hürriyet’teki deneyimim editoryal bağımsızlığın olmadığı bir medya kuruluşu içerisinde hakkıyla ombudsmanlık yapılmasının mümkün olmadığını göstermişti"
Hürriyet’teki deneyimim editoryal bağımsızlığın olmadığı bir medya kuruluşu içerisinde hakkıyla ombudsmanlık yapılmasının mümkün olmadığını göstermişti. O nedenle Hürriyet sonrasında medyadaki etik sorun, yanlış ve eksikliklerle ilgili eleştirilere kendi web sitemde devam ettim. Hürriyet yerine artık bütün medyayı kapsayan bir faaliyet yürüttüğüm için de kendimi “Medya ombudsmanı” olarak nitelendirdim. Artık tamamen bağımsızdım. Editoryal bağımsızlığın yanısıra maddi kaynak açısından da hiç kimseye, hiçbir yere bağlı olmamak daha rahat yazabilmemi sağladı.
Medya Ombudsmanlığı” faaliyetimin temel amacı mesleğimize katkıda bulunmak, daha ötesi bağımsız etik denetimin yararını ve gerekliliğini göstermekti. Medya kuruluşlarının benimsediği, desteklediği ama editoryal olarak onlardan bağımsız medya ombudsmanlığının kurumsallaşmasının 1960’lardan beri çeşitli arayışlara sahne olan medyadaki özdenetim gereksinimini karşılayacağına inanıyordum.
aklaşık iki yıldır medya ombudsmanlığını sürdürüyorum. Bu süre içerisinde hemen tüm medya kuruluşlarıyla ilgili eleştirilerim oldu; kimileri muhatapları tarafından olumlu karşılandı, kimileri reddedildi ya da kaale alınmadı. Ama adil bir yaklaşım ve kırıcı olmayan bir dille ortaya koyduğum eleştiriler, “Medya Ombudsmanlığı”nın kavramsal olarak tanınmasını, gerekliliğinin kabul edilmesini sağladı.
Artık bu aşamada medya kuruluşları ile anlaşarak, bu kuruluşlar tarafından tanınan, kararları ve okur/izleyici ile yaşanan sorunlarda hakemlik rolü kabullenilen bir özdenetim mekanizması haline dönüşmeyi amaçlıyorum. Kabul eden medya kuruluşlarına dışardan ve bağımsız olarak ombudsmanlık yapacağım.
"Medya ombudsmanlığı, zaman içerisinde etik denetiminin yanı sıra 'haber doğrulama' süreçleri açısından da önemli bir fonksiyon icra edecektir"
Basılı gazete ve dergilerin yerini giderek dijital medyalardaki haberciliğin aldığı, sosyal medyanın da devingen bir iletişim evreni hacmini kazandığı bu dönemde medya ombudsmanlığı, zaman içerisinde etik denetiminin yanı sıra 'haber doğrulama' süreçleri açısından da önemli bir fonksiyon icra edecektir. 'Haber doğrulama' alanının sağlıklı bir yapılaşmayla gelişmesi ve etik/profesyonel standartlarla genel kabul gören sonuçlar üretmesi; bağımsız ve doğru haberciliğin kurumlaşması bağlamında 'Medya Ombudsmanlığı'nın önemli gündem konularından biri olacaktır.
Ne kadar çok medya kuruluşu ile ombudsmanlık sözleşmesi imzalayabilirsek o kadar kurumsallaşmış bir “Medya Ombudsmanlığı” vücut bulacak. Dijital, sözel ve basılı medyayı oluşturacağım bir ekiple daha düzenli ve daha yoğun biçimde izleme olanağı bulacağım.
Siyasal, hukuksal, finansal zorluklar, kısıtlar, sorunlar ne olursa olsun; gazetecilik herkesten, her kesimden, her şeyden önce gazetecilerin mesleğidir. Mesleğimize ilişkin yanlışları eleştirmekle yetinmeyip, öğrenilmiş/dayatılmış çaresizliklere aldırmayarak iyi/doğru/güvenilir gazetecilik için kurumsallaşma hedefli bir çözüm yoluna, gazeteciler olarak birlikte çıkabiliriz.
Bu bağlamda; bütün medya kuruluşlarına ve gazetecilere çağrımdır; “Medya Ombudsmanlığı”nı kurumsallaştırmaya var mısınız? Gelin ülkemize özgü, yeni, bağımsız bir “Medya Ombudsmanlığı” modeli yaratalım.
Faruk Bildirici kimdir?
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980’de Cumhuriyet’te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, ANAP ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre haber müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet’ten, Nisan 1992’de ayrıldı.
Sabah Gazetesi’nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992’de Hürriyet’e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayınladı.
Bir süre yine Hürriyet’te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002’de Ankara Temsilci Yardımcılığı’na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde “Kırlangıç Yuvası” köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında “Anlatsam Roman Olur” başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D’de yayınlandı.
TV8’de “Çuvaldız” (1999-2001), Cine-5’te “Üç artı Bir”, Tv 8’de “Nerede kalmıştı?” (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar’da “Puzzle portreler” başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda, üç dönem "Araştırmacı gazetecilik" dersleri verdi. Konuk öğretim görevlisi olarak Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği" dersine girdi. Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde de üç dönemdir “Medyanın güncel sorunları” dersi veriyor.
19 Nisan 2010 tarihinden itibaren de yaklaşık dokuz yıl Hürriyet’in Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü.