Demet Sabancı Çetindoğan Bloomberg HT'de Gülin Yıldırımkaya'nın sorularını yanıtladı.
Sabancı soyadını daha halka yakın, yerli markalar ve ara mamüllerle
tanırdık. Sizinle beraber Sabancı soyadının farklı bir çizgiye taşındığını
düşünüyorum, katılıyor musunuz?
Evet bir yandan doğru söylüyorsunuz çünkü biz özellikle giyim perakendecilik konusunda portföyümüzü oluştururken daha elit gruba hitap edecek markaların da olmasını arzu ettik. Her kesime hitap edecek markalarımız var ama ağırlıklı olarak baktığımız zaman giyim perakendede a plus, b plus grubuna hitap eden markalarımız mevcut.
Şu anda hangi markalar var sizde?
Tabii Harvey Nichols'ın içinde bir çok marka var yaklaşık 200-250 markadan
oluşuyor Harvey Nichols. Türkiye genelinde toplam 80 tane mağazamız var.
Tabii çok marka var ama şu anda hemen aklıma gelecek Just Cavalli, Ferre
gibi, onun alt line'ları gibi birçok markamız var. Yine çocuklara yönelik
olan bir İngiliz markası Mothercare, çok sevilen bir marka. Çok memnunuz o
markamızdan. Çünkü gerçekten alternatifi olmayan sektöründe, çocuk
bölümünde bir marka oluşmuş. Onu da bünyemizde bulundurmaktan son derece memnunuz. Bunun dışında ayakkabı line'ı var. Dolayısıyla bunu daha da büyütmeye farklı bölgelerde, farklı şehirlerde bu konuda büyümeyi arzu
ediyoruz.
80 mağaza dediğinize göre lüks giyime ve tüketime ilgi artıyor diye
düşünüyorum. Sadece İstanbul, Ankara, İzmir mi yoksa artık diğer
şehirlerde de var mı?
Evet, diğer şehirlerde de var. Tabii Adana var Adanalı olduğumuz için
önceliklerimizden biri Adana. Saydığınız gibi İzmir, Ankara, Antalya gibi farklı şehirlerde de mağazalarımız var.
Çok şanslısınız. Bir kadın gözüyle düşününce bu kadar marka elinizin
altında, herhalde size özel danışmanlık yapıp her gün kıyafetlerinizi de
seçiyorlardır.
Çalışan biri olarak hakikaten yoğun da geçiyor günlerim. Tabii her bayan
kadar ilgim var, alakam var. Bir de uzun yıllardır ben tekstil işinde çalıştığım için oradan gelende bir ilgi, alaka var. Ama yoğun geçen çalışma hayatının verdiği doğrultuda giyimimi de ona paralel doğrultuda seçmeye çalışıyorum. Haftasonları daha çok spor giyinmeyi tercih ediyorum. Ama hafta içi biraz daha klasik oluyor.
SAKIP AMCAM HAYATTA OLSA BÜNYEMİZDEKİ MARKALARDAN GİYİNİRDİ
Demin bahsettim ya Sabancı soyadını farklı bir çizgiye taşıdığınızı
düşünüyorum diye mesela rahmetli Sakıp Sabancı hiç yabancı marka giymezmiş hep yerli markaları tercih edermiş. Bugün hayatta olsaydı acaba sizden gelip giyinir miydi?
Evet hepimizin bildiği gibi tüm Türkiye'nin bildiği gibi rahmetli amcam çok renkli bir kişilikti. Bunu giyiminde de görüyorduk. Fakat ortamına göre giyinmesini çok güzel ayarlıyordu. Hafta sonu ona göre spor kıyafetler ve renkli oluyordu. Evet genellikle tabii iş ortamında bulunduğu pozisyon itibariyle hafta içi iş ortamlarında gayet klasik oluyordu. Doğru seçimler yaptığını düşünüyorum model olarak, renkler olarak kendine yakıştırdığını düşünüyorum. Hayatta olsaydı mutlaka bizim bünyemizde bulunan markalardan da kendisine beğeneceği ve almak isteyeceği ürünler olacaktı.
Demet hanım siz uzun yıllar Sabancı Grubu bünyesinde çalıştınız. 20 yıl
kadar sürdü sanıyorum. En son ayrıldınız, Ali Sabancı da sizin gibi
ayrılıp kendi yolunu çizmeyi tercih edenlerden. Neden böyle bir tercih?
20 yıl Sabancı Grubu'nun tekstil bölümünde çalıştım. Ve keyifle çalıştım.
Çünkü modaya yönelik bir alan olduğu için çok dinamik bir iş hayatı vardı.
Keyifli gidiyordu fakat 20 yıl insan hayatında hakikaten çok uzun bir
dönem. Bir an farklı bir şeyler yapma arayışında oldum. Ve o dönemlerde
Fashion TV'nin Türkiye haklarının devredileceğini duyduğumda ilgimi çekti
çünkü hem sektör olarak tamamen farklı bir alan bizim için hem de yine
modanın içinde olacaktım tekstilin içinde olacaktım ve bir anlamda da
tekstil dünyasında tekstil sektöründe yapmak istediğim bir iki misyon
vardı onları Fashion TV'yle yapabileceğimi düşündüm. Doğru bir araç
olduğunu düşündüm.
SABANCI HİSSELERİMİ SATMAYI DÜŞÜNMÜYORUM
Peki şu an elinizde hala Sabancı Holding ve Akbank hisseleri var öyle
zannediyorum, aile fertlerinden bazılarının çıkışı olduğunu duyuyorum siz
de hisselerinizi satmayı düşünüyor musunuz?
Hayır, öyle bir şeyi düşünmüyorum. Ama tabii şartlar ileride ne olur
şimdiden kestirmek çok zor. Ama aynı şekilde devam ediyor. Hem Sabancı
Holding'te hem de Akbank'ta hisselerim şu anda farklı bir düşüncem yok.
Fashion Tv hem size bir medya patronu titrini de kazandırıyor hem de
tekstildeki işlerinizle de alakalı. Bu daha fazla güçlendirmek için mi
tekstildeki işlerinizi Fashion Tv yoksa öylesine mi gelişti?
Tamamen spontane gelişti. Bir kere öncelikle bunun altını çizmek istiyorum
ben kendimi böyle medya patronu gibi göremiyorum çünkü şu anda iki tane
tematik kanalımız var. İnşallah bu tematik kanal işinde büyümeyi arzu
ediyorum.
EYLÜL'DE YENİ BİR TEMATİK KANA DAHA AÇACAĞIZ
Tematik kanallara zaten ilgi gittikçe artıyor. Ciddi bir alternatif
izleyicinin o anlamda ciddi bir arayışı olduğunu düşünüyorum.
Evet dünyada da hakikaten o yünde bir eğilim var ve ben de bu sektöre yeni
girdiğimiz için ulusal kanallar benim boyutumun çok üstünde olabileceğini
düşünüyorum. Dolayısıyla tematik kanalla Fashion Tv'yle başladık, bir
eğitim kanalı kurduk. Belki önümüzdeki Eylül, Ekim aylarında farklı bir
tematik kanalı bünyemizde bulunduracağız.
Yeni kanalın teması ne olacak?
Birkaç konu üzerinde düşünüyoruz. Aslında eğitim olmayacak, moda da
olmayacak. Tamamen farklı bir sektörde olacak. Şu anda telaffuz edemiyorum
biraz erken hala çalışma aşamasındayız.
Sevdiniz mi medyayı, zevkli bir iş değil mi?
Çok zevkli bir iş hakikatten çok dinamik bir iş. İyi ki bu işe girdiğimi
düşünüyorum. Gerçekten keyif veriyor. Dediğim gibi her şeyden önce farklı
bir arayış düşüncem vardı. Onun için sanki doğru bir adım attığımı
düşünüyorum. Biraz önce bahsettiğiniz gibi perakende işinin içinde olmamız
ve Fashion TV'nin bünyemizde olması da ayrı bir ayrı bir değer kattı.
Dolayısıyla bir sinerji olduğunu düşünüyorum.
Fashion TV'nin patroniçesinden itiraf: "Sürekli hoş mankenleri gördükçe
moralim bozulmuyor değil"
Fashion Tv özellikle erkeklerin hiç zaplamadan izledikleri bir kanal,
şahsen ben sürekli izlesem biraz moralim bozulabilir birbirinden güzel
kadınlar, nasıl etkiliyor psikolojinizi sürekli Fashion TV'yi yapıyor
olmak?
Evet, hakikaten izleyici sayımız erkekler çoğunlukta. Ben bu işe ilk
başlarken bayan ağırlıklı olacağını düşünürken erkeklerin daha çok
ilgisini çektiğini gördük. Her şeyden önce pozitif enerji veriyor size.
Çünkü güzel görüntüler, güzel müzikler özellikle çalışan bir kesimseniz
arada bir FashionTv izlemek hakikatten motivasyon verdiğine şahsen benim
için öyle oluyor. Zaman zaman o hoş mankenleri görünce moralim bozulmuyor değil bayan olarak ama hakikatten insanın hayatına bir güzellik kattığını düşünüyorum.
Gece hayatında da nereye gitsek hep ekranlarda Fashion TV oluyor merak
ettim bu anlaşmalı bir şey mi, sizden izinli olarak mı yayınlanıyor
bunlar?
Tabii anlaşmalı özellikle böyle bir şeye sosyal ortamlardan talep geliyor.
Çünkü her şeyden önce görüntü keyif verici. Müzikli bir yayın oluyor
genellikle. Sosyal mekanlarda bir haber kanalı gibi, bir dizi kanalı gibi
sesini duymasanızda ordaki görsel görüntüyle keyif alabiliyorsunuz. İşte
onun için genellikle moda kanalının Fashion Tv'nin döndüğünü görüyoruz.
Bir şey daha ilave etmek istiyorum. Tekstil sektörü gerçekten Türkiye'nin
önde gelen sektörlerinden birisi Fashion TV izlemek sadece keyif almak
için değil ben onu birazda tekstil sektöründe olan, bu sektörde emeği olan
kişilerin iş bölümünde olan kişilerin birazda bir okul gibi izlediklerini
biliyorum. Özellikle makyözlerin, kuaförlerin, tasarımcıların bu
tasarımcılar giyim olabilir, ayakkabı sektöründe olabilir bir okul görevi
yaptığını düşünüyorum. Çünkü dünyadaki modayı anında Türkiye'de
veriyoruz.Bu çok önemli diye düşünüyorum. Şahsen ben yıllar önce tekstil
fabrikasında çalışırken Fashion Tv'yi o gözle seyrediyordum. Çünkü
biliyorsunuz modayı bir yıl öncesinden Fashion TV'de izlemiş oluyorsunuz.
Peki siz Türk toplumunun giyim zevkini nasıl buluyorsunuz? Türk kadınları
giyinirken nerelerde hata yapıyorlar? Sizin iş dünyasından, cemiyetten
beğendiğiniz, "Çok şık giyiniyor" diyebileceğiniz kim var?
Biz Türkler modayı çok yakından takip ediyoruz ve bir şekilde uygulamak
istiyoruz. Belki zaman zaman yanıldığımız, evet moda olan kıyafetler,
modeller, renkler olabiliyor ama bire bir kendi fiziksel yapımıza veya
anatomik yapımıza uymayan giysileri de moda olarak kullanıyoruz.
Bir dönem herkesin tayt giymesi gibi...
Evet... Burada biraz daha bilinçli olmak gerekiyor. İnsan biraz sosyal
hayatına uygun, fiziksel yapısına uygun, ten rengine uygun gibi kriterlere
bakarak.. Tabii ki modadan esintiler olmalı ama bire bir kendi tarzınıza
uymuyorsa, kişiliğinize uymuyorsa uygulamamak gerek diye düşünüyorum. Ama bu konuda bilinçlendiğimizi görüyorum toplum olarak. Ama bire bir modayı takip etmek, yakından izlemek sanıyorum Türk toplumunda doğru olarak gidiyor.
Örnek olarak sunabileceğiniz, beğendiğiniz isimler kimler?
Birçok arkadaşım, tanıdığım insanlar var.
FERYAL GÜLMAN'IN GİYİM ZEVKİNİ BEĞENİYORUM
Tek tek sayamazsınız muhtemelen, aklınıza gelen iki üç isim olarak
gidebiliriz...
Mesela Feryal Gülman, sosyeteden tanıdığımız arkadaşımız. Hakikaten hem
kendine yakışanı hem de ortamına uygun, bulunduğu organizasyona uygun
giyimi tercih ediyor. Onu takdirle karşılıyorum.
Çok da güzel bir kadın gerçekten. Bir de 'ikoncan'larımız var bizim. Eda
Taşpınar gibi. Çok farklı şeyler giyiyorlar. Her gün de gazetelerde boy
boy resimleri var. Kendimize bakınca çok değişik geliyor. Takip ediyor
musunuz onların da kıyafetlerini?
Açıkçası benim giyim tarzıma uymadıkları için takip edemiyorum. Ama
dediğiniz gibi sık sık basında yer alıyorlar. Mutlaka onu takip eden bir
grup vardır, beğeniyle takip edip de uygulamaya çalışan. Benim tarzımla,
benim yaşantımla pek uyuşmuyor o kıyafetler. Ama hakikaten de ayrı bir
zevki var onların.
SABANCI SOYADINA HERKES GÜVENİYOR
Demet Sabancı Çetindoğan. Daha çok herkes Demet Sabancı diyor. Tabii ki
ilk soyadınızı daha uzun yıllar kullandığınızdan olabilir. Sabancı
soyadının insana ne gibi avantajları ve dezavantajları oluyor? Pek çok
kapıyı daha rahat açıyor olabilir. Fakat dezavantajını da yaşadınız mı?
Eşiniz yaşıyor olabilir mi bu anlamda? "Demet Sabancı" deyince "Benim
soyadım ne oluyor?" diyor mu?
Şimdi tabii hakikaten gerek rahmetli dedelerimiz, gerekse, benim iki dedem
hem erkek kardeşleri, hem onlar hem daha sonra rahmetli babam ve erkek
kardeşlerinin verdiği izlenim son derece Türk toplumunda güven duygusu
oluşturmuş. Bu çok önemli. Bunun çok güzel yansımalarını her gün görüyorum diyebilirim. Evlendiğim ilk senelerde bu daha yoğundu, benim ilk soyadım, kızlık soyadım daha çok gündemde oluyordu. Ama zaman içinde iki soyadımı da kullanaraktan Demet Sabancı Çeitndoğan diye herkes biliyor. Onun için de memnunum. Dezavantaj olarak da inanın pek dezavantajını yaşamadım. Güzel bir güven duygusu oluşmuş Türk halkında. Hiç tanımasalar bile soyadımdan dolayı bir sempatiyle yaklaşım olduğunu görüyorum. Hakikaten insan gurur duyuyor.
Fashion TV'den uzun uzun bahsettik. Yeni bir kanalınız daha var şimdi, Z
TV. Bu da bir eğitim kanalı. Burada "Eğitimdeki eşitsizliği gidermeyi
hedefledim" diye özetlemişsiniz. Ne yapıyorsunuz Z TV'de?
Türkiye'deki eğitim sistemine baktığımızda özellikle sınavlara hazırlanan
gençlerimizin okul dışında ek bir takviyeye ihtiyacı oluyor. O yaşlarda
benim de çocuklarım olduğu için fiilen evde de yaşıyorum.
Üç çocuğunuz var değil mi sizin?
Üç çocuğum var evet... Fashion TV ile tematik kanal işine girdiğimde eğitim
adına da nasıl bir yol çizebiliriz diye düşündüğümüzde birkaç görüş
aldıktan sonra televizyonun çok kolay bir ulaşım aracı olduğunu, herkesin
elinde olan bir mecra ve evinin ortamında evinin rahatlığında, gençlerimiz
işte bu kış günlerinde farklı bir kuruma gitmeden ev ortamında ev
sıcaklığında bu eksiklerini giderebileceklerini düşündük. Uzun bir çalışma
yaptık.
Burada 24 saat ders programı var değil mi? Her sınıfa hitap eden mi?
Biz aslında Z TV eğitim ve gençlik kanalı diyoruz. Tabii ki eğitim
ağırlıklı ama arada gençlere hitap edecek programlarla bunu süslüyoruz.
Teneffüsler var...
Evet, ama keyifli teneffüsler var bizde. Lise ve üniversite sınavlarına
hazırlanan gençlere ders programı hazırladık. Tamamen Milli Eğitim
Bakanlığı'na paralel gitmeye çalıştık. Buradaki amacımız da hem sınavlara
hazırlanırken gençlerimizi hem de okuldaki derslerindeki performanslarını
artırmak için bu yolu özellikle uygulamaya başladık. Çünkü çocuklar bir
hafta öncesinde bir konuyu işleyip de ertesi hafta okulda aynı konu
olduğunda çok daha kendilerine güvenli, konularına biraz daha haberdar
oldukları için özgüvenli yaklaşıyorlar. Hakikaten de okuldaki başarılarını
yüzde yüz etkiliyor. Biz bununla yola çıktık ama zaman içinde gördük ki
farklı kesimler de bizi izliyor. Örneğin KPSS'ye hazırlanan memurlar.
Çünkü üniversite sınavına hazırlanan gençlerimize yaptığımız programlar
KPSS'de de geçerli oluyormuş.
Aslında bizim eğitim sistemimizin çarpıklığının bir göstergesi. Liseyi
bitirip üniversiteye geçebilmek için üniversiteyi bitirdikten sonra
bilmeniz gereken şeyleri öğrenmiş oluyorsunuz.
Evet, tabii ki yapılması gereken, Milli Eğitim Bakanlığı'nın da hakikaten
uğraşıları var ama değişiklik isteyen birçok konumuz var eğitim adına.
Onların da bu kanaldan faydalandığını gördük. Daha sonra özellikle lisan
için ev hanımlarının ilgisini çektiğini, İngilizce, Fransızca, Almanca
gibi dilleri veriyoruz ve bunları theatrecal ortamda sunuyoruz. Bir
öğretmen tahtaya geçip, "Adım soyadım İngilizce budur" demiyor. Sanki bir
kafede üç arkadaş oturmuş, nasıl tanışılır, isim nasıl söylenir, kahve
ikram edilirken nelere dikkat edilir gibi daha çok güncel hayattan
kesitler verilip çok daha akılcı ve hızlı öğrenmenin olduğunu gördük.
Bundan da çok fazla ev hanımının faydalandığını izlenimini alıyoruz. Biz
televizyon olarak ölçülemiyoruz ama televizyon kurulurken paralel olarak
internet sitesi oluşturduk. Buradan aldığımız mailler ve üye sayısına
bakınca ciddi anlamda bir izleyicimiz var.
Kaç üyeye ulaştınız şu anda?
İnternet sitesindeki izleyicimiz yılda bir milyon kişi izlemiş. Aslında
baktığımızda çok da büyük bir rakam değil.
Başlangıç için yine de ciddi bir rakam ama...
Bu interneti olup da izleyenler. Ama biz biliyoruz ki çok daha fazlası
televizyondan izliyorlar.
Televizyondan nasıl izleyebiliyoruz Z TV'yi?
Hem uydudan hem de D Smart'tan çıkıyoruz. Tabii eğitim kanalı olduğumuz
için derslerin ikinci bir tekrarını vermek durumunda kalıyoruz. Fakat yine
bir şekilde kaçırmış olan gençler için internet sitesini bu amaçla kurduk
ki, istedikleri dersi istedikleri saatte izleyebilsinler, kendilerine
sınav yapabilsinler. Geniş bir portföye ulaştık. Bu yıl geliştirdiğimiz
yeni bir alan var. Bu Milli Eğitim Bakanlığı'yla yaptığımız ortak
projedir. Açık öğretimde olan, öğrenci demiyorum, yetişkinler sağlık
sebebi veya maddi yetersizlikten veya kırsal kesimde kız çocuklarının
okula gönderilmemesinden gibi birçok sebepten dolayı gerek ilköğretim
okulu gerekse liseyi bitirememiş şu andaki yetişkin 690 bin kişi var.
Kanalımızda bu kişilere de hitap eden açık öğretim dersleri veriyoruz. Bu
yıl başladı. Ciddi anlamda mailler alıyoruz. Eğitimde çok şey var
ülkemizde. İnşallah hem özel sektör hem STK'lar bu konuda biraz daha
duyarlı olursa bir yerlere daha kolay geleceğimize inanıyorum.
Demet Hanım, çok yoğunsunuz, iş hayatınız, hobileriniz, dernekler,
çocuklar; üç de çocuk var az değil, eşinizle ilgilenmeniz gerekiyor... Bu
kadar yoğunluğu nasıl organize ediyorsunuz? Çok yoğun bir hayatınız var.
Sistemli olmaya çalışıyorum. Bir program çiziyorum ve o programa sadık
kalmaya çalışıyorum. Haftasonu çocuklarıma yoğunluk vermeyi tercih
ediyorum. Derneklere hafta içinde öğle aralarını değerlendirerek o
çalışmayı yapmaya çalışıyorum. Mümkün olduğunca hafta içi akşamları evde
olmaya çalışıyorum. Çok özel bir davet, özel bir organizasyonu yoksa
çocuklarla birlikte geçirmeye çalışıyorum. Yoğun geçtiği hakikaten doğru.
Ama sistemli ve programlı olunca sanıyorum minimum aksatmayla idare
edebiliyorum.
Şu anda da Türkiye'nin en güçlü kadınlarından biri olarak sayılıyorsunuz.
İş hayatında bu kadar erkeğin içinde tutunmuş olmak ayrı bit başarı. Bir
erkekler kulübü var değil mi iş hayatında? Kendi aralarında daha farklı
bir dayanışma sezdiniz mi?
Açıkçası ben çok sezmedim. Ben çok kadın erkek ayrımını düşünmüyorum.
Önemli olan bir insanın bir işte başarılı olması. Bu bayan için de
geçerli, erkek için de geçerli. Belki ailemden gördüğüm bir görüş de
olabilir. Bizler üniversite hayatını kuzenler, kardeşlerimle
bitirdiğimizde iş hayatına atılmak istedik. Grubumuz için de iş hayatına
atıldık. Ve hiçbir zaman kız çocuk, erkek çocuk ayrımı olmadı.
Kadınlar duygusal zekadan dolayı daha avantajlı diyorlar..
O konuya katılıyorum. Hakikaten, sanki duygusal zeka bakımından kadınlar
bir adım öndeler diye düşünüyorum. Pratiklik daha önde erkeklerden. Belki
bizlerin çok daha gün içinde erkeklerden bölünüyor olmamızdan da
kaynaklanıyor olabilir. Erkekler biraz daha eviyle ve işiyle odaklanırken
özellikle bayanlar evde birçok şeyle daha fazla ilgilenmek zorunda. İş
hayatında da öyle. Duygusallık, pratiklik bayanları bir adım önde tutuyor.
Peki bundan 20 sonrası için hayaliniz ne? Gelecekte ne yapmak
istiyorsunuz? "Ben sonuna kadar çalışmaya varım" diyenlerden misiniz yoksa "Ben bir takvim belirledim, şu yaştan sonra gideceğim Bodrum'a veya dünya seyahatine çıkacağım" gibi bir hayaliniz var mı?
Evet, aslında şu an öyle bir hayalim yok. İş hayatını çok seviyorum.
Kendimi çok daha verimli ve dinamik buluyorum. Onun için sağlığım el
verdiği sürece bu çalışma azmim olduğu sürece iş hayatına devam etmek
istiyorum. Kendime bu anlamda bir sınırlama yapmak istemiyorum. Şu yaşıma kadar veya şu döneme kadar diye ama tabii her şeyden önce sağlık geliyor.
Bence de öyle ama daha gençsiniz böyle şeyleri düşünmek için onun için de böyle olabilir. Çocuklarınızın geleceğiyle ilgili bir planlamanız var mı?
Sizin işlerinizi devam ettirsinler mi istiyorsunuz yoksa içlerinden birisi
çıkıp "Doktor olacağım" derse müdahale eder misiniz?
İş hayatı çok uzun bir zaman insan hayatında. Onları öncelikle keyifle
yapabilecekleri, mutlu olabilecekleri bir iş kolunda çalışmalarını arzu
ederim. Bu anlamda bir eğitim almalarını arzu ederim. Şimdi benim en büyük
kızım Eylül ayında üniversiteye başlayacak. Bu yaşta biraz kararsız oluyor
gençler. Ne okumak istediklerini ileride ne yapmak istediklerine karar
veremiyorlar. Hak da veriyorum kendilerine. Birkaç değişik alanda görüşü
varken son kararı medya üzerine oldu.
İletişim mi okuyacak?
İletişim okuyacak. Açıkçası mutlu oldum. Kendi kararıydı, yorum yapmadım.
Aldığı karardan da son derece memnun olduğumu söyleyebilirim. Diğer iki
çocuğumu bilemiyorum şu anda pek bir fikirleri yok bu anlamda. Tamamen
dediğim gibi kendilerini başarılı hissedebilecekleri, hem kendilerine hem
ailelerine hem ülkelerine faydalı olabilecek şekilde, keyifli bir şekilde
bir çalışma hayatları olsun istiyorum. İyi bir eğitim almaları tabii ki
şart. Artık herkesin, her gencin bir dünya vatandaşı olarak kendilerini
geliştirmeleri gerekiyor. Zaten bilgi çağındayız Her türlü bilgiye
istedikleri anda ulaşılabiliyor. Sanıyorum doğru kararları verecekler diye
düşünüyorum.
Sizden ne ister çocuklarınız? "Anne hadi şunu pişirsene?" derler mi? Girer
misiniz mutfağa?
Eskiden keyifle giriyordum. Son senelerde yapamıyorum, vakit ayıramıyorum.
Ama her zaman mutfakla ilgim olmuştu. Çocuklarımla bazen Pazar günleri
mutfak keyfi yapıyoruz. Brunch'a yönelik ufak tefek şeyler yapıyoruz. O
ayrı bir keyif oluyor. Özellikle kızla bu konuda maharetli, çok lezzetli
şeyler yapıyorlar. Oğlum da onlara yardımcı olmaya çalışıyor. Güzel bir
omlet yapıyor oğlum da. Bizim için keyifli bir an oluyor. Yapıyoruz zaman
zaman.
Her konuğumuza yönelttiğim sorularım var, onları yönelteceğim şimdi de.
Politik düşüncelerinizde en büyük etkisi olan kişi kimdir?
Politik düşüncemde, rahmetli Turgut Özal diyeceğim.
Aslında bir nesil yarattı, Türkiye'nin kaderini değiştirdi...
Evet hakikaten de... Özellikle bizim dönemimizde hemen hemen herkesin aklına ilk olarak o geliyor.
Bulunduğunuz noktaya gelirken kendinizden neleri feda etmek zorunda kaldınız?
Aslında bir anlamda şanslı olduğumu düşünüyorum. Ben aile şirketinde işe
başlamıştım. Fakat diğer kuzenlerim ve ağabeylerim gibi işe profesyonelce
başlamış oldum. Ailemin bir ferdi olmanın yanında işi layıkıyla
yapabilecek pozisyonlarda işe başladık hepimiz. Onun için çok fazla bir
şey aklıma gelmiyor bu anlamda. Doğru olanın yapıldığını düşünüyorum o
dönemde.
"Şanslıyım" diyenlerden olmuşsunuz...
Evet, hakikaten yapmak istediklerim biraz şans biraz imkan.. Hepsi bir
araya geldi sanıyorum. Şu andaki bulunduğum, yaptığım işlerden hakikaten
keyif aldığım bir noktadayım. O anlamda çok şanslıyım.
BAŞARILARIMI TEK BAŞIMA KALARAK KUTLARIM
Peki kendinizi ödüllendirmek istiyorsunuz.. Çok mutlusunuz çok güzel bir
şey oldu. Ne yaparsınız?
Aslında ben hakikaten zamandan yana sıkıntı yaşıyorum. Böyle çok mutlu
olduğum, keyifli anlarda sevdiklerimle paylaşmak istediğim de oluyor,
yalnız başıma içime sindirmek de bana ayrı bir keyif veriyor. Özellikle
sakin olabileceğim, tek başıma kalabileceğim bir ortamda kendi kendime
sindirmek bana mutluluk veriyor.
Çok enteresan. Yani öyle anlar aslında pek çok kişiye gelir. Genelde
depresyondayken oluyor da siz bunu başarılıyken de yaşıyorsunuz...
Yani, yaşantım da çok yoğun geçtiği için..
Kendinize vakit açmış oluyorsunuz...
Evet onu yapmış oluyorum kendim için. Sürekli birileriyle iletişim
halindeyim, sürekli bir şeye yetişmek durumundayım, bir koşuşturma var,
her ne kadar sakin bir yapım olmasına rağmen içimden bunları yapmak arzusu var. Çok şey yapmak istiyorum o 24 saat, uyku dönemini çıkarırsak bana yetmiyor gibi geliyor. Onun için kendimi ödüllendirmek istediğim zaman
kendime sakin bir ortam yaratmaya çalışıyorum.
O sakin ortam neresi? Mesela kaçıp gittiğiniz bir yer var mıdır? "Giderim
şuraya, işte manzara, dinlenirim" dediğiniz yer...
Açıkçası öyle olamıyor ama kendi evimizin içinde bir yer, bir bahçede,
özellikle erken saatlerde, ev halkı uyurken kendi kendime olmak beni son
derece rahatlatıyor. Ve o günkü yapılması gerekenleri ya da bir gün önce
yapamadıklarımı düşünerekten böyle bir kendi kendime bir tahlil yapma
zamanım oluyor. Bundan çok büyük bir keyif alıyorum hakikaten