Altaylı Hakan'a "Aynı kültürün ürünüsünüz hepiniz. Olmadığın bir şey gibi görünmeye çalışma" dedi.
İKSV tarafından Koç Grubu ana sponsorluğunda düzenlenen 15. İstanbul Bienali ile eşzamanlı olarak Üsküdar Bağlarbaşı'ndaki Abdülmecid Efendi Köşkü'nde sergilenen Ömer Koç koleksiyonu eserlerine 4-5 kişilik bir grup tarafından "Laiklik bu mu?", "Bu memleket sizin yüzünüzden bu hale geldi" bağırmaları eşliğinde saldırı düzenlenmişti.
Hakan'ın köşesinde saldırıyla ilgili şöyle konuşmuştu:
"Halife Abdülmecid Köşkü’nde modern sanat eserleri sergilenmiş. Eserlere baktığımda aklıma gelen tek cümle şu: Üryanlığın yalın ve müstekreh vurgusu! Üryanlık deyip geçmeyelim hemen. Öyle böyle üryanlık değil. Sevimsiz. İrrite edici. Rahatsız edici. Kusturucu. Mide bulandırıcı. Bağlamsız. Anlamsız. Amaçsız. Bir gazete köşesinde yayınlanamayacak kadar berbat şeyler."
Altaylı'nın "Sergilere değil psikiyatrlara git" başlığıyla (27 Ekim 2017) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ar edip susacağına, arsızlık edip “Kesin tıraşı, inceden uzayın” diyor.
Bir sergide sergilenen sanat eserlerine “küfretme” özgürlüğünü korumak istiyor.
Kendisinin herkese ve her şeye “tıraş yapma hakkı var”, ama başkası“Bu tıraş iyi olmamış” deyince “Uzayın”.
Benim boyum 1.90 yavrucuğum, uzamak sana yakışır ama bu yaştan sonra uzayamazsın, bu yaştan sonra sınıf atlayamayacağın gibi.
“Ben istediğimi söylerim, size ne?” diyor.
Sen sanata, sanatçıya hakaret edip hedef göstermemiş gibi yaparak hedef gösterirsen, senden bir tık aşağıda bir kültüre sahip olanlar da gider o sergiyi basar evladım, bu mu istediğin.
Şaptan şeker olmaz, şeker kutusuna koysan da olmaz, şeker kutusuna koyulan şap kendini şeker zannetse, hatta birilerine şeker olduğunu yuttursa da olmaz.
Senden de olmaz ve zaten sen de bunun farkındasın.
O yüzden de diyebileceğin tek şey, “Penislerin karşısında el pençe divan mı duracağız?” olur.
Vallahi hangi cinsel organın karşısında el pençe divan duracağına biz karışamayız ama koskoca bir heykele bakıp orada sadece penisi görmeye çabalıyorsan, sana tavsiyem sergilere değil, psikiyatrlara gitmen olacaktır.
Biz sana “Beğenmelisin” demedik.
“Hakaret edemezsin” dedik.
Nasıl ki birtakım gazeteci müsveddelerinin sana, fikirlerine hakaret etmesinden hoşlanmıyorsan, sen de bir sanatçıyı, bir sergiyi, bir eseri hakaretlerle aşağılayamazsın, hedef gösteremezsin.
Dediğimiz bu.
Zorla sergilere git, karşısında el pençe divan dur diyen yok.
Ama hem sınıf atlama hevesinle her yere koşacaksın, kendini göstermeye çalışacaksın hem de dönüp hakaret edeceksin.
Sonra da bunu eleştirince “İkile, uza” diyeceksin.
Aslına bakarsan, sana da boşuna kızıyoruz.
Aslında kızdığımız tavrın değil.
Bu tavırdan çok var.
Kimi içine tükürür sanatın, kimi basar, kırar döker.
Aynı kültürün ürünüsünüz hepiniz. Benim kızdığım, olmadığın bir şey gibi görünme çaban ve bunu iki kadeh şarap kadar ucuza ve kolaya mal etmeye çalışman.
Bu nedenle bizim bir yere uzayacağımız falan yok. Ama sen istediğin zaman hâlâ aklının ve kafa dengi arkadaşlarının kaldığı mahallene geri uzayabilirsin.
Hem İsa’ya hem Musa’ya aynı anda yaranamayacağını öğrenmiş olarak.
**************
Gagalamak
Adamın biri Picasso’nun yanına gider ve şöyle der:
- Renkleri karıştırmaktan ve iç içe geçmiş çizgiler yapmaktan başka bir yeteneğin yok gibi geliyor bana...
Picasso fırçasını alır ve yere bir buğday tanesi çizer. Çizim o kadar gerçekçidir ki bir tavuk yemek için gagalamaya başlar. Gördüğü manzaradan şaşkına dönen adam, Picasso’ya dönerek şunu der:
- Bu kadar mükemmel resim yapabiliyorken niçin bu garip resimleri yapmakta ısrar ediyorsunuz?
Picasso’nun yanıtı Ahmet’i bile kendine getirecek kadar güzeldir:
- Çünkü ben tavuklar için resim yapmıyorum.